Sedat SADİOĞLU'nun 28 Haziran 2024 tarihli yazısı: Doğruluğun ve İyiliğin Karşılıkları

Gören Göz – 73/1: Hammurabi’nin Kanunu

Bu başlığın, ahiret hayatı yada İslâmiyet ile ne ilgisi olduğunu düşünebilirsiniz. Alâkası, sosyal ve ekonomik (özellikle de ticari) hayatla ilgili olmasındandır. Hammurabi Kanunları’nın, adaletin tesisi ile ilgili olanı, birinci maddesidir.

Kısa Bilgi: Babil kralı Hammurabi’nin (MÖ 1728 - MÖ 1686) çeşitli konularda verdiği kararlar, Babil’in koruyucu tanrısı Marduk adına yapılan tapınağa dikilen bir taş üzerine Akat dilinde yazılmıştır. Hammurabi, kendisine bu kanunları yazdıranın güneş tanrısı Şamaş'ın olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla kanunlar da (uygulandıkları yıllarda) tanrı sözü sayılmıştır.

Tarihte zorbalık, silâh, istilâ ve baskı ile gücü elinde tutan krallar, neden bir “tanrı sözü” diye, kutsallık bağlantısına gerek duymuşlardır? Ancak Hammurabi’nin, Hz.Yusuf gibi, bir çeşit Allah’ın peygamberi olması ihtimali de vardır. Aksi halde “güneş tanrısı” ki, bunun “gök tanrısı” olma ihtimali de yüksektir, tanrıdan aldığının vahiy olduğunu söylemesi de anlamlıdır! Hammurabi Kanunları’nın çevrilen maddelerinin toplamı 215’tir. Ancak, 33 tanesi okunamadığı için eksiktir. Kanunların yarısı sosyal (aile) hayatını korumak, diğer yarısı da ekonomik (daha çok ticaret) hayatını korumak için yazılmış ilk kanunlardır. Kanunlar iyice incelendiğinde ise, İslâmiyet’teki ‘kısas (kısasa kısas)’ ilkesine çok benzer olduğu ve uygulandığı anlaşılmaktadır. Bu da, İslâmiyet’in fıkıh kanunlarıyla ilgili başka bir benzeşimdir. Şimdi, Hammurabi’nin bu önemli kanununu (1.Madde’yi) görelim;

1.Madde: “Eğer yargıç bir davaya bakar ve bir karara varırsa, verdiği hükmü yazılı olarak takdim eder. Daha sonra verdiği kararda bir hata ortaya çıkarsa ve bu kendi hatasından kaynaklanırsa, o zaman davada, onun tarafından kararlaştırılan para cezasının on iki katını (tazminat olarak geri) öder. Ayrıca, halka (hatası) ilân edilerek, yargıçlık makamından el çektirilir ve bir daha yargıçlık icra etmek için oraya oturamaz (hatta o şehri terk eder)!”  

Bu kanundan çıkan temel sonuçlar şunlar olmalıdır;

1- Yargıçlık, adaletle karar vermede ciddi bir makamdır.

2- Yargıçlar kararlarında çok hassas olmalıdır.

3- Yargıçlar tarafsızdır ve adaletle karar verir.

4- Yargıçların yine de bir hatası varsa, hatayı tanzim etmelidir.

5- Yargıçların (önemli) hatasından dolayı mesleği geri alınır.

6- Yargıçların hatası kesinleşirse, o şehirde oturamaz.

Başka sonuçları da şöyle sıralanabilir;

1- Yargıçlar devletin güvencesindeki insanlardır.

2- Yargıçlar yüksek maaş almaktadır.

3- Yargıçlar itibarlıdır, ayrıcalıklıdır ve soylu sınıfındandır.

4- Yargıçlar da insandır ve hata yapabilir.

“Ey inananlar, öldürülenler hakkında size kısas farz edilmiştir: Hüre karşılık hür, kula karşılık kul, kadına karşılık kadın. Fakat öldüren, kardeşinden azıcık bir affa nail olursa o zaman kısas kalkar; öldürülenin velisinin, akla ve örfe uygun olarak iyiliğe (geleneklere) uyması, öldürenin de, öldürdüğü kişinin velisine güzellikle bir şey (tazminat) vermesi kalır. Bu, Rabbinizden hükmü hafifletmedir (bir kolaylıktır), rahmettir (sevapları vardır). Bundan sonra da yine zulme kalkan ve aşırı giden olursa artık ona (kaçınılmaz) elemli bir azap vardır.”(Bakara Suresi, 178.Ayet)

“Ey Yüce Allah’ım, Müslümanları her türlü hatadan uzak tut…Amin!”

Gören Göz – 73/2: İyilikten Faydaya

Bir yazar (düşünür), bir kitabında;

“İyilik, bir insanın kendisini gerçekleştirme biçimidir!” diyor ve şöyle devam ediyor; “Bir ağaç nasıl meyve veriyorsa, insan da iyilik yapar, yapmalıdır!”

Yazarın, isabetli tespitine katılmamak mümkün değil! Bu ifadeyi geliştirerek, şu şekilde de yazabiliriz;

“İyilik, bir insanın sadece Allah rızasını gözeterek yaşaması biçimidir! Bu da ona «fayda olarak» yeter!”

İyiliği; olması gereken standart bir iş/eylem/görev/farz olarak düşünebiliriz.

Faydayı; fazladan yapılan özverili bir eylem/iş/görev gibi kabul edebiliriz.

İyiliğin en güzel şekliyle anlatıldığı ve adeta ders niteliğinde olan Bakara Suresi, 177. Ayet, tek başına bir kitap konusudur. Aşağıdaki sınıflandırma ve değerlendirmeler (çözümleme), bu ayetten yola çıkılarak yapılmıştır.

“Çoğu zaman iyi olma ile faydalı olma birbirine karıştırılıyorsa da, asıl olan iyilik eyleminden doğan faydadır. Ayetlerde işaret edilen farklı iyiliklerin, farklı faydaları doğurduğu aşikârdır. Ayetlerde, İnsanın yapacağı iyilikleri, bu kabul doğrultusunda gruplara ayırabiliriz. Bunları, farz, sünnet ve hadisleri de dikkate alarak şöyle açıklayabiliriz;

1- Müslümanın kendisine iyilik yapması: (Birinci grup fayda) Farz olan ibadetleri yapan Müslüman, Allah’ın emrini yerine getirmiştir ve böylece kendisine iyilik yapar. Bu iyiliklerden, doğrudan fayda sağlanır ve (Allah dilerse) sevap alınır.

2- Müslümanın topluma iyilik yapması: (İkinci grup fayda)

Gücü yettiği ölçüsünde iyilikler yapan ve iyilik yapmaya devam eden Müslüman, toplumun devamına katkı sağlar. Bu iyilikler, sadece gücü olanların yapabildiği iyilikler olacağından dolayı, faydasının da dolaylı bir fayda olarak değerlendirileceği kabulüdür. Sevabı da ona göre verilecektir.

3- Müslümanın çok yönlü iyilik yapması: (Üçüncü grup fayda)

Yukarıdaki farz, vacip ve nafile ibadetlere ek olarak, özverili davranan ve gücünün üzerinde iyilikler yapan Müslümandır. Buradaki en önemli konu, her türlü sıkıntılarda sabır gösterilmesidir. Buradaki faydalar çok yönlüdür ve sevaplarının takdirini, sadece yüce Allah verecektir.”

Rabbimiz! Bizi sabırla donat, (bize) sebat ver ve inkârcı topluluğa karşı bize yardım et!” (Bakara Suresi, 250.Ayet)….Amin!

Gören Göz – 73/3: Başına Bas!

Hz. Mevlâna, “Divan-ı Kebir” adlı kitabında, Allah’tan şöyle bir niyazda (istekte) bulunuyor;

“Göklere çıkmak istiyorum, lütfen bana merdiveni gösteriniz!” diye niyazda (istekte) bulundum. Yüce Allah buyurdu ki, “Senin başın merdivendir. Başını ayaklarına al, başına bas da yüksel!” ve devamla;

“Ayağını başının üstüne koyunca, yıldızların üstüne ayak basarsın, nefsinin aşırı isteklerini yendiğin zaman havada yürürsün; haydi adımını at, ayağını başının üstüne koy da yüksel!”

Yukarıdaki derin anlamlar ifade eden mesajların sonunda;

“Nefsin aşırı isteklerini yendiğin zaman göklerde ve havalarda sana yüzlerce yol belirir ve sen seher vaktinde yapılan dua(lar) gibi göklere yükselirsin!” deniliyor.

İnsanın başına ne gelirse; düşüncesizliğinden, cahilliğinden, korkusundan, çekingenliğinden, aceleciliğinden, aç gözlülüğünden, bencilliğinden ve daha birçok nefsin aşırı istek ve düşkünlüklerinden gelir. İnsan bunları, ‘insani istek’ zanneder. Oysa bunlar, ‘şeytanın fitneleri’dir. Tuzaklara ve hatalara düşmeyen ise, aklı olan insandır. Yukarıdaki mesajlar, “Ey Müslümanlar! Yarın Allah’ın yanına vardığınızda mahcup olmamak istiyorsanız, aklınızı başınıza toplayın!” demektedir.

Aşağıda, Âşık Ruhsati’nin konuyu özetleyen dizeleri ne de anlamlıdır! (Bu dizeler şarkılara da konu olmuştur.)

DELİ GÖNÜL

Mevlâ’m kanat vermiş uçamıyorsun

Bu nefsin elinden kaçamıyorsun

Ruhsati dünyadan geçemiyorsun

Topraklar başına vay deli gönül!

“Şurası kesindir ki Allah, insanlara zerre kadar zulmetmez. Ne var ki, insanlar kendi kendilerine zulmedip duruyorlar.”

“Zulüm yapmış olan herkes, azabı görünce yeryüzündeki her şeyin sahibi olsa da, (o azaptan kurtulmak için) hepsini feda ederdi. Ve içten içe pişmanlık duyardı. Fakat aralarında adaletle hüküm verilir ve hiçbirine zulüm yapılmaz.” (Yunus Suresi, 44. ve 54.Ayetler)

“Yüce Allah(c.c.) Müslümanları, hem bu dünyada hem de hesap gününde utandırmasın… Amin!”

(NOT: Yetmişüçüncü bölümün sonu…)