Utku KABAKCI'nın 13 Mart 2023 tarihli yazısı: Engelli maratonu

Görmek, dokunmak, işitmek, yürümek, konuşmak gibi eylemler çoğumuzun günlük hayatında sıklıkla gerçekleştirdiği ancak üzerinde nadiren düşündüğü fiillerdir. Ya bu saydığımız fiilleri yapamasaydık? O zaman hayatımız bundan nasıl etkilenirdi?

Fiziksel yahut zihinsel rahatsızlıklar nedeniyle bedensel işlevselliği doğuştan kısıtlı olan veya sonradan kısıtlanan milyonlarca vatandaşımızla beraber yaşadığımız gerçeği, şayet kendimiz ya da yakın çevremizden biri bu zümreye dâhil değilse aklımızdan çıkmaya oldukça meyillidir.

Kitap okumak, otomobil kullanmak, merdivenlerden çıkmak, karşıdan karşıya geçmek, otobüsten inmek istediğinizi ancak engelli bir birey olduğunuzu tasavvur etmeye çalıştığınızda karşılaşacağınız manzaranın vahameti sizi dehşete düşürmeye yetecektir diye tahmin ediyorum.

Sahip olduğunuz engelin yanı sıra herkesten farklı olmanın ruh hâlinizi nasıl etkileyeceğini, kaygı seviyenizi ne derece yükselteceğini, özel hayatınızı ve sosyalleşmenizi -mesela iş bulmanızı, ya da bulduğunuz işte terfi alarak üst düzey bir yönetici konumuna gelmenizi- ne kadar zorlaştıracağını da göz önünde bulundurursanız, engellilerin yüzleşmek mecburiyetinde olduğu mağduriyetin ağırlığı ve maruz kaldığı ayrımcılığın muazzam boyutları karşısında nutkunuz tutulacaktır. Engelli olmayan insanların karşı karşıya olduğundan çok daha zorlu koşullar altında yaşayıp onlarla aynı ihtiyaçları karşılamak, aynı duyguları hissetmek, aynı hedeflere sahip olmak ve her şey için daha fazla çaba sarf etmek zorunda kalmak; haksızlığa uğramış, dışlanmış ve yalnız hissettirmez miydi sizi de?

Eski çağlardan beri var olagelen engellilik hâlini tanımlamak için hâlen “sakat, çürük, özürlü, malul” gibi kelimelerin kimi zaman resmî duyurularda dahi kullanılıyor olması, geçen bunca zamana rağmen bu konuda bir arpa boyu yol alamadığımızı göstermiyor mu?

Engelliler için hayatı bir nebze de olsa kolaylaştırmaya çalışmamız, onlara ek imkânlar tanımamız, çeşitli ifade olanakları yaratarak görünürlüklerini artırmamız ama ilk önce eşit olduğumuzu kabul etmemiz gerekmez mi artık? Engellileri aramıza dâhil etmekten değil hep birlikte ortak bir yaşam kurabilmekten bahsediyorum.

Engellileri görmezden gelmek kadar büyük bir körlük, seslerine kulak tıkamak kadar büyük bir sağırlık olamaz. Ne yazık ki uzun mesafeler katedip aşmamız icap eden asıl engel, engellilerin de herhangi bir engeli bulunmayanlar kadar üretken, yaratıcı, azimli, faydalı kişiler olduklarını idrak edememektir.

Sorunlarının çözülmesi, sadece engellilerin değil tüm toplumun menfaatinedir.  Sosyal devlet ilkesi uyarınca fırsat eşitliği tanındığı takdirde milyonlarca insanımızın teknolojiye, bilime, sanata, spora, çalışma hayatına sağlayabileceği katma değerden mahrum kalmak gerçekten akıllıca mıdır?

Samimi ve iyi niyetli kimseleri tenzih ederek söylemek isterim ki; tabiri caizse “âdet yerini bulsun” diye her yıl sadece Engelliler Haftası’nda gündeme getirilen engelli sorunlarını, bu sorunlara dikkat çekmek açısından taşıdığı önemi inkâr edemeyeceğimiz bu hafta dışında da mutlaka yüksek sesle dile getirmeli ve tümüyle çözüme kavuşturulana dek gündemden düşmesine izin vermemeliyiz.