Mert Can DUMAN'ın 7 Şubat 2024 tarihli yazısı: Bir Kendini Şımartma Yöntemi Olarak Dışarıda Yemek
Dışarıda yemek yemenin maliyetindeki önlenemez artış, eskiden unutulmayan insanlar ve hikâyeler uğruna dökülen gözyaşlarının artık gelen hesaplar için dökülmesine sebep oluyor. Geçtiğimiz hafta yine bu satırlarda buluştuğumuzda, son zamanlarda özellikle yemek hizmeti veren işletmelerde fiyatların ucu bucağı görünmeyen yolculuğunu kaleme almış ve Türkiye ekonomisinde artık tek başına maliyetlerdeki artış ile açıklanamayacak bir düzeye ulaşan fiyat artışlarını değerlendirmiştik. Değil geçen haftadan bu haftaya, son aylarda bile değişen bir şey yok. Hâlâ bir gün yediğiniz bir şeyi tekrar canınız çektiğinde ödediğiniz hesap, artış eğiliminde.
Türkiye İstatistik Kurumu, hafta başında 2024 yılının ilk enflasyon verilerini kamuoyuyla paylaştı. Artık giderek kanıksanan %60 düzeyinde yıllık enflasyonun yanında ana harcama grupları itibarıyla yaşanan fiyat değişimleri, üzerine ayrıca değerlendirme ve inceleme gerektiren konuların başında geliyor. Ocak ayında yıllık bazda %64,86 artan fiyatlara en büyük destek lokanta ve oteller harcama grubundan geldi. Ocak ayında lokanta ve oteller harcama grubunda fiyatlar, bir önceki yılın aynı ayına göre %92,27 düzeyinde artarak bu ayın şampiyonu oldu.
İşletmelere kulak verdiğimizde; hızla artan maliyetler, asgari ücretteki artış vs. derken konuşmanın sonunda fiyatların neden bu kadar hızla yükseldiğini sorguladığımız için mahcup olduğumuz bir yere varıyoruz. Ama artık bir tüketici olarak işin bu denli zorlu olduğunu da düşünmüyorum. Özellikle yemek sektöründe sadece maliyet artışıyla hesaplanamayacak boyuta ulaşan hızlı fiyat artışları maalesef işletmelerimizin maliyet odaklı oluşuna değil, fırsatçı oluşuna işaret ediyor. Satın aldığımız mal ve hizmetlerin maliyet analizini yapmaya kalktığımızda bazı işletmelerin artan maliyetlerin tamamını tüketiciye yansıtmanın yanında kâr marjlarını da aşırı derece artırma yoluna gittikleri gerçeğiyle karşılaşmak gerçekten acı ve üzüntü verici oluyor.
Bu noktada çok kısa bir süre önce rahatlıkla satın alabildiği mal ve hizmetleri talep edemeyecek düzeye ulaşan tüketicilerin bilinçlenmesi ve söz konusu fiyat artışlarını sorgulaması büyük önem taşıyor. İşletmelerin maliyetlerini satış fiyatlarına yansıtması tabii ki en doğal haklarıdır ancak bu haklarını doğru bir şekilde kullanmaları da ticari ahlakın bir gereğidir. Maliyet-fiyat geçişkenliğinin adil ve şeffaf bir şekilde gerçekleşmediği her yeni dönem, tüketicilerin zaten giderek azalan alım güçlerini iyiden iyiye yitirmelerine sebep olmaktadır. Burada tüketicilerin fahiş fiyat artışlarının gerçek sebeplerini sorgulaması ve gerekirse alternatif tercihler yapması da onların en doğal hakkıdır.
Türkiye’nin enflasyonla yürüttüğü bu zorlu mücadelede işletmelerin adil ve şeffaf bir anlayış ile hizmet vermeleri, sağlıklı bir ekonomik yapı oluşturmanın temel adımlarından birisidir. Geçen haftaki buluşmamızda enflasyonu kansere benzetmiş ve onu düzeltmeye çalışırken diğer bir dolu şeyi bozmak zoruna kalabileceğimizi ifade etmiştim. Zaten enflasyon ile birlikte dengeleri bir hayli bozulan ekonomimizin yeniden sağlıklı bir zemin üzerine oturabilmesi için fiyat belirsizliklerinin önüne geçmemiz gerekiyor.
Dün takvimler 6 Şubat tarihini gösteriyordu. Kahramanmaraş merkezli depremlerle sadece binaların yıkılmadığı, aynı zamanda yüreklerimizin dağlandığı o felaketin üzerinden bir yıl geçti. Ancak içimizdeki sızı, kalbimizdeki yara geçmedi. Kaybettiğimiz canlarımızı rahmetle yâd ediyorum.
Güzel ve sağlıklı bir hafta geçirmeniz dileğiyle.