Ebrar ÇELİK'in 10 Mart 2024 tarihli yazısı: Zamanın İzleri
Kırık cam parçaları gibi hayatımızı kesen, zihnimizi sarsan travmalar… Kimimiz onlardan kaçarken, kimimiz ise onlarla yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Gelin bugün, bu derin konuyu biraz daha yakından ele alalım.
Hayat, zaman zaman bize beklenmedik sürprizlerle gelir. Bu sürprizlerin bazıları bize iyi gelirken, bazıları ise bizi derinden yaralar. Bir trafik kazası, bir kayıp, bir ayrılık… Her biri, adeta bir çekiç darbesi gibi, ruhumuzu sarsar, bizi yaralar. Ancak asıl önemli olan, bu travmalarla nasıl baş edeceğimizdir.
Travma, sadece fiziksel değil, ruhsal ve duygusal olarak da derin izler bırakabilir. İnsanın içini kemiren bu izler, zamanla onun kimliğini, ilişkilerini ve hayata bakışını etkiler. Ancak unutulmaması gereken bir gerçek var ki o da; travmanın, asla insanın sonu olmadığıdır. İnsan, bu zorlu süreci atlatarak yeniden doğabilir, yeniden hayata tutunabilir.
Peki, travmalarla nasıl baş edebiliriz?
İşte, bu sorunun cevabı aslında her birimiz için farklıdır. Öncelikle kabul etmek gerekir ki, travma yaşamak insanın doğasında var olan bir durumdur. Bence önemli olan nokta, travmalarımıza asla köle olmamamız gerektiğidir. Çünkü travmayı yaşamakla, travmanın kölesi olmak arasında büyük fark vardır.
Hayatımız boyunca birçok travma yaşamış olabiliriz ancak bu, kimliğimizi belirleyen bir şey değildir. Her travma, aynı zamanda bir öğretmendir. Bize güçlü olduğumuzu, dayanıklı olduğumuzu ve bununla başa çıkıp yeniden doğabileceğimizi hatırlatır.
Baş etme süreci ise kişiden kişiye değişebilir. Kimi insanlar için terapi, kimi insanlar için müzik, kimi insanlar için ise farklı aktiviteler, travma ile baş etmenin bir yoludur. Önemli olan, kendimize uygun olan yöntemi bulmak ve bu sürece adım adım ilerlemektir. Bu süreçte sabır ve zaman en büyük müttefiklerimizdir.
Unutmayın ki, her kırık bir gün iyileşir, her gözyaşı bir gün kurur. Dilerim, travmalar yerine umutlarla dolu bir hayatınız olur...