Betül Gökçe AKGÖL'ün 2 Temmuz 2024 tarihli yazısı: Pencereler

“Oysa görülmemek, tanınmamak çok hoş olabilir. Kendini gizlemenin çekiciliği. Tanınmamışlar arasında tanınmamış olmak. Kimse sizi incelemeyecek, sizden bir şey istemeyecek, sizi bir şeye zorlamayacak. Dingin ve kışkırtıcı: Ben hiçbir şey değilim, her şey olası.”

Pencereler isimli kitapta Fransız psikanalist J.B. Pontalis’in terapilerinden geriye kalan hislerini, düşüncelerini, çıkarımlarını satır satır okuyoruz. Kitaba başlarken biraz tereddütlüydüm çünkü kitap, çok fazla teknik ve mesleki bir görüntü sunuyordu. Ancak, Pontalis’in de söylediği gibi Pencereler, psikanaliz ile edebiyatın birbirine karıştığı, iç içe geçtiği, hatta yapılan çıkarımların edebiyata daha da yakın bir noktada konumlandığı bir kitap. Bu sebeple de okuması keyifli olan, gitgide açılan, rahatlayan bir eser. Tıpkı ismi gibi: Pencereler.

Pontalis’in bu kitaba “Pencereler” ismini vermesinin önemi de burada ortaya çıkıyor sanırım. Şöyle diyor kendisi: “Yaşamımın dönemlerini birbiri ardına sıralanan açık pencereler olarak tanımlayabilirim: Arkadaşlarla aileden uzağa ve mahallemizin dışına çıkmalar, yabancı dilleri öğrenmek, felsefe dersi, sınır ötesine yaptığım ilk yolculuklar, aşklarım (hepsi değil…), okumalarım ve yeniden okumalarım, divanda analizim, koltukta analizlerim.” Pencerelerle hayat arasında bir bağ olduğundan çok emindim. Ancak yaşamda edinilen her yeni bir deneyimi pencerelere benzetmek mi? Evet, çok daha ağır, kuvvetli. Ancak burada yazara ve kitaba dikkat çekmek istediğim bir nokta daha var: Bir şeyleri devamlı kelimelere dökme hissiyatı. Sözlük yazarı olan Pontalis’in de kelimelere ve mahiyetine bu denli önem vermesi, vurgu yapması, anlatmaya, aydınlatmaya çalışması bana okurken büyük bir keyif verdi.

Pencereler, 115 sayfalık bir kitap olsa da derinliği olan ve üzerine çokça sohbet edilebilecek bir kitap. Kelimeler üzerine söylediği çok basit ama anlamını hep unuttuğumuz bir cümlesi ile yazıma son vereyim: “Bazı sözcükleri seçmemizin nedeni ne? Neden bize bazıları sevimli, bazıları tiksindirici geliyor, bazıları ise hiçbir şey demiyor ya da artık bir şey demiyor? Bir de öyle yüklü olanlar var ki, onlardan acilen kurtulmak istiyoruz.”