Baha YILMAZ'ın 20 Nisan 2023 tarihli yazısı: Belediyeler, Yaratıcı Yıkım ve Schumpeter

Bugüne kadar burada kaleme aldığımız konularla coğrafyamızın içine düştüğü bazı çıkmazların gerekçelerini ya da hayatımızda yer eden ekonomik ya da iktisadi meselelerin kökenini izah etmeye çalıştık. Bu izah gayretimizin kökeninde merak ve anlama gayretimizin olduğunu hatta yaşamın temel saiki olduğuna olan inancım yatmakta…

Geçen gün, Türkiye’deki yerel yönetimlerin yani belediyelerin pek çok uygulamalarının özellikle imar süreçlerinin kapitalist uygulamaları yerleştirmeye hizmet ettiğini söylediğimde çevremde bulunan kimi  dostlarım bazı belediyeleri örnek vererek, ki örnekleri siyasal düzlem üzerindendi. Velhasıl, bu önermemin olamayacağını ifade ettiler.  

Dostları biraz mecliste dinlendirelim ve sözümüze devam edelim; kapitalist sitemi Marx kadar incelemiş ikinci bir isim varsa o da Joseph Schumpeter’dir. Schumpeter’in, "yaratıcı yıkımın fırtınası" adıyla geliştirdiği modele göre; ekonomik yapıyı aralıksız olarak içten devrimden geçiren, sürekli olarak eskiyi imha ederken yeniyi yaratan endüstriyel mutasyon sürecini olarak tarif eder. Schumpeter’e göre, bugün asıl ehemmiyetli olan rekabet; fiyat rekabeti değil, firmaların piyasalardaki varlıklarını riske atan ve tehlikeli hale getiren rekabettir. Bu yaklaşımı daha da geliştirirsek bir firmanın piyasada kalmasının birkaç yolu vardır. Ya inovatif gelişmelere adapte olmakta başarılı olmak zorundadır ya da yeni bir inovasyon geliştirerek kendine yeni bir pazar alanı açmak zorundadır. Firmaların, inovatif çalışması bir ürün olabilir, yeni bir teknoloji olabilir ama mutlaka kendine bir alan açması gerekir. Bu inovasyon kendinden öncekini yok etmesi de normaldir. Örneklendirirsek video kaseti geliştiren bir firma eğer DVD için bir inovatif çalışma gerçekleştirmezse DVD’yi geliştiren firma tarafından tarihin tozlu sayfalarına gönderilebilir. Burada piyasayı kontrol eden devletin video kaseti geliştiren firmayı koruma altına alınmasının büyük bir hata olacağını pazarın ve piyasanın gerileyeceğini iddia eder. Bu yaklaşıma ise Yaratıcı Yıkım denilmektedir. Düz bir mantıkla bakıldığında DVD, Video kaseti; elektrikli ampuller gaz lambalarını ya da içten yanmalı motorlar buharlı motorları tarihe gömmüştür. Bu süreç içerisinde eski teknolojiye yatırım yapan pek çok firma batarken yeni teknolojiler ile pek çok yeni firma hayata girmiştir. Bu sürecin devamlılığına ise “yaratıcı yıkım döngüsü” denilmektedir. Schumpeter’in yaklaşımında teknolojik inovasyon sürekliliği olmayan, mevcut teknolojiden farklı olan, radikal bir değişikliktir. Yeni bir ürünün, yeni bir üretim metodunun sunulması, yeni bir pazarın açılması, yeni bir ham madde kaynağının bulunması ya da piyasada yeni bir pazar örgütlenmesini de kapsar. Müteşebbis ortaya çıkardığı teknolojik yenilik sayesinde normalin üstünde bir kâr marjı sağlar ve tekel konumuna gelir. Bu yeniliğin zamanla diğer firmalarca da adapte edilmesiyle beraber kâr normal düzeye iner ve bu durum başka bir müteşebbis tarafından başka bir teknolojik yenilik olana kadar devam eder.

YEREL YÖNETİMLERDE KAPİTALİST UYGULAMALAR

Schumpeter’in bu yaklaşımı liberalizmin alanına da konu olmuştur. Hatta David Harvey adLI bir zat, bu kavramı şehir hayatının gelişimi için kullanmıştır. Neo-Marxist bir şehir incelemesi yapan Harvey, şehrin her seferinde daha verimli bir üretim-tüketim zincirine dönüşebilecek, daha kârlı bir üretim-tüketim olabilmesi için durmadan yıkılıp, yeniden yapıldığını iddia eder. İşte bu yaratıcı yıkımdır. Daha sert bir dille, belediyecilik aslında kapitalizmin gelişmesi için kurulmuş ve işlev gören bir kurumdur. Harvey’in bu yaklaşımı şehirlerde yaşayan farklı kesimlerin tıkanmasına kadar sürdüğünü en sonunda çıkan krizlerle bir değişim ya da bir denge noktasının oluştuğunu iddia eder. Tarihsel süreçler içinde bakıldığında çok çarpıcı bazı örnekler de verir. Haussmann’ın Paris şehrini dönüştürmesine eğilir. 1853 yılında göreve gelen Haussmann tam da kapitalizmin ihtiyaç duyduğu reformları şehir üzerinde uygulamıştır. Bu süreçlerin sonucunda Paris Komünü olayları patlamış binlerce kişi ölmüştür. Benzer süreçler II. Dünya Savaşı sonrasında Robert Moses tarafından New York’ta yaşanmıştır. Bu süreçlerin sonucunda ise 68 hareketleri patlamıştır. 2008 öncesinde de emlak piyasası sermaye birikimine büyük bir katkı sağlamıştır. Akabinde Mortgage krizi patlamış sonrasında ise Wall Street’i İşgal Et ve benzeri isyanlar yaşanmıştır. Türkiye’deki imar dönüşümü uygulamaları ise bugün geldiğimiz nokta ile yeni bir sol ve sınıf hareketin yükselmesine sebep vermiştir. 

Şimdi mecliste istirahate bıraktığımız dostlarımıza geri dönelim. Harvey’e göre kentler müşterek alanların yaratılmasıdır. Çünkü “Kamusal mekânın üretiminin, bu mekâna ve kamusal hizmetlere eşirimin ne yoldan, kim tarafından ve kimin çıkarları doğrultusunda denetleneceğine dair bir mücadele her zaman süregider ve bu mücadelenin alanı Marx’a göre fabrikadır ancak Harvey’e göre kentin bizatihi kendisidir. Bu açıdan bakıldığında yerel yönetimlerin kentin seçkinleri tarafından ya da diğer bir değişle sermaye sahipleri tarafından belirlendiğinden kentler sürekli bir yaratıcı bir yıkım döngüsüne maruz kalır. Bu döngü her yıkım sonrası yeni bir nesil ve yeni bir söylemle yeni bir kırılma noktasına (yani dengeye gelme) kadar devam eder. Belki bu açıdan bakıldığında Türkiye’deki belediyelerin Kapitalist-Liberal görüşleri nasıl yerleştirdiği hatta bu görüşleri yerleştirenlerin büyük bir bölümünün muhafazakârlar olduğu düşünülmesi manidar olacaktır. 

Sohbet meclisimizdeki dostlara ne mi oldu? Sanırım onlar hala beni anlamamakta ve inançlarını yıkmakla itham ediyor olabilirler. Oysa Schumpeter’e göre yaratıcı yıkım hayatın bizatihi kendisidir.