Baha YILMAZ'ın 5 Ekim 2023 tarihli yazısı: Deniz 2

Erzurum’da gençlerin buluşma yerleri öyle çok fazla değildi. Cumhuriyet Caddesini kesen sokağın içinde olan Doğu Sineması ya da şehri boydan boya kesen Cumhuriyet caddesinin hemen hemen ortalarında bulunan Dadaş Sineması veya dondurmaları ve pastalarından daha ünlü olan fikir sohbetlerin mekânı Hemşin Pastanesi olurdu. Bu buluşma noktaları çoğaltılabilir pekâlâ ama en popülerleri bu mekânlardı. Örneğin Halkevi’nin önü ya da Gürpınar Sineması’nın civarları da bir buluşma noktasıydı. Özellikle Halkevi şehrin önde gelenlerinin ve okumuş tabakasının uğrak yeriydi. İlk binası İbrahimpaşa mahallesindeki yerinden taşınalı yıllar olmuştu. Şimdiki yeri ise Cumhuriyet meydanındaydı. Oradan Erzurum’un popüler olmuş, gençlerin uğrak mekânlarına geçmek daha kolaydı.

Zırzalı kapıyı çektiğinde sokak lambaları Arnavut taşlı yolları aydınlatmıştı. Erzurum’un sert kışları için ömürlük olan bu sokaklar şimdi üstlerinden geçen paytonların, atlı arabaların lastik dolama tahta karkaslı tekerlekleri altında sürtünmekten ve aşınmaktan bir nevi cilalı gibiydiler. Yola vuran bu zayıf sokak lambalarının altında bile belli belirsiz parlayarak, gelen ışığı bir ayna gibi yansıtıyor, çoğaltıyorlardı.

Deniz, anne tarafından Erzurumlu bir ailenin çocuğuydu. Ankara’da doğmasına rağmen hem annesinin hem de babasının milli eğitimde çalışmaları nedeniyle ülkenin pek çok yerinde bulunmuştu. Yazları annesi dayılarının yanına gönderir, aile ilişkilerini geliştirmesini arzu ederdi. Hatta bir dönem babası Erzurum’da müfettişlik yaparken kendisi de Tortum’da öğretmenlik yapmıştı. Tahsilli bir ailenin çocuğuydu. Babasının siyasete yatkınlığı da vardı. Dönemin Sendikalarında görevler de almıştı. Ama tüm bunlar Baydur için önemli değildi. Hukuk okumak isteyen bu genç adam yaşına oranla çok okuyan ve tartışan bir çocuktu. Erzurum’un tek görüşlü iklimine uymayan fikirleri de vardı. Bunları dinlemek ve tartışmak Baydur’un da hoşuna gidiyordu. Her ne kadar farklı oldukları düşünülse bile birbirlerini destekleyen görüşleri de bulunuyordu. Her ikisi de Amerikan etkisine ya da batı etkisine karşıydılar. Geçen sene uzun sohbetler yapmışlar, Baydur yaşı gereği biraz baskın durmasına rağmen Deniz’in: “abi bak ama öyle değil” çıkışları ve kendi tezleri hoşuna gitmişti Baydur’un.

Halk evinin önünde buluştular. Kısa bir selamlaşmadan sonra demli bir çay içmek için bir yer seçtiler. Yolları uzatarak sohbeti derinleştirdiler.

Aradan yıllar geçti. Baydur evlenmiş ve ilk oğlu Alparslan 4 yaşına gelmişti. Bütün gazeteler Amerikan üssünü basarak rehin aldıkları Amerikalı askerlerden dolayı yargılanan gençleri konuşuyordu. Mahkemenin sonucu netti ve iktidarda Adalet Partisi vardı. Gençlerden birisi uzun sohbetlerin Deniz’iydi. Deniz, hayali olan hukuk fakültesini kazanmış ama ideallerini peşine koşarak devrimci bir fikriyat ile eylemlere katılmıştı. Bu dönemde Baydur da boş durmamış ülkücü kimliği ile öne çıkmıştı. Erzurum Ülkü-Tek’i kuran ekibin içindeydi. Ziraat mühendisliğinde ilermiş Amerika Nebraska’da CIMMTY adlı bir programa katılma hakkı kazanmıştı. 6 Mayıs’ta Deniz Gezmiş idam edildiğinde Baydur hiç konuşmadı. Çevresindeki herkes asılanların komünist olduğunu söylüyor ve bir nevi kararı onaylıyorlardı. Sonraki yıllarda da bu konu hakkında hiçbir yorum yapmadı, sadece derin bir ıstırabın sıkıntısıyla daldı, gitti.

Yıllar birbirini kovaladı. Bir iş gezisi için idareciliğini yaptığı araştırma enstitüsünden pek çok ziraat mühendisiyle yolu Erzurum’a düştü. Öğle yemeği için Gürcükapı’da bulunan Seher Lokantasına heyeti yemeğe götürdü. Erzurum’a gelip de etinden, kadayıf dolmasından tattırmamak olmazdı. Lokantanın içinde minik bir süs havuzu olan genişçe bir alanı vardı. Havuza yakın, fıskiyeden gelen su seslerinin arasında keyifli bir yemek yediler. Tüm seyahatlere birlikte gittiği şoförü Nihar’a işaret etti, hesabı alması için. Nihar, Erzurumlu bir ailenin çocuğuydu ve hemen garsonu çağırdı, hesabı istedi. Garson hesaplarının ödendiğini söyleyince şaşkın bir şekilde bakakaldı garsona. Müdürünün yanına giderek kulağına fısıldadı.

-              Müdürüm hesap ödenmiş!

-              Nasıl olur, kim? dedi Baydur.

Garsonu tekrar çağırdılar Baydur hızlıca sordu: “Evladım kim ödedi bu hesabı?”

Garson, Baydur’un arkasında kalan masayı işaret ederek: “Efendim arkanızdaki masa ödedi” dedi.

Arkasına hızlıca dönen Baydur arka masada yıllar önce ahbap olduğu Deniz Gezmiş’in dayılarını gördü. Hemen ayağa kalktı. Sarıldılar ve eskileri yâd ettiler.

Dönüş yolunda arabanın kalabalık ve sohbetin koyu olmasına rağmen Baydur pek konuşmadı. Dalgın bir şekilde uzaklara bakmayı tercih etti.