Baha YILMAZ'ın 27 Nisan 2023 tarihli yazısı: Gözetim Kapitalizmi, Sosyal Dilemma ve Dijital Ekonomi

İnternetin ya da sosyal medyanın hayatımızın her alanına sirayet ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu kanaat yeni bir şey değil. Herkesin söyleyebileceği bir durum tespiti, hatta. Son 10 yıl içerisinde pek çok ekonomik terim ile karşılaştık. Bilginin daha kolay ulaşılabilir olması, yeni teknolojik gelişmelerle yeni sektörlerin ortaya çıkışı, bu alandaki çalışmaların tespit ettiği yeni durumlar ve teşhisler bize yeni kavramları getirdi. Ancak Gözetim Kapitalizmi kavramı bu yeni kavramların en ilgi çekeni olduğunu söyleyebiliriz.

PANOPTİCON ÇAĞI, TANRININ DEĞİL DEVLETİN GÖZETİMİ

Aslında bu gözetim kavramı çok da yeni değil. Temel çıkarım, tanrının insani her daim gözetlediğine dayanır. Hatta bu gözetlenme meselesi vicdani bir yaptırım tarafı da barındırır. İngiliz filozof ve toplum kuramcısı Jeremy Bentham'ın 1785 yılında tasarlamış olduğu bir hapishane modeli aslında bu gözetleme mantığına dayanıyordu. Bentham, tasarımında tanrı nasıl insanı devamlı bir gözetim altında tutuyorsa hapishanelerdeki mahkumların da devamlı bir gözetim altında tutulması gerektiğini iddia ediyordu. Gerçekleştirdiği tasarımın konsepti ile de bunu başardı. Şöyle ki; bütünü (pan-) gözlemlemek (-opticon) anlamına gelen bu tasarım birkaç katlık tek odalı hücrelerden oluşan bir halka üzerine kuruluydu. Her hücre bu halkanın iç kısmına açıktı(yani duvar yoktu ve parmaklıklar ile kapatılmıştı)  ve halkanın dış cephesindeki duvarda birer pencere vardı. Halkanın ortasında mahpuslardan tamamen saklanmış konumdaki gözlemcilerin kaldığı bir nöbet kulesi yer almaktaydı. Dolayısıyla tüm mahkumlar bu şeffaflık içerisinde gardiyanlar tarafından devamlı gözetim altındaydı.

Bentham'ın yaklaşımına göre, gözlemlenen her yanlış davranışının ceza getireceğini bilen, ama davranışlarının aslında ne zaman gözlemlendiğini bilmeyen mahpusun, aklını başına toplayarak her zaman izleniyormuşçasına davranmaktan başka seçeneği yoktu. Böylece mahkûm bizzat kendi hareketlerini kollamak durumunda kalacaktı. Bentham, Panoptikon'u "bir üst aklın, gücü elde etmesinin yeni bir modeli" olarak ifade etmişti. Bentham’ın geliştirdiği panoptikon daha sonra çok daha büyük bir gözetleme mekanizmasına model oldu: Sosyal Medya…

PANOPTİKONUN SONU MU, BAŞLANGICI MI?

Jean Baudrillard'a göre Panoptik Çağ, Loud ailesinin, 1971 yılında sosyoekonomik düzeyi orta üstü olan tipik bir Amerikan ailesi olarak seçilmesi ve yedi ay boyunca belli anları kamera kaydına alınıp, işlenmeden 20 milyon Amerikan izleyicisine sunulan 300 saatlik bir belgesel filmin 2020 tarihinde arşivlenmesiyle sona erdiğini iddia eder. Baudrillard'a göre; Panoptik Çağ'ın bitişi izleyici ve izlenen arasındaki sınırın kalkması, kutupların birbirine karışıp ayırt edilemez hale gelmesiyle birliktedir. Ancak Byung-Chul Han, panoptikonun sonunu değil, tümüyle yeni perspektifsiz bir panoptikonun başlangıcını yaşadığımızı söylemiştir. Ona göre artık tek bir gözlemci/iktidar/gardiyan ve gözlemlenen tek tip topluluk/mahkûm yoktur. Yerkürenin tümü bir panoptikon haline gelmiştir ve böylelikle her yer şeffaf hale gelip içeriyi ve dışarıyı birbirinden ayıracak duvarlar ortadan kalkmıştır. Perspektifsiz post-panoptikon, herkesin her yerde ve her şekilde gözlemlenebilir durumda olduğu, istenilerek katılınan bir panoptikondur. Burada istenilerek katılma eylemine dikkat çekmek yerinde olacaktır.

İnsanlar birlerinin kendilerini gözlemesine nasıl tahammül ederler daha da ötesi bu duruma nasıl gönüllü olurlar? Tam da bu sorulara cevap verilecek tek bir kavram var: Sosyal Medya.

Sosyal Medya’da birilerinin bizleri gözlemesinin birkaç yüzü var. Birincisi bizim birilerinin hayatlarına karşı olan ilgimiz yani bizim gözetmen ya da bir nevi bir tanrı gibi hissetmemiz. Diğeri de özel hayatlarımızın bir teşhir aracına dönüşmesi ve birileri tarafından izlenmesinin getirdiği haz. Aslında bu haz hiç de karşılıksız değil. Beğeniler(like) ve yorumlar ile tasdiklenen şeffaf bir hayat tarzı.

BİR ÜRÜNÜ ÜCRETSİZ KULLANIYORSANIZ, ÜRÜN SİZSİNİZDİR

Sosyal medyanın ortaya çıkışı yeni bir gözetim kavramını gündeme getirirken aslında yeni bir iş kolunu da gündeme getirdi: Dijital Pazarlama… Burada hemen şu iyimserliğe kapılabilirsiniz; kendinizin bir müşteri, reklam verenlerin ise ürünlerini satmak isteyen üreticiler olduğunu düşünebilirsiniz. Maalesef hiç böyle değil aslında satılmak istenen hatta satılan tamamıyla Sosyal Medya kullanıcılarıdır.

Çok temel bir ilkeden bahsetmek lazım eğer bir ürünü ücretsiz kullanıyorsanız, ürün sizsinizdir. Zaman içerisinde pazarlanan bizlerin olduğu ortaya çıktı. Aslında zaman içerisinde fark edildi ki, bu durum meselenin çok da iyimser olmamızı gerektiren bir haliymiş. Ta ki Cambridge Analytica skandalı patlayıncaya kadar. Görüldü ki, aslında pazarlanan bizler, bu pazarlama eylemine maruz kalmayıp aynı zamanda veri madenciliği ile bizlerle ilgili yani kullanıcılarla ilgili toplanan veriler satılıyordu. Tabiri caizse hem kılından hem sütünden istifade ediliyordu. Zaten bu skandal ile birlikte artık bir gözetim kapitalizmi kavramı da tartışılır olmuştu. Üstelik bu öyle büyük bir ekonomiydi ki, çok küçük bir grup bütün dünyayı etki altına alabiliyor. Satın alma alışkanlıkların değiştirebiliyor. İstedikleri ürünü, istedikleri pazarda satabiliyordu. Yani diğer bir söyleyişle pazarı maniple edebiliyorlardı.

Böylesi bir giriş yaptıktan sonra şimdilik burada bırakalım. Bir sonraki yazımızda meselenin dilemma ve ekonomi tarafına bakalım.