Sedat SADİOĞLU'nun 15 Ağustos 2024 tarihli yazısı: Nur’lu Bilgiler

Gören Göz – 80/1: ‘Nur’un Derecelendirilmesi

İnsan aklı, şu fani dünyada yaşadığı sürece, ‘nur’ kelimesinin karşılığını tam algılayamasa da, nur’un ilâhi bir yönünün olduğunu kabul eder. Şüphesiz en büyük, en muhteşem ve en akıl almaz nur ise, evrenin (kâinatın) yaratılmasıdır. Nur’un bilinen ya da bilinmeyen tüm gücünü yüce Allah(c.c.) kullanır ve tüm evrene saçar. Saçtığı tüm nur’lar bir hikmet içerir. Bu hikmetler; bir ışık, bir bilgi, bir varlık, bir atom, bir aydınlık, bir denge, bir yağmur ya da bir enerjidir. Evrenin dengesini de, nurdan yaratılmış özel ve görevli ‘nurani’ varlıklar sağlar. Tüm düzen, evrenin var olmadan, olduktan sonra ve yok olmasına kadarki evreler de dâhil, Allah’ın izni ve kontrolündedir. Bunu bu şekilde bilmemiz ve kabul etmememiz gerekir.

Nur’dan bahsedince, nur derecelerinden de bahsetmek gerekir. Bu nur dereceleri için bir örneği, İmam Gazali’nin “Ariflerin Yolu”(Minhacü’l Arifin) adlı kitabından alarak, sizlerle paylaşmak istedim. Gazali, nur’ların da aşamalarının ve etki güçlerinin olduğunu savunur. İşte, İmam Gazali’nin anlaşılır ve güzel örneği;

“Bir dolunay gecesinde, evinin odasında, yerdeki bir cismi (söz gelimi terliği) görebilen bir kişi için, ay ışığı etkilidir. Kişi sadece ay ışığını görür. Oysa o ışık, önce pencereden duvara, sonra karşıdaki aynaya ve daha sonra da yere vurmaktadır. Üstelik ay, ışığını güneşten alır, asıl kaynak güneştir ve ay sadece yansıtıcıdır.” (Bakınız aşağıdaki şekil)

Şimdi, İmam Gazali’nin bu açıklamasını, ışığın durumuna göre ve şematize ederek görelim;

Aşağıdaki ayette de, benzer özelliklere işaret edilmektedir;

“Bizden hiçbir varlık (nurani varlık) yoktur ki, onun mutlaka malum bir makamı bulunmasın. Biz elbette diziler (sıralar) halindeyiz ve Biz tespih edenleriz.” (Saffât Suresi, 164. ve166.Ayetler)

Çözümü:

“(Şanı yüce) Allah’ın makamında hiçbir yaratılmış varlık yoktur ki, onların önceden tanımlanmış görevleri bulunmasın. Allah’ın makamı ve yarattığı varlıkların hepsinin, özelliklerine göre sınıflandırılmış görevleri vardır ve bu görevlerini (şaşmadan) kıyamete kadar (ve gerektiği gibi) yaparlar. Hepsi, ardı sıra gelen işlerdir ve her şey (hiç şüphesiz) kontrol altındadır”

Bir hadis-i Şerifte de, Allah’ın öyle meleklerinden bahsedilir ki, (Allah’ın izni ile) 70.000 çeşit işi, aynı anda yapabilmektedirler.

Nur’un derece ve şiddetini anlamak zor olsa da, verilen örneklerden fikirler elde edilebileceği kanaatindeyim. Aşağıda, bilinmeyenlerle ilgili bir ayet sunulmuştur;

“Şüphesiz(ki) Allah, göklerin (evrenin), yerin (dünyanın) görünmeyenini ve bilinmeyenlerini bilendir. O elbette, kâlplerde olanı da çok iyi bilir.” (Fatır Suresi, 38.Ayet)

“Yüce Allah(c.c.) Müslümanları, her eyleminde dikkatli, ölçülü ve düşünceli olan (aklını kullanan) ve bu sayede kazanılacak sevapları ahirete taşıyan kullarından eylesin…Amin!

Gören Göz – 80/2: Ledünni İlim (Ledün İlmi) Nedir?

Öncelikle, ilim (bilgi esaslı) öğrenmenin iki yolu olduğunu bilmemiz gerekiyor. Birincisi; bildik, standart ve dünyevi şartlarda sağlanan (eğitim, öğretim, vb.) her türlü ilimdir. Bu yollarla belirli bir noktaya kadar gelinebilir. İnsanlar konularında çok yetkin, uzman veya profesör olabilirler.  İkincisi; Allah’a yönelip, Allah’tan yardım almak (hidayet veya ilim istemek) yöntemiyle öğrenilen ilâhi (rabbani) ilimlerdir. Bu ikinci öğrenme yöntemini kabulde zorlanan bazı âlimler vardır. Şüphesiz bu âlimlerin çoğu dünya görüşlü (pozitivist/olgucu/maddeci) olan âlimlerdir. Ancak, aşağıda sunulan bilgiler ışığında, hidayet yöntemiyle öğrenmenin mümkün olabileceği görülmektedir. 

Rabbani ilim (bilgi)  öğrenme, şekline göre iki türlüdür. Birincisi; Sadece peygamberlere gelen ve sadece peygamberlere özgü ‘vahiy’ yolu ile öğrenmedir. İkincisi; İsteyen Müslümana yada âlimlere bahşedilen ve sadece ‘ilhâm’ yolu ile verilen ilimdir.

İlâhi yolla öğrenmenin esasına da, ledünni İlim veya Ledün İlmi denmektedir. Ledünni ilimde, vahiyin tersine, ruh ile Allah arasında bir aracı (melek) olması gerekmemektedir. İlhâm bilgisi, yüce Allah’ın ilim kaynağı, gelen bir nur ya da görünmeyen bir nurla (rüyada bile) olur. Nur, ruhu aydınlatır ve bilgiyi adeta kâlbe ışınlar. Bu nur, ancak saf yani arınmış, temizlenmiş, seçilmiş ve içten ilim isteyen kâlplere doğar. Bunların da çoğu âlimler ve amirlerdir.

Kabul etmek gerekir ki, halk dilindeki “ilhâm geldi!”, “ilhâm gelmeseydi yapamazdım!” ya da “benim ilhâm perim var!” gibi söylemlerin doğruluğuna inanmak gerekir.

Aşağıda, ilgili iki ayet verilmiştir;

“İşte bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları (evrenin ve dünyanın yaradılışı, amacı ile cennet ve cehennemin varlığını) ne sen biliyordun, ne de kavmin. O hâlde (her türlü sıkıntıya) sabret. Çünkü (iyi) sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanların olacaktır.” (Hud Suresi, 49.Ayet)

“O, sana Kitab’ı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bazı ayetleri muhkemdir (açık ve nettir), onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir (benzeşendir). Kâlplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih ayetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, «Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır» derler. (Bu inceliği) Ancak akıl sahipleri düşünüp anlarlar.” (Ali İmran Suresi, 7.Ayet)

Gören Göz – 80/3: İslâm Füzesi

Aşağıda göreceğiniz füze şekline ve bu fikre, ünlü bir sosyologumuzun tespitleri neden olmuştur. Sosyologumuzun tespitindeki kriterler sırası ile yazılmış olmakla beraber, ‘uhuvvet’i (kardeşlik) ve ‘ulûhiyet’i (ilâhlık) ekleyerek, hem sıralamaya hem de şekle katkıda bulunmuş oldum. Böylece ortaya ‘İslâm Füzesi’ (şekli) çıkmış oldu.

“Ey Rabbimiz! Bizi, inkâr edenlerin zulmüne uğratma. Bizi (bilerek ya da bilmeyerek yaptığımız, küçük ve büyük hatalarımızdan dolayı) bağışla. Ey Rabbimiz! Şüphesiz Sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.” (Mümtehine Suresi, 5.Ayet)

“Ey yüce Allah’ım, Sen’in her şeye gücün yeter…Amin!”

(NOT: Sekseninci bölümün sonu…)