Mert Can DUMAN'ın 29 Mayıs 2024 tarihli yazısı: Kırmızı Hap mı Mavi Hap mı?
Türkiye ekonomisi 90’lı yıllardaki eski dostu enflasyon ile yeniden bir arada ve onunla mücadele etmeye çalışıyor. Fiyat yapışkanlığı, mı ticaret kesiminin fahiş fiyat hastalığı mı deriz bilinmez ama enflasyonda bir süredir de ataletin gözlemlenmesi, mücadelenin çetin geçeceğinin de bir göstergesi oluyor.
Türkiye ekonomisinin özellikle son dönemdeki kompozisyonuna baktığımızda büyüme ile enflasyon arasında bir denge arayışında olduğunu ve son dönemde iç talebe bağlı yüksek büyümenin fiyatlar genel seviyesinin de 2000’li yılların en yüksek düzeylerine yükselmesine sebep olduğunu görüyoruz. Hiç şüphe yok ki enflasyon hakkında daha önce yine bu satırlardan dile getirdiğimiz ifadelerin arkasındayız. Enflasyonu, ekonomilerin kanserine benzetmiştik. Yakalandığınızda ekonomik istikrarsızlıktan fiyatlama davranışlarının bozulmasına, gelir adaletsizliğinden toplumsal çıkmazlara kadar birçok sorunu beraberinde getiren enflasyonu iyileştirmek istediğinizde ise reçetenizde bulunan ilaçlar, vücudun diğer bölümlerinin işleyişini de aksatıyor. Örneğin, mideniz ağrır gibi vergilendirme sisteminizi güncellemek zorunda kalıyorsunuz. Ya da bünyenize hâlsizlik çöküyor, tıpkı finansman musluklarını sonuna kadar kısıp iç talebi baskılamak isteğiniz gibi.
Ekonomi yönetiminin, geçtiğimiz yılın Mayıs ayından bu yana attığı ve daha önemlisi de sürdürdüğü kararlı adımlar, enflasyonla mücadelenin bu kez istikrarlı bir şekilde devam edeceğinin sinyalleri oldu. Ancak enflasyonla mücadele, ekonomi biliminin başlıca konu başlıklarından alternatif maliyet konusunu da akıllarımıza getirdi. Ekonomide bir şeyi elde etmek için feragat etmek ve maliyetine katlanmak zorunda olduğunuz şeye alternatif maliyet diyoruz. Son dönemlerde hızla artan tüketim talebi üretimi de artırarak ekonomiye dinamizm getirdi ve salgında dahi dünya genelinde Çin ile birlikte büyümeyi başaran iki ülkeden birisi olan Türkiye, salgın sonrasındaki süreçte de en hızlı toparlanana ekonomilerin başında geldi. Ancak iç talebe bağlı büyüme kompozisyonu bu büyümenin ne kadar sürdürülebilir olduğuna ilişkin şüpheleri de beraberinde getirdi. Öyle ki giderek bozulan fiyatlama davranışları bugün bir tüketici olarak bir aldığımız ürünü bir daha aynı fiyattan alamama sorununu doğurdu.
Salgının olumsuz etkilerinin en derinden yaşandığı 2019 yılında %0,8, 2020 yılında ise %1,9 büyüyen Türkiye ekonomisi, takip eden toparlanma döneminde sırasıyla %11,4, %5,5 ve %4,5 oranlarında büyüyerek son üç yılda yıllık ortalama %7,2 büyümeyi başardı. Aynı dönemde enflasyonist baskıların öncüsü olan hane halkının özel tüketim harcamaları ise yıllık ortalama %15,7 artış gösterdi. 2021 yılında %11,4 olarak gerçekleşen büyüme oranının 9,5 puanı tüketim harcamalarından gelirken 2022 yılında %5,5’lik büyümenin 12,2 puanını tüketim harcamaları oluşturdu. 2023 yılında ise %4,5 oranında gerçekleşen Türkiye ekonomisinin büyüme oranının 8,9 puanı özel tüketim harcamalarından, 0,7 puanı ise yaşadığımız deprem felaketine de bağlı olarak kamu harcamalarından geldi.
Kredi musluklarının kapanması, 2024 yılının ilk çeyreğinde büyümenin en büyük destekçilerinden olan tüketim harcamalarının da kısılmasını beraberinde getirdi. Bu dönemde dünya ticaretinin ivmesini kaybetmesi ve ihracat pazarlarımızdaki ekonomik büyüme hızının yavaşlaması, dış talep kaynaklı unsurlarında da büyümeye sağlıklı bir katkı yapamayacağının göstergesi.
Büyüme ile dezenflasyon arasında bir tercih yapmak durumunda olan ekonomi yönetimi, kırmızı mı yoksa mavi hapı mı içeceğine karar verecek. Atılacak adımlar, ekonomik istikrar ve büyümenin sürdürülebilirliği açısından enflasyonu kontrol altına almalı, bundan hiçbirimizin şüphesi yok. Bununla birlikte dezenflasyon adımlarının ekonominin fazlaca soğumasının önüne geçmek, tüketimdeki azalış ile birlikte sanayinin çarklarının da paslanmasını engellemek ancak dengeli ve kademeli bir politika ile mümkün. Yakın gelecekte alınacak kararlar ve atılacak adımlar, daha uzun gelecekte Türkiye ekonomisinin dinamiklerinin sağlıklı bir biçimde şekillenebilmesi için kritik öneme sahip.
Veda ederken son dönemde gündemdeki konuya ilişkin bir cümle bırakalım: Dünyamızı, yaşayan tüm canlılarla paylaşıyoruz. Yaşatmak mümkün, yeter ki isteyelim.
Güzel ve sağlıklı bir hafta geçirmeniz dileğiyle...