Baha Yılmaz'ın 27 Ocak 2024 tarihli yazısı: Bela Bartok, Türk Halk Müziği ve Ben Yaptım Oldu Devrimi 2

Geçen yazıda halk müziğinin cumhuriyetin kuruluş dönemindeki sürecini incelemeye kaldığımız yerden devam edelim.

Bartok, konferansların ardından Ahmet Adnan Saygun, Necil Kazım Akses ve Ulvi Cemal Erkin ile Adana ve Osmaniye bölgesinde derleme gezisine çıkmış ve bu gezilerde doksan adet türkü derlenmiştir. Bartok daha sonra da Türkiye seyahatine dönük izlenimlerini yayınlamıştır. Bu çalışmada Bartok’un müzik anlayışı, Türkiye’de verdiği konferanslar ve derleme gezileri ile bu çalışmalara ilişkin değerlendirmeler çağdaş Türk müziğine katkıları bakımından incelenmiş ve yorumlanmıştır.

Bartok’un seçilmesi tesadüfi değildir. Bartok yaptığı araştırma ve derlemelerle Macar müziğini hayatta tutan adamdır. Özellikle çağdaş Macar müziği denilince bugün Bartok’un ismi birinci sırada olduğu söylenebilir. Üstün yetenekleri olan, 7-8 yaşlarında piyanoda beste yapan bir müzisyendir. Yaptığı çalışmalarla 10 bin civarında Macar halk ezgisini kayıt altına almıştır. Bu yönden bakıldığında derleme ve kayıt noktasında ciddi bir tecrübesi olduğu aşikardır.

İşin bu noktası tercihin doğruluğu adına önemlidir. Peki Bartok Bartok’un müzik anlayışı nedir bir de ona bakalım. Bartok’a göre halk müziğinin gerçek doğasının saptanmasıyla birlikte, bu müziğin çağdaş sanat müziğinin yapılanmasında temel kaynak işlevini üstlenmesi, doğal bir sonuçtur. Halk müziğinin anlatımının dolaysız oluşu ve herhangi bir sanat endişesi taşımaması, bu müziği doğal bir kaynak konumuna getirmektedir.

Bela Bartok’un bu görüşleri dönemin milliyetçilik akımının fikir babası olan Ziya Gökalp’in görüşlerine ne kadar yakın olduğu görülmektedir. Ziya Gökalp başından beri halk müziğinin el değmemiş sahasının yeni ve milli bir müzik kimliği inşa etmek için önemli bir kaynak olacağını iddia ediyordu. Bela Bartok’un bu anlamda Türkiye’ye çağrılması ve bilgi birikimine başvurulmasının da bir tesadüf olmadığı anlaşılacaktır. Bela Bartok, dönemin kültür devrimcileri tarafından bilinçli seçilmiş bir tercihtir.

Bartok’u Türkiye’ye davet eden Halkevleri 1932 yılında toplumu sosyal kültürel yönden eğitmek amacıyla kurulmuş ve kısa bir zaman dilimi içinde ülkenin birçok il, ilçe ve köylerinde faaliyet göstermeye başlamış bir kültür kurumu idi. Sık sık halka dönük müzik akşamları ve müzik programları düzenlenen Halkevlerine iki önemli misyon yüklenmişti. Bunlardan biri Türk Ocakları ve Köycüler Cemiyeti gibi kökleri İttihat ve Terakki dönemine kadar uzanan bir toplumsal reform misyonu olarak ifade edilmektedir. Diğeri ise yeni devletin batılılaşma projesini uygulamaya geçirecek sanatsal ve kültürel faaliyetleri başlatmak ve yürütmektir. CHP milletvekillerinden Necip Ali Küçükali, şubenin amaçlarından birinin ulusal yaşantımızın ve kimliğimizin melodilerini uluslararası müzik teknikleri ile ifade etmeye çalışmak olduğunu belirtmektedir.

Aslında dönemin bu uygulamaları ya da meseleye yaklaşım zihniyeti ilerleyen yıllarda pek çok aydın ve bilim adamı tarafından tartışılmıştır. Özellikle Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur adlı romanında bu dönemin uygulamalara bir kısım eleştiriler yöneltmiştir. Bilindiği gibi Ahmet Hamdi Tanpınar, Osmanlı toplum yapısı ile musiki arasında sıkı bağlar kurduğu Huzur adlı romanında bu konuya eğilmiş ve ısrarla kendi sanatımıza, müziğimize sahip çıkmamız konusunda mesajlar vermeye çalışmıştır. Tanpınar roman kahramanının düşüncelerini dile getirdiği bu satırlarda, bir aksülâmel devrinde yaşadığımızı, kendimizi sevmediğimizi, kafalarımızın sürekli bir yığın mukayeselerle dolu olduğunu, en kötüsü de Dede’yi Wagner olmadığı için, Yunus’u Verlain, Baki’yi Goethe ve Gide yapamadığımız için beğenmediğimizi yazmıştır. “Uçsuz bucaksız Asya’nın o kadar zenginliği içinde, dünyanın en iyi giyinmiş milleti olduğumuz halde çırçıplak” yaşadığımızdan şikâyet eden Ahmet Hamdi, başka bir bölümde ise “Bir kültürün musiki anlayışı, zekâsının zamana en yüksek tasarruf şeklidir, bunun için de değişmesi zordur. Musikimiz değişene kadar hayat karşısındaki vaziyetimiz de değişmez diyerek müzik ile toplumsal değişim arasındaki ilişkiyi gündeme taşımıştır. Yani bir anlamda “bizim dünyaya, eşyaya bakış tarzımızla, insana bakış tarzımızla, musiki anlayışımız ve musiki zevkimiz arasında çok sıkı bir ilişki vardır” demek istemiştir.

Gerçekten de bir ülkede müziğin değişmesi ile toplumun değişmesi arasında son derece sıkı bir bağ vardır. Zaten Atatürk de yapılacak en zor devrimin müzik devrimi olduğunu vurgulamıştır. Meselenin zorluğunun farkında olması bu alanda yapılacak çalışmalarla birebir ilgilenmesine neden olacaktır.

Bartok’un bu konferansta belirttiği Türk Halk Müziğinin dayandığı tonal yapı üzerine Gazimihal’in yanında besteci, aynı zamanda bir etnomüzikolog olan Ahmet Adnan Saygun’un da araştırmaları bulunmaktadır. Her iki etnomüzikolog araştırmaları ile Türk halk müziğinin temelinde Pentatonizm’in yattığı sonucuna varmıştır. Saygun bu konuda yazmış olduğu raporu 1934 yılı Temmuz ayında Yalova’da Atatürk’e okumuştur. Saygun, bu raporla birlikte geleneksel tek sesli müziğimizin nasıl çok seslendirileceğini de piyano başında örnekler vererek açıklamıştır.

Saygun’un Atatürk’e okuduğu rapor, 1936 yılında “Türk Halk Müziğinde Pentatonizm” başlığı ile yayınlanmıştır. Raporda Pentatonizm’den “Türk’ün musikideki damgası” olarak söz edilmektedir. Pentatonizm nerede varsa orada yaşayanlar ya Türk’türler ya da o yerlerde bir medeniyet kurarak yerlileri etkileri altında bırakmışlardır. Pentatonizm’in anayurdu Türklerin ana yurdu olan Orta Asya’dır ve yayılış istikameti de Türklerin yayılış istikametindedir. Ahmed Adnan Saygun ve Mahmud Ragıp Gazimihal’in Pentatonizm ile ilgili yapmış olduğu çalışmalar bu alanda çalışmalar yürüten Bartok’un da ilgisini çekmiş, Türkiye’ye gelişini etkileyen faktörler arasında yer almıştır. Saygun’un iddiası olan Pentatonizm’i ırk iddiasına bağlaması ve Anadolu yapılan tüm müziklerin pentatonik dolayısıyla herkesin de Türk olduğu neticesini doğurmuştur. Oysa yapılan araştırmalarda bu iddiayı destekleyecek birkaç türkü bulunduğu bilinmektedir. Üstelik Orta Asya’da yaşayan Türk boylarının hepsinin pentatonik müzik yaptıkları iddiası tamamıyla yanlıştır. Buradan da anlaşılacağı üzerine ortaya atılan savın meselesi ilmi değil ideolojiktir.

Bartok’un müzik alanında öne sürdüğü ulusalcı fikirler, köylüye ve halka yapılan vurgular yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetin kültürel kalkınma anlayışı ile de paralellik göstermektedir. 1912’deki Balkan Savaşı yenilgisinden sonra İttihat ve Terakki ideolojisinde de önemli bir dönüşüm olduğu, Osmanlıcı ve İslamcı eğilimlerin yerini Türkçülük akımına bıraktığı bilinmektedir. Halkçılık akımı ise yeni Cumhuriyetin ideologlarından Ziya Gökalp’in sentezleri ile Türkçü bir nitelik kazanmış ve onunla özdeşleşmiştir. Gökalp’e göre Türkçülüğün önemli ilkelerinden biri “halka doğruluk” olarak ifade bulmaktadır. Osmanlı aydınının halkı avam ve taşralı diye küçümsemesi bir yana “Halk” topluma özgü niteliklerin ve “dehanın kaynağı” olarak yorumlanmaktadır.

“Aydın halka sadece onu aydınlatmak, medeniyet götürmek için değil, halk kaynağından ‘hars’ı almak için de gitmelidir. Aydın ancak bu sayede topluma özgü sentezin yapılmasını başarabilecektir.”

Buradan da anlaşılacağı üzere Gökalp’in ulusal müzik konusundaki görüşlerinin de Bartok’un halk musikisini temel kaynak olarak gören anlayışına yakın bir çizgidedir. Ancak aydının halkı aydınlatması ya da medeniyet götürmesi bir üstenci bakışın da ip uçlarını vermektedir. Bir nevi halk için halka rağmen…

Bartok’a göre, Türk ulusal karakterini taşıyan müziği yaratmanın ilk şartı, köylerdeki müziğin mümkün olduğu kadar esaslı öğrenilmesine bağlıdır. Ulusal müziği ilerletmenin ikinci koşulu ise yaratıcı kabiliyette kompozitörlerin gelmesini gerektirmektedir. İkinci şart, yakın bir gelecekte hayat bulmasa da önemli değildir. İlk şart, yani halk müziğini derhal toplama işini başarmak, çok daha önemlidir. Toplanan ve kurtarılan malzeme uzun seneler bekledikten sonra da donanımlı sanatçıların ona dayanarak Türk ulusal musikisini yaratması mümkündür. Türk Halk musikisinin bir an önce toplanması Türk ve Macar toplumunun da ortak çıkarınadır.

Bartok derleme gezisi sonrasında kayda geçirdiği 90’a yakın Türk Halk ezgisiyle ve seyahati sırasında elde ettiği sonuçların çevresinde Ankara Maarif Müdürü Cevat Bey ile gelecekte neler yapılması gerektiği konusunda çeşitli görüşmelerde bulunmuştur. Bu görüşmelerde Türk hükümetinin Türk halk müziği araştırmalarını en kısa zamanda başlatmaya kararlı olduklarını gördüğünü belirtmektedir.

Bugün bile dinlediğimiz bazı türküler onun derlediği ve kayıt altına aldığı ezgilerdir. Hatta bu ezgilerden en meşhuru Mavilim Türküsü’dür. Hatta kimi çevreler bu türkünün kaynak kişisi olarak Hacı Taşan’ı işaret etseler de bu türküyü ilk olarak kayıt altına alan Bela Bartok’tur. Bartok, bu türküyü tek bir kayıtla yetinmemiştir. Aynı zamanda varyantlarını da kayıt altına almıştır.

Mavilim Türküsü

Mavilim mavişelim

Mavilim mavişelim

Tenhada buluşalım mavilim

Tenhada buluşalım mavilim

Kurban olduğum Allah

Kurban olduğum Allah

Tez gönder kavuşalım mavilim

Tez gönder kavuşalım mavilim

Şimdilik söze bir ara verilim ve bir sonraki yazımızda incelememize devam edelim.