Mehmet KÜÇÜKEKEN'in 15 Nisan 2024 tarihli yazısı: Gönül Sultanları
Farkında mıyız acaba?
Zamanın su gibi akıp gittiği günümüzde, asıl gidenin ömrümüz olduğundan. Ve haberdar mıyız, An'ı yaşamak adına ihmal ettiğimiz manevi dünyamızın başrolündeki ten kafesinde hapis tuttuğumuz ruhumuzdan?
Gönül dilinin unutulmaya yüz tuttuğu günümüzde hal lisanını bilenler var mıdır?
Her an elimizin altında olan internete zamanlı zamansız girmek yerine; "Muhammediye" eserinin yazarı Mehmet Yazıcıoğlu eserini takdim ettiğinde: "Mehmet; bununla uğraşacağına bir gönül halketseydin, bir gönüle girip onun terbiyesiyle meşgul olsaydın, daha iyi olmaz mıydı?" diyen Hacı Bayramı Veli Hazretleri gibi düşünenimiz var mıdır aramızda?
Belki de modernizm ve çağdaşlık maskesi altında maddenin kutsandığı zamanımızda hal dilinden uzaklaşmamız, Gönül Sultanlarının aydınlattığı yolların izinin silinmesine ve hikmet kapısının anahtarının paslanmasına mı yol açıyor?
İnsanlar dünyanın maddi boyutundan tamamen sıyrılıp manevi alemde yaşarsa toplum içindeki görevlerini de ihmal etmiş olurlar. Kendi manevi yolculuğunda giderken rehberlik edebilmek diğer insanlara, ışık verebilmek karanlıkta kalanlara ve dokunabilmek mahsunlara. Bunun en büyük örneklerinden biri olan Hacı Bayramı Veli Hazretleri zengin ile fakir arasında köprü olmuş, imece kültürünü topluma yerleştirerek yardımlaşma ve dayanışmanın işleri kolay hale getirdiğini bizlere öğretmiştir.
Birlik olmanın "Var" olmak olduğunu, Anadolu'nun birlik olmakla "Vatan" olduğunu yine bize Hacı Bayramı Veli Hazretleri, Anadolu Birliğinin sağlanmasında üstlendiği rol ile göstermiştir. Yetiştirdiği Akşemseddin Hazretleri Pir'in önceden haberini verdiği fethin anahtarı olmuştur.
Göçmen kuşlara bile vakıf kuran, evinde hasta olduğunu bildirmek için pencerenin önüne sarı çiçek koyan ve bir gönül kazanmak için çırpınan Allah dostlarını özlemiyor muyuz?
Bir gezgin olup ülke ülke turistik geziler yerine zamanın kanadına binip doğruyu ve hakikati öğreten veli kulların yanlarına gidebilsek, sohbetlerinden nasiplenip, ellerinden öpebilsek daha güzel olmaz mı?
Belki o zaman fark edebiliriz doğan güneşi, birbirini takip eden gündüzü ve geceyi, uçan kuşları, kelebekleri, esen rüzgarın sesini, yemyeşil ağaçları ve çiçekleri. Yunus'un "Sordum sarı çiçeğe…" sualine cevap veren çiçek günümüzde de var mıdır acaba? Sorsak, belki cevap alamayız. Ama çiçeğin varlığını bilmemiz, ona hal diliyle sevgimizi işletmeye yeter.
Belki de Hacı Bayramı Veli Hazretleri'nin felsefesinden hareketle birinin kalbine girebiliriz. Bir çikolata ikram ederek arkadaşımızın, karşıdan karşıya geçirerek yaşlı bir teyzenin veya bir tebessümle annemizin, öğretmenimizin. Hazretleri "Hiddet ve kin hakikati gören gözleri kör eder." demişti. Biz de ten kafesimizde esir tuttuğumuz ruhumuzu Gönül Sultanlarının pınarlarından besleyerek özgürleştirebilir; onun yerine hiddet ve kinimizi kalbimizin derinliklerine hapsederek birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan bu günlerde kardeş olmayı başarabilir ve yine Hacı Bayramı Veli Hazretleri'nin zengin ve fakir arasında köprü olduğu gibi biz de, her şeylerini bırakıp yurtlarını terk ederek canlarını zor kurtaranlara, halini dışarıya belli etmeyip de sofrasında içecek bir tas çorbası olmayanlara, yataklarında şifayı Allah'tan bekleyen ama göz ucuyla: "Ziyaretime gelenler olsa da acılarım hafiflese." diye bekleyen hastalara iyilik köprüleri kurabiliriz.
"Allah'ın veli kulları var ya, işte onlar için ne korku ne de hüzün vardır." (Yunus Suresi 62. Ayet)
Yaktıkları kandillerle gönül dünyamızı ve çağımızı aydınlatan Allah dostlarına selam olsun!