Ahmet KÖPRÜLÜ'nün 17 Nisan 2023 tarihli yazısı: Kalkınma, İktisadi Planlama ve Yeniden DPT (I)

Batılı ileri sanayi ülkelerinde piyasa güçlerinin kendiliğinden işleyişinin tam istihdamı sağlayacak yatırım hacmini daima gerçekleştiremediği, devletin kamu yatırımları yoluyla bu açığı kapatması gerektiğini açıklayan J. M. Keynes ve Tam İstihdam Okulu, “Laisser Faire”e (Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) kısmi tepkiler içinde kapitalist ülkeler arasında en şiddetli tepkiyi göstermişlerdir. Fakat az gelişmiş ülkeler söz konusu olduğunda bu duruma gösterilen tepki, daha da şiddetli olmuştur.

Az gelişmiş ülkelerle ilgilenen dönemin iktisatçıları, piyasa güçlerinin kendiliğinden işleyişinin ne bu ülkelerin kalkınması için gerekli yatırım hacmini ne kaynaklarının optimal dağılımını sağlayabileceğini öngörmüşlerdir. Böylece az gelişmiş ülkeler, kendi içsel güçlerinin dinamiğine ve piyasa mekanizması yoluyla dış etkenlere açık bırakıldığında birincinin iktisadi durgunluk sürecini sürdüreceği, ikincinin de genellikle olumsuz etkileri olacağı ve gelişmelerinin olanaksız olacağı gibi karamsar bir tablo ortaya çıkmıştır. Bu savlar, iktisatçıları, gelişme sorununu çözmek için iktisadi planlamanın gerekliliğine götürmüştür.

Günümüzde kapitalizmin kendi içsel dinamiğiyle gelişen bir sistem olarak büyümesinden bahsedildiği hâlde az gelişmiş ülkelerin “kalkınması” konu edilir. “Büyüme” bir iktisadi sistemin kendi içsel güçlerinin dinamiği ile iktisadi ve aynı zamanda toplumsal-kültürel yapıda, nitelik ve nicelik itibarıyla yığınsal değişme ve gelişme ortaya çıkartabilmesi olarak nitelendirilirken, “Kalkınma” ise toplumdaki içsel güçlerin kendiliğinden işleyişinin bu değişmeyi ve gelişmeyi sağlayamaması dolayısıyla bilinçle bunlara müdahale etmek, nicelik ve nitelik açısından işleyişini değiştirmek, toplumsal iktisadi yapıya piyasanın kendiliğinden işleyişinin gerçekleştireceğinden farklı bir nitelik vermek anlamında kullanılır. Diğer bir anlamda piyasa mekanizmasına müdahale “kalkınma” kavramına evrilmiştir. Amaç, az gelişmiş ülkelerde kapitalizmin doğması ve yaşamasını, yoğun kamu müdahalesi ve iktisadi planlamayla sağlamaktır.

1970’li yılların ikinci yarısında dünyada yayılmaya başlayan durgunluğa kadar az gelişmiş ülkelerin kalkınması sorununda “Laisser Faire”i savunanlar azınlıkta kalmış, iktisat politikası düzeyinde de pek etken olamamıştır. Ancak durgunluk yoğunlaşıp sorunlar arttıkça, bu inançtaki iktisatçıların özellikle ABD’de sayıları artmakla kalmamış uluslararası kredi kurumları yoluyla izlenecek politikalar konusunda etkinliği de artmıştır. Böylece iktisadi planlama konusu geri plana düşmüş, serbest piyasanın etkinliği az gelişmiş ülkeler için de ön plana çıkmıştır.

1929 dünya ekonomik buhranı sonrası Keynes’le birlikte ekonomiye müdahale politikaları, kapitalizm için bir ilaç olarak kabul edilirken 1970’li yıllardan itibaren paracı politikalar ön plana çıkmıştır. Türkiye’de ise 30 Eylül 1960 yılında Başbakanlığa bağlı olarak kurulan Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) ile karma ekonomik modelle “plancı” ekonomiye geçilmiş ancak 24 Ocak 1980’den itibaren neoliberal rüzgârların da etkisiyle özü itibarıyla akılcı ama sonuçları itibarıyla “müdahaleci” bir süreç olarak kabul edilen ve politikacılar tarafından pek sevilmeyen “İktisadi Planlama”, Türkiye’de yavaş yavaş terk edilmeye başlanmıştır. Bu süreçte maliye politikaları yerine “kamu borçlanması” araç olarak ön plana çıkmış, 1990’lı yıllardan itibaren IMF ile geliştirilen politikalar gereği Hazine ve Merkez Bankası daha önemli hâle gelmiştir.

2000’lerden itibaren işlevselliğini iyice kaybeden DPT, 2011 yılında Kalkınma Bakanlığı için çıkartılan “kanun hükmündeki kararname” ile kapatılmış ve Türkiye’de “planlı yıllar” dönemi sona ermiştir. Aynı zamanda çok sayıda iktisatçının, üst düzey bürokratın yetişmesini sağlayan Devlet Planlama Teşkilatına önümüzdeki dönemde giderek yönetimi daha karmaşık hâle gelen ekonomi araçlarının yeniden yapılanmasında ihtiyaç duyulup duyulmayacağı mutlaka sorgulanmalıdır.

(SÜRECEK...)