Sedat Sadioğlu'nun 2 Mart 2023 tarihli yazısı: İnancın Gereklilikleri
Gören Göz-5/1: Kötülüğe Karşı İyilik
Yüce Allah (C.C.), yüce kitabında (Fussilet Suresi, 34.Ayet);
“İyilikle kötülük bir değildir. O hâlde, kötülüğü en güzel bir şekilde önle” buyurmuştur.
İnsanoğlu, nefsinin (aşırı) isteklerine uyduğunda, kendisine kötülük yapana kötülükle karşılık vermek, eziyet edene de eziyet etmek ister. İçindeki yerleşik olan şeytan gurur yaptırır ve onu öç almak için dürter. Oysa yüce Allah, yukarıdaki ayeti kerimede belirttiği gibi, bundan razı değildir. Üstelik “Kötülük edeni bağışla” demiyor. “En güzel şekliyle önle” diyor. Çünkü Allah katında kötülük edene iyilikle karşılık vermek, onu bağışlamaktan da güzeldir.
Günümüz insanı, menfaatine dokunan her şeyde bir bahane ortaya koyarak kötülük yapabilme yeteneğine sahiptir. Kaldı ki, kendisine karşı olan kötülüğü nasıl hoş görsün? Bu dirayeti gösterse gösterse, başta peygamberler, Allah’ın salih (seçilmiş) kulları, âlimler, veliler ve ermiş kişiler gösterebilir. Peygamberimize yapılan pek çok haksızlık ve fiziki saldırılarda, Hz. Cebrail’in bile kabullenemediği durumlar için, peygamberimizin, “Onlar bilmiyorlar” demesi, ancak bir peygambere yakışır. Böyle durumlarda ancak bir peygamber sabır gösterebilir ve güzel sözler söyleyebilir.
Yüce Allah (C.C.), biz Müslümanları kendisiyle ve insanlarla barışık olan (ve hiçbir canlıya zarar vermeyen) “emin” kullarından eylesin… Amin !
Gören Göz-5/2: Küslük
Esasen Mümin kimse; küsmez, darılmaz ve kin tutmaz. Böyle bir durumda hemen barışmaya yanaşmak suretiyle, faziletli davranmayı tercih eder. Nasıl birine karşı hata yaptığımızda, o kişi bizi affedince hoşumuza gidiyorsa, bizden özür dileyen kimseleri de affedip onları sevindirmeliyiz. Yüce Allah’ın bizim günahlarımızı affetmesini diliyorsak, başkaları da bizden özür dileyince, onları affetmeliyiz. Çünkü sevgili peygamberimiz (S.A.V.), şu hadisi ile ne güzel buyurmuşlardır: “Müslüman kardeşi kendisinden özür dilediğinde kabul etmeyen (kişi), dargınlığın günahını da yüklenmiş olur!” [Ebu Davud, (r.a.)]
Küs olmamak ve üç günden fazla küs kalmamak üzerine başka hadisler de olmakla beraber, anlaşılır ve en ders verici hadis, yukarıda Ebu Davud’tan aktarılan hadistir.
İnsan, başka bir kimse kendisine karşı bir hata yapıp özür dilediğinde, onu affetmelidir ki yüce Allah (C.C.) da onun günahlarını affetsin.
Yüce Allah (C.C.), biz Müslümanları Allah için birbirlerine küsmeyen ve yine Allah için birbirlerini seven kullarından eylesin… Amin !
Gören Göz-5/3: Gıybet ve Nemime
Gıybet: Kişileri çekiştirmek ve dedikodularını yapmaktır. Gıybet, sahibini mahveden çok çirkin bir sıfattır ve Müslüman’a hiç yakışmayan bir davranıştır. Gıybet; kıskanç, cahil, öç almak isteyen ve boş konuşan insanın işidir. Toplumda, kasıtlı ve sözlü saldırılar da doğrudan gıybet olarak kabul edilir. Oysa çoğu insan, gıybet kapsamına giren söylemlerini ya karşısındaki insanın (sözüm ona) iyiliğini düşündüğü için ya şaka olsun diye ya da zarar verdiğinin farkında olmadan yapar. Hepsi de (niyetlerine bakılmaksızın) gıybettir.
Sevgili peygamberimiz (S.A.V.), “Kıyamet günü, bir kula amel defteri verilir. Defterine baktığı zaman, dünyada hiç yapmadığı iyi ameller görür. Yüce Allah’a, ‘Ya Rabbi! Ben bu (iyi) amelleri işlememiştim, bu (iyi) ameller (de) nereden geldi’ diye sorar. Yüce Allah buyuruyor ki, ‘Bunlar senin gıybetini yapan iyi kimselerin amelleridir” buyurmaktadır. [Eba Umame El-Bahili, (r.a)]
Hasan-ı Basri Hazretleri (R.A.), aleyhinde gıybetini yapan birisine, bir tepsi dolusu meyve göndermiş ve üzerine bir de not iliştirmiş, “Duyduğuma göre iyiliklerini bana hediye etmişsin. Her ne kadar benim hediyem sizin hediyenizin karşılığı olmasa da beni mazur görün” demiştir.
Nemime: Nemime, Türkçede “kovuculuk” ya da “koğuculuk” olarak bilinir, söz götürüp getirmek demektir. Bir kimsenin, birbirinin gıyabında konuşan kimselerin sözlerini diğerine aktarması (laf taşıması) anlamına gelmektedir. Nemime, (gıybet gibi) boş konuşma olmayıp, doğrudan zarar verme amaçlı ve plânlı yapılan bir eylem sayılabilir. Kişiye ve topluma verdiği zararları (boşanmalar, cinayetler, uzun süren küslükler, intiharlar, kin gütme, kan davaları, intikamlar, ibadetlerden soğutmalar, vb.) çok olabilir.
İslâm ahlâkında, nemimenin çok kötü bir davranış olduğunu vurgulayan peygamberimiz (S.A.V.), bir başka hadisinde ise şöyle buyurmuştur: “Söz götürüp getirenler (dağ gibi iyilikleri olsa bile, doğrudan) cennete giremez!” (Not: Parantez içerisindeki ifadeler -konunun daha iyi anlaşılabilmesi için-, tarafımdan eklenmiştir)
“Ey iman edenler, zannın birçoğundan çekinin, çünkü zannın bazısı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın, kiminiz kiminizi arkasından çekiştirmesin! Sizden biriniz kardeşinin ölü hâlindeki etini yemek ister mi hiç? Demek tiksindiniz! O hâlde Allah’tan korkun, çünkü Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok bağışlayıcıdır!” (Hucurât Suresi, 12.Ayet)
Yüce Allah (C.C.), biz Müslümanları gıybetten ve nemimeden uzak duran kullarından eylesin… Amin !
Gören Göz-5/4: Dünya Hayatı Üzerine Bir Görüş
Aşağıda, büyük rabbâni âlimi Mevlâna Eşref Ali S. Tehânevi hazretlerinin, “Hayâtü’l-Müslimin” adlı eserinin 132. sayfasında, hayat ile ilgili bir görüşünü vermek istiyorum.
“Ey Müslümanlar! Bilmiş olunuz ki dünya hayatı pek kısadır. Şu kısa hayatınızı, İslâm’a sarılıp güzel iş ve hareketlerle geçiriniz. Bu arada da bazı sıkıntı ve güçlüklerle karşılaşır, bu musibetlerle imtihan olursanız, öldükten sonraki ebedi hayatınız rahat, huzur, sükûnet ve sürur (neşe, sevinç) içinde geçer. O zaman, bu dünyada çekmiş olduğunuz zahmet, eziyet ve sıkıntıların hiçbir değeri olmadığını anlarsınız. (İslâmi amellerin zor gelmesinden dolayı, Allah korusun!) Müslümanlık yolundan ayrılan kimse ise, öbür dünyada, yaşarken görmüş olduğu neşe, rahat, zevk ve sefanın hiçbir kıymet taşımadığını anlayacaktır. Bir anda, dünyadaki rahatı, huzuru, zevk ve sefayı unutacaktır. Öteki dünyanın belâ ve musibetlerine öyle bir çarpılacaktır ki, artık onlardan hiçbir şekil ve surette kurtuluş yoktur. Bu hâl karşısında, birazcık aklı olan kimse, kendisine dünyanın her türlü serveti ve hatta bütün cihanın padişahlığı bile verilse, İslâm dinini (layıkıyla yaşamayı), bu gelip geçici şeylere değişmez!”
Şu iyi bilinmelidir ki, insanın kalbinde dünya sevgisi ne derecede varsa, ahiret sevgisi de o derece kalbinden çıkar! Yüce Allah bakın ne güzel mesajlar vermektedir:
“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Elbette Allah’tan korkanlar için ahiret yurdu daha hayırlıdır!” (En’am Suresi, 32.Ayet)
“Dünya sevgisi (mal, mülk, para, makam, lüks, ziynet, zevk, eğlence, çocuk, kadın, vb.), bütün günahların (neredeyse) başı gibidir. Dünyayı çok sevmek (ne yazık ki), insanı önce şüpheli şeylere, daha sonra mekruha ve nihayet harama düşürür. İnsan, dünya ve dünyanın muhabbetini kalbine koymadığı takdirde, dünya sevgisi insana bir zarar veremez. Yüce Allah da, o kulunu rahmetiyle kuşatır.”
Bir şiir: Sonsuz Olmak
Doğmak, nefes almak ve dokunmak
Bir garip âlemden dışarı bakmak
Yaratılmışların içinde en şanslısı olmak
Bir de sonuç odaklı çıkarım yapmak
-Ama dünyayı kazanmaya yönelmeden!
Hep inceye dokunup kalp yapmak
Zorlukların üstesinden gelip dayanmak
Güzel ve doğru için de çalışmak
Yıldız olmak ve yolları aydınlatmak
-Ama hatalara hiç düşmeden!
Gözler açık iken de mutlu olmak
Sarmaş olmak ve sımsıkı sarmak
Nefes olmak ve atmosfere dolmak
Çok etki bırakmak ve unutulmamak
-Ama kendinden hiç geçmeden!
Her şeyin de hep bilincinde olmak
Şükrü de asla ve asla unutmamak
Yapılan şeyleri sevgi için yapmak
Bedenden sıyrılmak ve sonsuz olmak
- Ama bir an bile tereddüt etmeden! (Sedat SADİOĞLU)
Ey yüce Allah’ım (C.C.), bizlere hidayet yolunu nasip et. Bizleri, aklın doğru yoluna yönelt ve şaşırtma. Biz Müslümanları aşırı dünya muhabbet ve nimetlerine düşkünlükten koru… Amin!
(NOT: Beşinci bölümün sonu…)