Baha YILMAZ'ın 16 Kasım 2023 tarihli yazısı: Türkiye’nin Yeni Kırmızı Kitabı 2

Türkiye’nin içinde bulunduğu sıkışmışlık eli kalem tutan herkesin hem fikir olduğu üzere sadece revizyonlarla ya da sisteme yapılacak yamalarla telafi edilemeyecek kadar derin sorunlar taşıyor. Özellikle parlamentonun ve siyasal sitemin yeni başkanlık siteminde devreden çıkması ve bir tesirinin olmayışı devlet olarak tanımlanan ve adına başkanlık denilen sistemde hiçbir faktörünün olmayışı sistemin müstakil ve otoriter bir yapıya evrilmesine neden olabilir. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendini hem AK Parti Genel Başkanı hem de Cumhurbaşkanı olarak tanımlaması pek çok siyasi mahfili eleştiriye yöneltti. Özellikle İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Yavuz Ağıralioğlu’nun; “Cumhurbaşkanının hangi olaylarda hangi unvanıyla bize seslendiğini nasıl anlayacağız. Genel Başkan mı, Cumhurbaşkanı mı konuşuyor, nasıl bileceğiz?” cümleleri ortaya çıkan sorunun müşahhas hale gelmiş haliydi.

Öte yandan Cumhur ittifakı adıyla bir koalisyon olarak duran yapı sadece bir siyasal birlik olarak da gözükmüyor. Etyen Mahçupyan bu konuyla ilgili şöyle diyor: “iktidar kartlarını gösterdi ve kendi oyununun adını koydu. Ancak topluma verilen ‘mesajı’ doğru anlamak için iktidarın kim olduğu üzerinde bir an için durmak lazım. İktidar Erdoğan değil… Onun da içinde olduğu, bir bürokratik-siyasi ağ. İçinde emeklilerin ve mafyatik unsurların da olduğu, kendilerini ‘devlet’ olarak gören ve devlet adına ideolojik sınırları çizip kararları etkileyen bir parçalı koalisyon.” Cumhurbaşkanlığı sistemi sayesinde artık ne Meclis’in ne de siyasi partilerin hükmü yok… Devletin içinde ve çeperinde yuvalanmış olan odaklar hem kendi aralarında bir denge kurmuş, hem de kişi olarak Erdoğan’ı bu dengenin güçlü bir parçası haline getirmiş durumdalar…”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapmış olduğu konuşmanın bir bölümü aynı zamanda Mahçupyan’ın tezlerinin çıkış noktasıydı: “Karşımızdaki bu tablo bizi bir tercihe zorlamıştır. Ya ülkemizden eskiden beri hâkim olan anlayışı sürdürecektik, ya da kendi önceliklerimize göre yolumuza devam ederek tarihi bir mücadeleyi göze alacaktık. Biz mücadeleyi tercih ettik. Geçmişten beri her alanda olduğu gibi finansal kriz yönetimlerinde de çok büyük birikim ve tecrübe sahibi bir ülke olarak dünyanın içinden geçtiği dönemde fırsatları değerlendirmekte kararlıyız. Ülkemizi denklemin dışına itmek isteyenlerin kur, faiz ve fiyat artışları üzerinden oynadıkları oyunları görüyoruz. Biz aynı oyunu vesayetle mücadelemizde gördük. Biz aynı oyunu terör örgütleriyle mücadelemizde gördük. Biz aynı oyunu darbe girişimlerinde gördük. Biz aynı oyunu uluslararası nice hadisede, nice platformda gördük. Ülkemizin bunca tuzaktan, badireden nasıl çıkardıysak Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle bu ekonomik kurtuluş savaşından da zaferle çıkartacağız. İstihdamı arttırmanın yolunu yatırım, üretim, ihracat, büyümeden geçtiği konusunda hiç kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye’nin her kalkınma hamlesinin önünün darbe, vesayet, krizle kesilerek IMF, Dünya Bankası, mandacı iktisatçılarımız tarafından yönlendirmeye çalışıldığı gerçek işte budur.”

Uygulayama çalışılan yeni ekonomik politika aynı zamanda yeni bir siyasal zemin ip uçlarını ya da yeni güvenlik politikaları sinyallerini içeriyor. Bu yeni siyasal sistem vaadi sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir vaadi olamayacak kadar güçlü ve derinleşmiş bir vaad olarak gözüküyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İzmir’de yaptığı bir konuşmada yeni ekonomik sitemin İzmir İktisat Kongresi kararlarına dayandırması ile bir tarihsel dayanak ve çıkış ruhu eklemesi, öte yandan Cumhur ortaklığının diğer aktörü MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sınırsız desteği ile devletin diğer unsurlarının desteğini göstermesi ilerleyen süreçlerde farklı manzaraların ortaya çıkaracağını gösteriyor.

Her yeni sistem tartışmalarında ya da her siyasal sitem değişikliğinde yaşanacak sıkıntıların, kargaşanın 2023 seçimlerine kadar yaşanması muhtemeldir. Zaten mevcut başkanlık siteminde etkisini yitiren;

-          TBMM’nin

-          Siyasal Partilerin,

-          STK’ların

-          Ülke içerisinde varlığını ötekileşerek sürdüren farklı grupların(Aleviler, Kürtler vs.)

-          Kemalist ya da İslamcıların

Artık pek etkilerinin olabileceğini söylemek güç görünüyor. Sistem içerisinde kimlerin kalıp kimlerin tasfiye edileceği şu an için bir muamma. Tüm dünyada giderek artan güvenlikçi politikaların etkisi Türkiye içinde geçerliği olacağı çok rahatlıkla söylenebilir. Görünen o ki; Türkiye, 15 Temmuz darbe girişimi ve öncesinde zedelenen ve ifşa olan Kırmızı Kitabını yeniden yazıyor. Kitabın içeriğini muhtemeldir ki yazanlar yani muktedirler bilecek. Ancak şurası kesin ki bu kitabın içeriği önceki kitaptan daha keskin ve sert maddeler içereceği söylenebilir. Türk toplumunun bu yeni söylem ve siyasal sisteme nasıl cevap vereceğini de zaman gösterecek.