Betül Gökçe AKGÖL'ün 17 Eylül 2024 tarihli yazısı: Zamana Dokunan Satırlar: Günlüklerin Sessiz Yolculuğu
Bir günlüğün sayfalarına dokunurken, sanki kendi ruhuna dokunur insan. Her satır, bir anı, bir his, bir fırtınadır. Kalemin kâğıtta bıraktığı izler, zihindeki karmaşık düşüncelerin en saf hallerini kucaklar. O sayfalara dökülen sözcükler, yalnızca bir hikâyenin parçaları değil; bazen bir özlemin yankısı, bazen saklı bir gözyaşının izi, bazen de içten bir gülüşün yankısıdır.
Bir defterin sessizliği içinde, dünyada kimse bilmezken sen kendinle konuşursun. Günlük tutmak, zamanın uçucu anlarını ölümsüzleştirmektir. Öyle anlar vardır ki yazmasan unutur gidersin. Oysa bir sayfanın köşesine iliştirilmiş bir tarih, o gün hissettiğin sevincin ya da hüznün kanıtı olur. Yaşadıkların zamanla bulanıklaşsa bile, o sayfalar her şeyi en çıplak haliyle hatırlatır sana.
Her kelime, kalpten gelen bir fısıltıdır. İnsan bazen başkalarına söyleyemediği şeyleri günlüğüne söyler. Bir sırdaşıdır o. En yakın dostun, en gizli dert ortağın olur. Onun karşısında utanmazsın, yargılanmazsın. Günlük tutarken, kendin olmanın özgürlüğünü hissedersin.
Günlerin birbirine karıştığı, hislerin bulanıklaştığı anlarda; sayfaları karıştırmak, geçmişte bir yolculuğa çıkmak gibidir. O eski günleri yeniden yaşarsın, belki aynı hislerle, belki biraz daha olgunlaşmış bir bakışla. Ama ne olursa olsun, o satırların içinde, kendini bulursun. Unuttuğun anıları, içinden gelen fısıltıları, hatta unuttuğun hayalleri…
Günlük tutmak, zamanla kendini daha iyi tanımanın, iç dünyana ayna tutmanın bir yoludur. O sayfalar, senin en saf, en gerçek halini saklar ve her yeni güne başladığında, yeniden yazacak bir sayfan vardır; kendine dair, hayatına dair.