Mehmet KÜÇÜKEKEN'in 9 Ekim 2023 tarihli yazısı: İnsan

İnsanlar!

Hayvanlar!

Ve Şeytan!

Şeytanın mücadelesi sadece insanlarladır ve vesvese vermekten başka bir şey de yapamaz insanoğluna. İnsanın en zayıf olduğu anını ve en zaafı olan yerini kollar devamlı ve sufle olarak üfler kulağına yanlış olanı yapsın diye doğruluktan saptırmak için. İnsan ne yaparsa kendi eliyle, kendi diliyle ve iradesiyle yapar. Yaptığı hatalardan dolayı da şeytan suçlanır oysaki akıl bizde, inanç bizde, irade bizde, nefsin kontrolü bizde ve en önemli tercih ve seçim bizde.

Hayvanları incelersek de; kendi için tanımlanmış güdü ve özellikleriyle idame ederler hayatlarını ilahi plana sadık şekilde.

Bir arı hayatı boyunca bal üretir ve bu süreçte ne şeker katar, ne hile katar ne de vazifesinden kaytarır. ‘’Bugün izin günüm.’’ demez, başka diyarlara tatile gitmez, ‘’Yeter artık bunca çalışma, emekli olacağım.’’ demez.

Bir karınca da sadece istikametinde gider ve taşıyabileceği azami yükü sırtlanır diğer karıncaya; ‘’Belim ağrıyor sen taşır mısın?’’ demez, ‘’Bu yol daha kısa buradan gideyim.’’ demez.

Bir tavuk az yem verdin diye küçük, çok yem verdin diye büyük yumurtlamaz, kesileceğini bile bile; ‘’Bugüne kadar çok yumurta verdim yeter artık, yumurtlamıyorum!’’ diye de grev yapmaz.

Bir aslan av seçmez; neyin peşinden koşup yakalarsa doyacak kadar o avı yer ve geri kalanı bırakır, stok yapmaz.

Bir kaplan; ‘’Bugün canım bir zebra çekti diğer avları boşver!’’ diyerek yemek seçmez.

Bir inek yediği yemden daha fazla süt verir kova kova ve demez ki; ‘’Sütümün birazı bedenimde kalsın da kaliteli yem gelince vereyim sahibime.’’ Eti için kesilirken de can havliyle birazcık debelenir ama slogan da atmaz; ‘’Susma, sustukça sıra sana gelecek!’’ diye.

Sivrisinek sürekli vızıltısının bedelini canı ile öder, eşeğin kaderini kabullenmişliğinin bedelini sırtındaki semer ile ödediği gibi. At gücünün ve hızının bedelini bir torba yem karşılığı kullanılmakla öder. Koyunlar sessizliğinin bedelini tek tek ya da topluca kurban olmakla. Zamana riayet etmeden öten horozun ise kellesi gider. Düşman her yerde düşmandır ve ezelden beridir yılan görüldüğü yerde imha edilir. Farenin hırsızlığı kapanda son bulurken karga değil de nedense güzel olan kuşlar kafese konur.

Zannımca işe yaramayan, güzel olmayan, eti yenmeyen ve insanların yaşam alanlarından uzak olan hayvanlar kendi alanlarında rahat yaşarlar. Kaplumbağa, kirpi, karga, martı, kartal, zürafa, maymun gibi hayvanlara kimse dokunmaz farklı bir niyetleri olmadıkça…

İnsan ise çok farklıdır özellikleri, donanımı ve yetenekleriyle; iyilik, merhamet, tevazu gibi duyguları yoğun bir şekilde barındırırken birden ihtiraslı, kıskanç, ölümcül olabilir. İnsan, layık olmadığı şeyi üzerinde taşıyamıyor maalesef; bilgi fazla gelirse kibirleniyor, haksız yere zenginleşirse görgüsüzleşiyor, samimiyetsiz ilişkilerde gösterişci oluyor, liyakatsız makam sahibi olursa da maiyetine karşı gaddarlaşıyor. Kısacası insan neyin fakiriyse onun zenginiymiş gibi davranıyor. Kendi içinde nefsi ya da egosu ile verdiği savaşın yanında kaybedebileceğini bile bile her bireyin açtığı bir savaş var kendinde fakir bulduğu yönleri üzerinden; kibir, ihtiras, gaddarlık, cimrilik, umursamazlık, yalancılık, haramilik gibi sıfat silahlarına sarılarak ve şeytanın suflelerinden etkilenerek. Bu dünyada kendini mutlu ediyor gibi görünse de ruhunu ızdırap dolu büyük bir ateşe sürüklüyor ve kendi cehennemini hazırlıyor.

Bu yolda harcadığı insanlar ise şahsına, at gibi olup yardım edenler, koyun gibi davranıp sessiz kalanlar, inek gibi karşılıksız destek verenler, tavuk gibi elindekini gönülden paylaşanlar kısacası iyi insanlar yani; ailesi, dostları, arkadaşları ve yakın çevresi. Güçlü, sert, mert, çakal ve acımasız kişilerle uğraşmak yürek ister ama mazlumlar ile iyi insanlar üzerinden zafer kazanmak hiç de zor değildir. Nihayetinde birini yenmek kolaydır, asıl zor olan birini kazanmaktır bu da ancak insanın yaradılış amacını tam betimleyen yaşam felsefesini değiştirmek ya da geliştirmekle olur.

Bireysel hareket edemeyenler de maymun gibi bir orada bir burada bazen birinin sırtında, bazen diğerinin omzunda bazen de ötekinin bacaklarına sarılmış şekilde daldan dala geçer gibi menfaat neredeyse oraya atlıyor ve zıplıyor sırıtarak.

Bireyselde bir şey yapamayanlar ise toplum bütünlüğü içinde kendi payını kapma yarışında oluyor; ulus adı altında birleşenler etnik kökende ayrılıyor, akrabalıkta birleşenler soyda ayrılıyor, imanda birleşenler tarikatta ayrılıyor, menfaatte birleşenler taksimatta ayrılıyor, yalanda birleşenler hakikatte ayrılıyor, davada birleşenler yolda ayrılıyor. Şüphesiz herkesin yolculuğu ve hayattan beklentileri farklı olduğundan, hiçbir kuşun uçması aynı değildir.

Ve daima iyilik dolu, iyi kalmaya çalışan enerji dolu güzel insanlar, karşısındaki kişiye uzun süre hoşgörü gösteriyorsa bunun anlamı; ‘’ Ben insanım, senin de insan olduğuna inanıyorum.’’ demektir. ‘’ Ben safım gel benim sırtıma bin!’’ demek değildir. Dünyada ‘’iyilik’’ hakim olacaksa bu iyiler sayesinde olacaktır. İyiler asla kaybetmez, kaybedilir.

Dünyadaki insanların asıl sorunu henüz kendisi ile tanışmamış olmasıdır.

Kendinizle tanışın ve kendinizi tanıyın!

Şeytana davetiye çıkarmayın!

Hayvanları, tabiatı ve yaşamı gözlemleyin!

Kainat kitabını okuyun!

Siz, siz olun ve evvelden verdiğiniz sözü unutmayın!