Mert Can DUMAN'ın 18 Ekim 2023 tarihli yazısı: Küresel Ajanda Karmakarışık
Geçtiğimiz hafta cumartesi sabahına, yüzyıllardır istikrara kavuşamamış Orta Doğu coğrafyasından yeni bir saldırı haberiyle uyandık. Kanıksadığımızdan mı bilinmez, başlarda neredeyse haber kanallarının altyazılarından geçip gidecek bir haber aynı kanalların son dakika bültenlerine misafir olmaya başladı. Hamas’ın İsrail’e saldırısıyla başlayan -ve aslında taraflar arasında asla sona ermeyen- savaş, siz değerli okuyucularımız bu satırları okurken 12. gününe geliyor. Savaş makineleri karşılıklı ölüm saçarken olan yine asla ve asla birer sayıdan ibaret olmayan sivillere oluyor.
Bölgeyle ve bölgenin tarihçesiyle ilgili bir süredir yaptığım okumalarımı, taraflar arasındaki yeni bir savaşın patlak vermesiyle yoğunlaştırdım. Kökleri, Sanayi Devrimi ile birlikte tüm dünyada hâkim esen milliyetçilik rüzgârlarına dayanan Siyonizm’in, her ne kadar bir millet bilinci olmasa da bir coğrafya üzerinde yaşayanları yerlerinden etmeyi amaçlamasıyla başlayan bu kavga, yüzyıllar boyu yaşananların ardından günümüzde kimin haklı kimin haksız olduğunun iyiden iyiye karıştığı, her geçen gün de çözümden uzaklaşan bir hâl aldı. Aklıselimin insanlığın tarihi boyunca ne kadar gerekli olduğunu bir anekdot ile altını çizelim. “Kendilerine vadedilmiş topraklar”ın üzerinde başka sakinlerin yaşadığını, onları yerlerinden ederek burayı vatan yapmanın zor olabileceğini düşünen Siyonizm’in görece aklıselim mensupları, bugün kan gölüne döndüğü toprakları şöyle tanımlıyordu: “Gelin güzel, ancak başkasıyla evli.” Aradan geçen onca zamandan sonra 21. yüzyıl modern dünyasında savaşın s’sinin bile dile gelmemesi gereken bir dönemde insanlık hâlen ateşli silahların arkasına sığınarak can almaya devam ediyor.
Şüphesiz -ve kimi zaman da maalesef- hayat devam ediyor. Ne yazık ki bu, dünya tarihinin ilk savaşı olmadığı gibi sonuncusu da olmayacak. İnsanlık, yarınların hayalini kurarken yarınlarını inşa etmenin gereğini yapmaktan ise bir o kadar uzaklaşıyor. Enerji artık hayatımızda bir oksijen gibi. Varlığında her şey yolundayken ne kadar önemli olduğunu ancak yokluğunda hissedebiliyoruz. Uluslararası Enerji Ajansı, giderek yavaşlayan yatırımlara dikkat çekerek dünyada elektrik şebekelerini yenilemek ve yeni kapasite artışlarını hayata geçirmek için gerekli yatırımların yapılamaması hâlinde zaten bir hayli uzak olan küresel ısınmayı 1,5 dereceyle sınırlama hedefinin ulaşılamaz hâle geleceğine işaret ediyor.
Bu satırlardan defalarca değerlendirdik, değerlendirmeye de devam edeceğiz. Sürdürülebilir bir gelecek ve dijitalleşmeyle beraber daha da gerekli olan yeşil dönüşümün tüm dünyaca hayata geçirilmesi ancak etkili bir iş birliğiyle mümkün. Ancak her zaman olduğu gibi bu konuda da bencil düşünceler, bölgeler arası farklılıkların doğmasına sebep oluyor. Özellikle gelişmiş ülkelerin teknoloji transferinden kaçınması ve gelişmekte olan ülkelerin finansmana erişiminin zorlaşması, sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin hayata geçirilmesi noktasında sıkıntıları beraberinde getiriyor.
Enerji sektöründe yenilenebilir dönüşümün ivme kaybetmesi, mevcut ekonomik düzen için gerekli olan enerjinin temini noktasında sürdürülebilir olmayan ve bizim bu satırlarda kahverengi kaynaklar olarak tanımladığımız fosil kaynakların kullanımının devam etmesini beraberinde getiriyor. Yenilenebilir enerji dönüşümünün arzulandığı gibi seyretmemesinin sonucu olarak Uluslararası Enerji Ajansı, 2030-2050 arasında toplam karbon emisyonunun 60 milyar ton daha yüksek olabileceğini hesaplıyor ve ekliyor: “Dünyada son 4 yılda elektrik sektöründen kaynaklanan karbon emisyonlarıyla eşit seviyede olan bu potansiyel emisyon artışı, küresel ısınmanın 1,5 derecenin üzerine çıkması ve 2 dereceyi de %40 aşma riski oluşturuyor.”
İnsanlık tarihi yüzyıllar, bin yıllar boyunca sınamalarla geçip gidiyor. Teknolojiyi hayatına bu denli entegre edebilen, makinelere ne yapması gerektiğini söyleyen, kendini bu denli güçlü hisseden insanlığı, önünde daha büyük sınamalar bekliyor.
Güzel ve sağlıklı bir hafta geçirmeniz ümidiyle…