Hüseyin ALPASLAN'ın 19 Nisan 2023 tarihli yazısı: Ayrımcılığı Öğrenmek ve Ön Yargılardan Kurtulmak
20 Ekim 2010; ani bir kararla emekliye ayrıldım…
Yoğun, meşakkatli, yıpratıcı ve özveri isteyen bir meslekte 26 yılı fiilen olmak üzere yıpranma ile 32 yıl 11 ay çalıştım. Kendime ve aileme ayıracak fazla zamanım olmadı.
Emekli olduğum bugün, meslektaşlarımın mesleğine başladıkları ilk gün hedefledikleri ulaşılması çok zor bir gündür. Mutlu olmalıydım. O hedefe bin bir türlü zorluklardan sonra ulaşmıştım.
Psikolojik bir durum olsa gerek tahlilini psikologlar mutlaka yapar. İnsanlar çalışacak, yine çalışacak ve emekli olunca tüm zorluklar, sorunlar bitecek…
Öyle olmuyor ve olmadı da!
Şimdi ne yapacaktım…
Düşündüm hani bizler düşünen canlılarız ya insanlar!
Ben, hep neyi özledim, en çok ne yapmak isteyip de neyi yapamamıştım.
Okumak, okumak yine okumak ama özellikle tarih okumak…
O aralar benimle aynı tarihte emekli olmuş bir meslektaşımla tanıştım. (Emeklide olsam halen meslektaşım) bu arkadaşım, askerlik mesleğini kutsal derecesinde bir bağlılıkla seven, ancak; şartlar öyle gerektirdiği için emekli olan, tarihi ve okumayı çok seven, akademik kariyer yapma hayalleri bulunan, ilerleyen zamanlarda dostluğumuzu ilerlettiğimiz bir arkadaşım.
2012 yılında beraber Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesinde açılan tarih bölümüne kaydolarak fakülteyi başarılı bir derece ile bitirdik. Bu bizim için müthiş bir uğraşı, geleceğe bir yatırımdı. Bir şeyler yapmıştık ve bir işe yarabileceğimiz kanaati ile sevinçliydik.
2013-2017 yıllarında Antalya ilinde çalışan kızımın yanında bulunurken, çeşitli iş fırsatları doğdu ve meslek jargonuyla "sivil bir ortamda" çalışarak farklı deneyimler kazandım.
2017 yılından bu tarafa yoğun bir şekilde okuyorum ve yazıyorum. Tarih okumalarımın yanında birkaç felsefe kitabı ile Amin Maalouf, Khaled Hosseini- Kemal Tahir ve Zülfü Livaneli gibi yazarların romanlarını da araya sıkıştırıyorum. Bu dönemde gençlikte hayalini kurduğum yazarlık hayalimi üç kitabın müellifi olarak gerçekleştirmekten bahtiyar oldum.
Oğlum Emre, İzmir'de lisans eğitimini tamamlayıp yanımıza geldiğinde, beraberinde getirdiği kitaplardan bir tanesinin çok değerli ve okunması gerekli bir eser olduğunu söyleyerek bana tavsiye etti. İletişim Fakültesi mezunu oğlumun entelektüel bakış açısına da güvenerek ve okuduğum tarih kitabını sonraya bırakarak tavsiyesini dinledim.
"Ayrımcılık, Çok Boyutlu Yaklaşımlar" kitabını ve bu kitabın içeriği ile ilgili kaynak, birkaç makale ve tez okuyarak bilgilenmeye çalıştım.
Yaşamımızda farkında olarak veya olmayarak, ön yargılı olduğumuz, tabu haline getirdiğimiz, farklı alanlarda sadece kendi doğrularımızın olduğu, bakış açılarımızı hiç değiştiremediğimiz olgusu ile farkında olamadıklarımızın farkına varabilmek, bakış zaviyemizi üç yüz altmış dereceye ayarlayabilmek düşüncesiyle Ayrımcılık konusunda bir şeyler yazma ve paylaşma sorumluluğunu hissederek bu yazıya başladım.
Bu çerçevede; kendimize bir pay çıkartacağımız, davranışlarımıza çeki düzen vereceğimiz, egolarımızdan arınabileceğimiz bir ayrımcılık analizine sahip olabilecek bireyler haline gelmemiz gerekli diye düşünüyor ve buradan hareketle konuya başlıyorum;
*Önyargı: Herhangi bir bilgi ve deneyime dayanmayan her türlü iyi veya kötü ön düşünce.
*Ayrımcılık: Ön yargıların fiili eyleme ve davranışlara dönüşmesidir.
*Kalıp yargı: Bir nesne, bir grup (Bir millet, Bir ülke, Bir hayvan vs.) hakkında önceden kolayca karar verilmesini sağlayan, dimağımızda önceden oluşturulmuş izlenimler bütünü.
*Etnosantrizm: Etnik merkezli yaklaşımlar, kendine ait bir grubun dışındakilerin davranışlarını olumsuz ve küçük görmek (Ya sev ya terk et gibi)
Bu tanımlardan sonra kısaca Türkiye'de ve içinde yaşadığımız toplumların genelinde ortaya çıkan ayrımcılık konularını özetle, başlıklar altında ve örneklerle anlatmaya çalışacağım;
*Sosyal sınıflandırma (Sosyal Ayrımcılık): İnsanların sosyal bir kimliğe sahip olmak için toplumsal bir sınıfın üyesi olması ve bu sınıfa kendini ait hissetmesidir.
Örnek: “Erkekler","Kadınlar","Aleviler","Askerler","Yaşlılar."
Etnik köken, cinsiyet ve yaş sosyal sınıflandırmanın ana parçalarıdır.
*Yaşa dayalı ayrımcılık: İnsanların sadece yaşları yüzünden" Genç ya da Yaşlı" olarak değerlendirildikleri olgudur.
Örnek: Gençler, "sorumsuzdur, a politiktir, yaşlılara karşı saygısızdır, akılları havadadır"
Yaşlılar, "kendine yetersiz, bağımlı, zayıf, çağa ayak uyduramayan, evde zaman geçirmesi gereken insanlar."
Örnek Atasözü kalıp yargılar;
"Yaş yetmiş iş bitmiş, yaşından utan, bir ayağı çukurda."
*Cinsiyete dayalı ayrımcılık: Toplumsal önyargı, cinsiyet rollerinin doğal, değişmez, biyolojik varlığına bağlı olduğu faraziyesine dayanır.
Aslında cinsiyette roller kültürlere göre değişir, kadın ve erkek farklılığı anlayışı, eşitsizliğin ve ayrımcılığın meşrulaştırılmasıdır.
Örnek Ön ve kalıp yargı;
"Bizim hanım evin iç işleri bakanıdır" sözüyle evin dışındaki faaliyetlerini sınırlamaktır.
Cinsiyet ayrımcılıkta en kalıp yargı, "namuslu", "namussuz" kadın ayrımıdır. Geleneksel ve inanç temelli kalıp yargılar, aynı durum için erkeğin "elinin kiri" algısını yaratırken, kadın için "namus" kavramını ortaya çıkarır.
*Irk ayrımcılığı: Etnisite, din, dil, insanın fiziki görünüşü üzerinden ayırım yapılmasıdır.
Fransız sosyolog Guilliamin'in; "Irk yoktur ama ırkçılık öldürür" sözünden ders çıkartmak gerekir.
Bugün, bilim insanları tüm ırkların bir olduğunu ve aynı genlerden geldiğini ortaya koyarken halen Irkçılık yapılması düşündürücüdür.
Özetle bu anlattıklarımdan kendimize batırmamız gereken bir şeyler olduğunu anlamışızdır umarım!
O zaman, ön yargılarımız ve kalıp yargılarımızı sorgulayıp, kendimizi dünyanın merkezine koymaktan vazgeçip, etrafımıza bakmakta fayda var. Hem kendi iyiliğimiz hem de diğer insanlar için…
Neticede öz cümlemiz; Ayırım yapmayarak, ayrımcılıkla yapacağınız mücadele, en başta size başkalarınca yapılacak ayrıma engel olmaktır.
Son olarak; Kişilere ve olaylara karşı bakış açıma kazandırdığı pozitif farklılıklardan ötürü, vesile olan oğlum Emre'ye teşekkür ediyorum…