Mürvet KARA'nın 7 Şubat 2024 tarihli yazısı: Yaşam, İnsana Dokunur mu?
Yaşam, pek çok yönüyle insanı şekillendirir. “Dokunmak” hem fiziken dokunmak hem de dönüştürmek anlamına gelir. Hatta mecazen kullandığımızda dokunmak, rahatsız etmek anlamına bile gelebilen bir sözcüktür. Belki isteriz bunu, belki de hiç istemediğimiz hâlde sirayet eder bize yaşamın dokunuşu.
Bazen yoklukla, bazen varlıkla, bazen hastalıkla bazen de mutlulukla değişimimize vesile olur.
Bazı sabahlar veya bazı geceler, yaşadığımız yaşamın gerçekliğinden şüphe etmeye başlarız. Yaşam, bir soru işaretine döner ve günden güne o soru işaretiyle şekilleniriz.
Yaşamın düzeni, bizi kendine adapte eder. Evin içine kapanmış, mutsuz ve şikâyetçi birinden mücadeleci ve sorun çözen birine dönüştürür.
Bir zamanlar kolaylıkla bırakacağımız bazı şeylerin, günü gelir uğrunda mücadele ederiz. İşte o zaman yaşam bize dokunmuş demektir. Bu felsefi bir söylem gibi görünüyor olabilir. Oysa yaşam, bir mühendis gibi düz ve aşikâr bir şekilde bizi hendesesinden geçiriyor.
Bu hendesenin en güzel aşaması ise aşk. Mesleğimize aşkla bağlanmaktan tutun, bir kadının bir erkeğe veya bir erkeğin bir kadına sevdalanmasına kadar en geniş yelpazede aşk, gönülleri yaşamın hendesesinden geçirip ak pak edene kadar yıkar ve temizler.
İlk gün ile son günü kıyasladığınız zaman aşkın dönüştürme gücü inanılmaz bir seviyeye ulaşmış olabilir. Sabrınız, iradeniz ve istikrarınız günden güne artar ve katlanır. Bunların haricinde de pek çok haslet sizi bulur, sizi bulmuşsa da gelişir, pekişir ve serpilir.
Bu dönüşüm, en temelde, insanın yaşamda kalması ve yaşamın akışından kopmaması için önemlidir. Nitekim bir şeye tutkuyla bağlanmak, bizi hayata da bağlayacak köprüler kurar.
Aslında burada yani tutkuyla bir şeye bağlandığımızda bazen hiç farkında olmadan bir mücadelenin içerisine giriyoruz ve hayata adapte oluyoruz. Bunun için duygularımız, biz hiç farkında olmadan işlevsel bir araca dönüşüyor.
Mesela bazı şeyleri yaparken zamanı unuturuz. Çay içiyorsak farkında bile olmadan çayı soğuturuz. Acıkırız, acıktığımızı unuturuz ama elbette bunlar yalnızca tutkuyla ve aşkla bağlandığımız şeylerle iştigal ederken oluyor maalesef.
Sözün özü kıymetli dostlar, yaşamın içinde kalmak için duygularımız, düşüncelerimiz ve vazgeçemediğimiz şeyler elzemdir. Hayatta neyi vazgeçemeyecek kadar çok sevdiğimizi, neye fazlasıyla bağlandığımızı biraz oturup düşünmek gerekiyor.