Sedat SADİOĞLU'nun 2 Kasım 2023 tarihli yazısı: Az Bilinen ve Gizemli Bilgiler
Gören Göz – 40/1: Evrendeki Kardeşlerimiz
Bu başlık, ne ‘cinler’ ne de ‘uzaylı varlıklar’ için yazılmıştır. Bu başlık, bugüne dek pek bilinmeyen ve çözülemeyen bir hadisin açıklaması için yazılmıştır. Evrende, hem de çok yakınımızda, bizler gibi yaşayan, Allah’a kulluk yapan ve tamamıyla hatasız yaşayan nurani varlıklardan bahsedilmektedir. Bunlar şeytandan da korunmaktadırlar. Aşağıdaki hadise bakalım;
Allah Resulü (s.a.v.) bir gün bir topluluğa uğradı. Onların konuşmadıklarını gördü, derin düşünce içindeydiler. Allah Resulü onlara sordu;
“Niçin konuşmuyorsunuz?” Dediler ki;
“Allah’ın yarattıkları (ruhlar, diğer canlı varlıklar) hakkında düşünüyoruz!” Allah Resulü buyurdu;
“İşte böyle yapın! Allah’ın yarattıkları hakkında düşünün, fakat Allah hakkında (fazla) düşünmeyin. Şu garp tarafında bir ‘Beyaz Arz’ (başka bir dünya) vardır, nur’u beyazdır, beyazı da nur’dur. Güneşe kırk günlük mesafededir. Orada, Allah’ın yarattıklarından öyle varlıklar vardır ki, göz açıp-yumacak kadar Allah’a isyanları (hataları dahi) yoktur.” Dediler ki;
“Şeytan nerede? Onlara musallat olmuyor mu?” Allah Resulü buyurdu;
“Şeytan yaratıldı mı, yaratılmadı mı bilmiyorlar!” Dediler ki;
“İnsanoğlundan (soyundan) haberleri var mı?” Allah Resulü buyurdu;
“Âdem (insan soyu) yaratıldı mı, yaratılmadı mı (onu da) bilmiyorlar!”
Yukarıdaki hadis, evrende yalnız olmadığımızın en güzel bir örneğidir. Aşağıda, hadisin verdiği rakamlardan varılan sonuçlar ve tahmini hesaplardan yola çıkarak, yaklaşımlı bir hesaplama yapılmaya çalışılmıştır.
Sevgili peygamberimiz (s.a.v.), evrenin de peygamberi olduğu için ona pek çok bilgi (vahiy ile) öğretiliyor ya da gösteriliyordu. Bu yüzden onun söylemiş olduğu kutsi hadislerin dışında, şifreli olan sayısal bilgilerin de, İlâhi Kat’taki karşılıklarıyla ilgili tahmin yürütebiliriz. Aşağıdaki hesaplamalarda, birçok hadiste geçen 1gün=1000 dünya yılı anlamında olabilir. Buradan yola çıkarak 40 günlük mesafeyi, 40.000 yıl ve bu da günümüz hesabıyla 40.000 ışık yılı olarak karşımıza çıkar. Yine bu hesaplara göre, hemen güneş sistemimizin bitiminde bir “Beyaz Arz” olduğunu düşünebiliriz.
Hesaplamalar Hakkında Açıklayıcı Bilgi;
NASA’nın da sitesinden edinilebilecek haritalarda, en az 200 milyar yıldız içeren ve sarmal bir gökada olan Samanyolu Galaksisi’nin tümü görülebilir. Güneşimiz, Samanyolu Galaksi’sinin merkezden 26.000 ışık yılı uzaklıkta, Avcı Kolu'nun (bir çeşit yörünge) derinliklerinde gizlenmiştir. Gökadamızın merkezine doğru olan yıldızlar, bizim bulunduğumuz yere göre birbirlerine çok daha yakındır. Ayrıca, gökada düzleminin oldukça dışında yer alan küçük küresel yıldız kümelerinin varlığı da dikkat çekmektedir. Yine dikkatle bakılması gereken bir başka konu da, gökadamız tarafından yavaşça yutulan bir cüce gökadanın (cüce yayın) varlığıdır.
Bir Kıssa: İshak İbni Halef (r.a.) anlatıyor;
Davut Tâi hazretleri, bir gece ay ışığında damın üzerinde bulunuyordu, göklerin ve yerin (dünyanın) esrarı hakkında düşünüyordu. Sürekli semaya bakıyordu, bu azamet karşısında büyülenmişti ve ağlıyordu. Bu sırada, farkında olmadan dengesini kaybedip komşusunun avlusuna düştü. Ev sahibi onu hırsız sandı. Yatağından kalktı, hemen eline kılıcını alarak onun üzerine yürüdü. Fakat onun Davut Tâi hazretleri olduğunu anlayınca geri durdu, kılıcını bıraktı ve Davut Tâi’ye sordu; “Seni damdan kim attı?” O da şu cevabı verdi; “Ben de bunun farkında değilim!”
Davut Tâi (k.s.) Kimdir?: Doğum tarihi bilinmemektedir. Sekizinci yüzyılda Horasan ve Irak taraflarında yetişen evliyanın büyüklerindendir. İsmi Davut olup, babasının ismi Nasır’dır. Künyesi Ebu Süleyman, lâkabı Siracüddîn’dir. Tayy kabilesine mensup olduğu için Tâi ve Kûfe'de doğduğu için Kûfî lakaplarıyla meşhurdur. Aslen Horasanlıdır. Davut Tâi hazretleri, hem İmâm-ı Azam Ebu Hanîfe’nin derslerine devam etti, hem de zamanındaki tasavvuf ehli ve veli kişilerin sohbetlerinde bulundu. Milâdi 781 senesinde Bağdat’ta vefat etti.
Bir gün Davut Tâi’ye; “İnsanların arasına, niçin karışmıyorsun?” dediler. “Kiminle konuşayım? Akıllı kimseler, benimle dini bir mevzuda konuşmuyorlar, emir ve yasaklardan anlatmıyorlar; yaptığım hata ve kusurlarımı yüzüme karşı söylemiyorlar, aksine hatalarımı faziletmiş gibi anlatıyorlar. Böyle insanların bana fayda yerine zararı oluyor, onlarla niçin oturayım!” dedi. (Ders alınacak bir yanıt!!)
“Yüce Allah (c.c.) Müslümanları, ‘Yüce Allah’ın hikmetlerinin sorgusu olmaz, şükrü olur!’ diyen kullarından eylesin… Amin!”
Gören Göz – 40/2: Peygamber Sevgisi
Müslüman olarak, tüm peygamberleri tanıyor ve (tereddütsüz) Allah’ın elçileri olarak kabul ediyoruz. İmanın şartlarından olan, “peygamberlere iman” da, bu konuda değerlendirilmelidir. “Ben, cihan peygamberimiz Hz. Muhammed Efendimizi çok seviyorum” bile demek, peygamberimizi yüceltmektir. Bu sözü hem içimizden, hem dışımızdan, hem de herkesin içerisinde söylememiz gerekir. Üstelik “Sallallahu aleyhi vesellem” diyerek, sözümüzü de tamamlamamız gerekir. Sevgili peygamberimizi yücelterek, desteklemiş olmakla beraber, asıl olan yolundan gidip kendisini rehber edinmektir.
Ayrıca, peygamberlerin üstün sıfatları da vardır. Bunlar;
- Emanet [emindirler.]
- Sıdk [her işi doğrudur, yalan söylemezler.]
- Tebliğ [dini eksiksiz bildirirler.]
- Adalet [her işte hakkı gözetirler.]
- İsmet [günâh işlemezler.]
- Fetanet [çok akıllı, anlayışlı ve zekidirler.]
- Emnül-azl [peygamberlikten azledilmezler yani peygamberlik ellerinden alınmaz.]
Müslümanlar olarak bizler, peygamberlerin yukarıdaki üstün vasıflarını bilir ve yüceltiriz. Çünkü sıradan bir Müslümanın (birçok vasfı olsa bile), yukarıdaki vasıfların tamamını üstlenmesi mümkün değildir. Peygamberi yüceltip desteklemek, aslında İslâm dinini yüceltmek ve desteklemekle eş değerdir. Aşağıda, konuyla ilgili bir ayet verilmiştir;
“Allah, Peygamber’e (Peygamberliğin en büyük temsilcisi) her zaman hususî rahmetiyle muamele eder ve O’nu yüceltir; melekleri ise, (O’nun kendisi için takdir edilmiş bulunan Allah tarafından övülme makamına yükselmesi ve dininin zaferi için) O’na daima dua ederler. Ey iman edenler! Siz de O’nu sevin, tam bir sadakat ve samimiyetle O’na tâbi olun ve «Allah’ın rahmet ve selâmı O’na olsun» diye dua edin ve tam bir teslimiyetle O’nun yolunu izlemeye bakın.” (Ahzab Suresi, 56.Ayet)
Günümüzde, çalışırken insanları gayrete getirmek için söylediğimiz şu söz, ne anlamlı bir sözdür!;
“Ha gayret! Ya Allah, ya Muhammed!” Bu söz, hem dua, hem sevgi ve hem de yakarıştır. Aynı zamanda, Allah’tan ve Peygamberden yardım dilemektir. Çünkü her zaman ve her yerde, Peygamber sevgisine (ve dahi gücüne) ihtiyacımız vardır. Aşağıda, Pir Muhammed Bahaeddin El-Erzincani hazretlerinin “Makamatu’l Arifin ve Maarifus-Salikin” adlı eserinden (kısa) bir alıntıya yer verilmiştir;
Ya Resulullah bize ol gel delil
Yoksa kaldık zulmet içinde zelil
Canımız feda olsun bizim sana
Seni anmak canlara her dem gıda
O Rahimin rahmeti sen âleme
Senden oldu bunca ikram Âdeme
Kıldı seni yedi cihan efendisi
Varlıkların en ulusu en yücesi ….. (Muhammed Bahaeddin El-Erzincani)
Aşağıda, Peygamber sevgisi ve saygısı üzerine yüce Allah’ın verdiği bir başka ayet (mesaj) vardır;
“(Resulüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız (ve Ona inanıyorsanız) O’na (yani Peygambere) uyunuz ki Allah da sizi sevsin (ve bu sayede hatalardan korusun) ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Ali İmran Suresi, 31.Ayet)
Sonuç Olarak; Namaz, genel bir dua anlamına gelmekle beraber, sünnet namazları Peygamberimize (s.a.v.) memnuniyet ve bağlılık için yapılan duadır. Resulünün şanını ve şerefini yüceltmek için melekleriyle O’na bizzat salâvat getiren Cenabı Allah; bütün Müminlerden de, Peygamberine salât ve selâm getirmelerini emretmiştir. Allah’ın Resulüne en kısa dua ise şöyle yapılır: “Allahümme Salli alâ Muhammedin ve alâ Muhammed.” Anlamı; “Allah’ım! Hz. Muhammed’e ve onun Ehlibeyt’ine salât ve selâm et!”dir. Zaten her namaz, bu duayı da içermiyor mu?
“Ey yüce Allah’ım, biz aciz kullarını bağışla ve sonsuz cennetlerine kabul et. (Şüphesiz) Sen’in her şeye gücün yeter… Amin!”
(NOT: Kırkıncı bölümün sonu…)