Sedat SADİOĞLU'nun 13 Nisan 2023 tarihli yazısı: İslam’ın Güzellikleri
Gören Göz – 11/1: Bir Deyiş
Hz. Cafer-î Sadık (r.a.) tarafından söylenen ve günümüze gelmiş güzel bir deyiş vermek istiyorum;
“Bir Mümin kardeşine ait (hoş olmayan) bir durum duyarsan, birden yetmişe kadar özür kapısı araştır. (Mantıklı bir gerekçe) bulamazsan, ‘belki benim anlayamadığım bir özrü vardır’ de ve (konuyu) kapat!”
Cafer-î Sadık Kimdir?: Hz. Hüseyin Efendimizin çocuğu olan Zeynel Abidin Hazretlerinin torunudur. Zeynel Âbidin'in oğlu Muhammed Bâkır, onun oğlu da Cafer-i Sadık’tır. Bu sûretle, Efendimize kıyasen beşinci torun olur ki, bu niteliği de çok özel bir kişidir.
Ayrıca Câfer-i Sadık Hazretlerine intibak eden, Efendimizin bir tespiti vardır. (Bu tespiti, çeşitli tarzda başkalarına yakıştırmak isteyenler olmuştur.) Peygamber Efendimiz, 75 yıl sonra büyük bir ilim yıldızının geleceğini ifade etmiştir. Bu ifadenin hedefi ve tanımladığı zat, Câfer-i Sadık Hazretleridir. Câfer-i Sadık Hazretleri aynen Zeynel Âbidin Hazretlerine benzerdi. Fakat bakışları tasavvur edilmeyecek kadar keskindi ve manayı açan kudrete sahipti. Bu nazarın (bakışın) sırrı bizzat Hanefi mezhebinin imamı, İmam-ı Âzam'ın üzerinde tecellî etmiştir. İmam-ı Âzam Hazretleri, Câfer-i Sadık Hazretlerinin sohbetlerine pek gitmezdi ancak her gördüğü yerde büyük bir saygıyla selâm verir, hatırını sorardı. Yine bir gün, İmam-ı Âzam Hazretleri bir selâm verdi, hatır sordu, o sırada Cafer-i Sadık Hazretleri;
“Sen İslâmiyet’e çok hizmet ettin, çok büyük de gayret sahibisin ancak bilmen lâzım gelen başka husular da var” dedi. Elini yüzüne sürerek gözlerini kapattı ve sonra tekrar açtı. İmam-ı Âzam Hazretleri’ne doğru baktı, ondan sonra İmam-ı Azam Hazretleri bu bakışa tahammül edemedi, koşarak evine gitti. İmamı Azam Hazretleri ömrünün son iki yılında böylece tasavvufa yönelmiş ve bu dönemi kastederek “iki yıl olmasaydı Nu'man helâk olmuştu” dediği rivayet olunur. Bunun yorumu olarak, manâ ilimlerinde şöyle denilir: Câfer-i Sadık Hazretleri, İmam-ı Âzam Hazretlerine nazar ederek, O’nu zaman ve mekân sınırlarının ötesine taşıdı. Yani zamanın öncesine ve sonrasına götürdü getirdi. Medine'ye götürdü ve Efendimizi vücut olarak seyrettirdi. Artık bunların karşısında bir ilimden bahsetmenin caiz olmayacağı hükmüne varan İmam-ı Âzam Hazretleri de bütün ilmî varlığını inkâr etti derler ve manâ ilimlerinde de böyle yorumlarlar. İmam-ı Âzam Hazretlerinin mezhebi (Hanefilik) elbette takdiri İlâhî itibariyle bâkîdir. Bu geçirdiği ruhî patlama ve ruhî değişim, beşerî sıfatları itibariyle mezhebini ilgilendiren bir hâdise değildir, bunun ötesinde bir hâdisedir. İşte, konuyla ilgili bir-kaç hadis;
“Müslüman Müslüman’ın kardeşidir, ona zulmetmez, zulmedilmesine yardımcı olmaz. Kim arkadaşının ihtiyacını giderirse, Allahü Teâlâ da onun ihtiyacını giderir. Kim, Müslüman’ın sıkıntısını kaldırırsa, Allah da kıyamet günü onun sıkıntısını kaldırır. Kim, bir Müslüman’ın ayıbını (kusurunu) örterse, Allahü Teâlâ da kıyamette onun ayıbının örter!” [Tirmizi, (r.a.)]
“Din kardeşinin yüzüne söylemekten hoşlanmayacağın şey gıybettir! (dedikodudur)” [İbni Asakir, (r.a.)]
Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları dedikoduları araştırmayan ve dedikodular üzerinden hareket etmeyen kullarından eylesin… Amin!
Gören Göz – 11/2: Nefsi Kötülemek!
Nefsi kötülemekten önce, nefsi övmekten bahsetmek istiyorum. Nefsi övmek, kişilik özelliklerimizi öne atmak, bunlarla övünmek veya böbürlenmek olarak bilinir. Eğer (bu) övünülecek özelliklerimizin Allah’tan geldiğine şahadet edilmeyip şükredilmezse, tehlikeli sonuçlar ortaya çıkabilir.
Tam tersi olarak, nefsi (istekleri) kötülemek, insanı toplum içinde saygın yapan yollar açar. Aşağıda, konuya vurgu yapan, Hasan-ı Basri (k.s.) hazretlerinin, örnek bir deyişi verilmiştir;
“İnsanın cemaat içinde nefsini kötülemesi, (aslında) kendini (anlayanlar için) övmek sayılır! ”
Buradaki ‘kendini övmek’, ancak Allah katında övülenlerden olmakla mümkündür. Kendini övmemek ve nefsimize (galip gelip) gem vurmak zordur. Bunu ancak Allah’ın salih kulları, âlimler, evliyalar ve elbette peygamberler başarabilmektedir.
Hasan-ı Basri (k.s.) kimdir? Devrindeki evliyâların en büyüklerindendir. İsmi, Hasan bin Ebi'l-Hasan Yesâr'dır. Künyesi (soyu) Ebu Muhammed ve Ebu Saîd'dir. Aslen Basralı olduğu için Basrî ismiyle meşhur olmuştur. 641 (H.21) senesinde Medîne-i münevverede doğmuş, 728 senesinde Basra'da ölmüştür.
Yüce Allah (c.c.), Müslümanları nefsi özelliklerini övmeyen ve mütevazı olan kullarından eylesin… Amin!
Gören Göz – 11/3: Toplum Dini: İslâm
İslâm, genel öğretisi ile bir toplum dinidir ve toplumla yaşanır. Hiç kimse tek başına, dini bütün olarak yaşayıp kâmil bir insan olamaz. Çünkü dinin bütünüyle yaşanabilmesi için, birçok görev ve sorumluluk insanlarla paylaşılmalıdır. Bunun başında (en küçük toplum birimi olan) aile, (yakın ve uzak) akrabalar, komşular, mahalle arkadaşları, okul arkadaşları, çalışma arkadaşları, dostlar ve diğer insanlar gelir. Bütün bu sayılanların hepsi de toplumun içinde yer alır.
Zaman zaman nefse ağır gelse ve sıkıntı verse de, toplum içerisinde yaşamak, insanın tek başına elde edebileceği her türlü rahatlık ve huzurdan (çok daha) hayırlıdır. Mademki Müslüman’ız, kalpteki Allah sevgisini ispatlamanın bir yolu, ilâhi emirleri yerine getirmek, diğer yolu ise, Müminleri Allah için sevmek, korumak, yardım etmek ve yakınlık göstermektir.
Aşağıda Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet edilen bir hadis verilmektedir; Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), sahabelerle otururken onlara dönerek;
“Bugün, sizin içinizde oruçlu olan var mıdır?”
Hz. Ebubekir yanıt verir; “Ben oruçluyum!”
“Sizden bugün, kim cenaze hizmetinde bulundu?”
Hz. Ebubekir yanıt verir; “Ben bulundum!”
“Sizden bugün, bir fakire kim yiyecek verdi?”
Hz. Ebubekir yanıt verir; “Ben verdim!”
“Sizden bugün, kim hasta ziyaretine gitti?”
Hz. Ebubekir yanıt verir; “Ben gittim!” deyince, Resul-i Rabbil Âlemin buyurdular ki;
“Bu özellikler bir kimsede, bir arada olursa, o kimse cennete girer!”
Bir şiir: İslâm
- İslâm, Müslümanların dinidir
Ameller, Allah’a arz edilir
Her gece göklerin kapısı açılır
Melekler insanlara yaklaşır
- Rahmet-i İlahi yeryüzüne iner
Bu hal, sabaha kadar sürer
Hayırlı işlerle ilgilenmelidir
Her günü ganimet bilmelidir
- Emirler ibadete teşvik eder
Hatalıları, Allah affeder
İsteyene ise rızk verilir
İslâm, mübarek bir dindir
Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları (sadece Allah’ın rızasını kazanmak için) takva ve hayır yolunda yardımlaşan kullarından eylesin… Amin!
Gören Göz – 11/4: İyi Niyet
“Müslüman, bir şeye niyet ettikten ve Allah’tan da destek istedikten sonra, onun için hiçbir şey (artık) zor değildir. Yeter ki, her işin başında iyi bir niyet ve (bir de) Allah’ın ismi (besmele) olsun…” Yüce Allah (c.c.), aşağıdaki Kudsî hadiste bize bunu beyan ediyor;
“Ben bir kulu sevince, onun gören gözü, işiten kulağı, konuşan dili, tutan eli, yürüyen ayağı olurum!”
Allah’a kulluk yapmadaki en önemli ölçünün Allah’ın seveceği ve isteyeceği görevleri yapmak olduğunu biliyoruz. Bir de, her türlü sıkıntıda sabırlı olmamız gerekir. O halde, geriye bir tek şey kalıyor, Allah’ın bizden istediği şartları (ibadetleri ve faydalı işleri) azami ölçüde yerine getirmek ve bunları uygulamak. Günde 5 vakit (1 saati pek geçmeyen) namaz, yılda bir ay tutulan oruç, (mümkünse) verilebilen zekâtlar, (yine mümkünse, ömrü boyunca bir kez) yapılan hac ziyareti ve samimi (içten) olmak! Bunlar zor olmasa gerek…
Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları İslâm dinini idrak eden, ibadetlerini (geç kalmadan, engelli durumuna düşmeden, yaşlanmadan, erken bir kazaya kurban gitmeden) yapabilen ve niyeti iyi olan kullarından eylesin… Amin!
(NOT: On birinci bölümün sonu…)