Mert Can DUMAN'ın 07 Haziran 2023 tarihli yazısı
Kararının alındığı andan itibaren tüm gündemi üzerine yoğunlaştıran Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinin sonuna geldik. Sayın Cumhurbaşkanı’mızın kabine üyelerini açıklamasının ardından peşi sıra gerçekleşen devir teslim törenlerinden belki de en bekleneni ve dikkat çekeni Hazine ve Maliye Bakanlığındaki tören oldu. Yeni Bakan Sn. Mehmet Şimşek’in devir teslim töreninde “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönmekten başka çaresi kalmamıştır” sözleriyle vurguladığı rasyonel zemin hususu günler boyunca değerlendirilen en önemli başlık hâline geldi. Biz para ve maliye politikası zemininde rasyonel zeminin ne ve nasıl olması gerektiğini bu alanda çalışan isimlerin kalemine bırakalım ve gelin bu haftaki buluşmamızda diğer alanlarda rasyonel zeminimizin ne olduğunu değerlendirelim.
Bu satırlardan teknolojinin baş döndürücü hızını çok kez konuştuk. Bundan 50 yıl önce petrol ve otomotiv şirketleri dünyanın en değerli markaları arasında yer alırken bugün listeye baktığımızda tepede teknoloji şirketlerini görüyoruz. Ancak bu şirketlerin özelliği sadece teknolojiyi çok iyi kullanmaları değil aynı zamanda yaratıcı bir fikirle doğmuş olmaları. Yani inovatif, girişimci ve teknoloji odaklı bir doğum süreci sizi en tepelere ulaştırabilir. Bir öğrencinin üniversite kampüsündeki fikri ya da bir garajdan doğan fikir veya iki arkadaşın meraklarını gidermek için oluşturdukları bir platform bugün milyarlarca dolar değere sahip birer teknoloji devi hâline dönüşmüş durumda. İşte, Cumhuriyet’imizin ikinci yüzyılında parlak beyinlerimizin girişimci fikirlerini teknolojiyle yoğurmak rasyonel zeminlerimizden birisi olmalı.
Konu rasyonel zemin ise bir diğer ev ödevimiz ise çok uzunca bir süredir politika metinlerimizde ve eylem planlarımızda yer alan ancak gerçekleştirmekte çok zorlandığımız katma değerli ihracat konusu. Bundan 10 sene önce bürokraside göreve başladığımda yüksek lisans tezimin konusu olan nitelikli ihracat konusunu işlerken o zamanki durumda birim ihracat değerimizin 1 ila 1,5 dolar düzeyinde olduğunu ve rakiplerimizle çetin bir rekabet içinde olabilmemiz için bu değerin ivedilikle yukarı çekilmesinin elzem olduğunu konuşurduk. Aradan geçen zaman sonrasında bugün ihracatımızın teknolojik ve nitel kompozisyonunu değerlendirmek istediğimizde aynı cümleleri yazsak çok da yanılmış sayılmayız. Hiç şüphe yok ki mevcut üretim süreçlerimiz ve yetenek setlerimiz dikkate alındığında ihracatımızın niteliğini hızlı bir şekilde artırmak bugünden yarına başarabileceğimiz bir konu değil. Ancak çözüm biraz da sorunda gizli. Ürün, pazar ve rekabet konusunda kapsayıcı ve stratejik kararlarımız ihracat kapasitemizi bambaşka bir yere getirebilirken uzun, meşakkatli ve bir o kadar da sabır gerektiren bir süreç olan yetenek setimizin gelişimi konusu da önümüzdeki dönemde atmamız gereken rasyonel adımların başında geliyor.
Başımızı bir de yurt içine çevirelim istiyoruz. Bir süredir fiyat istikrarsızlığı sorunuyla mücadele ediyoruz ve teşbihte hata olmaz, enflasyon bir ekonominin kanseri gibi içten içe çürüten bir hastalığıdır. Enflasyonla etkili mücadelemizi eğrileriyle doğrularıyla sürdürürken özellikle iç ticarette ahlak konusunu da göz ardı etmememiz gerekir. Kadim bir kültür olan ahiliğin bugüne mirası olan satıcıların ekonomik görünümden çoğunlukla kopan fiyatlamaları artık bir alışkanlık hâline gelmiş durumda. Öyle ki ham maddesi de iş gücü de yerel kaynaklara bağlı bir satıcı bile dövizin yukarı yönlü keskin hareketlerinde fiyatlarını yukarı yönlü güncellemekten bir an bile geri durmuyor. Ancak tabii ki tersi yönde hareketlerde fiyatların yapışkanlığı söz konusu oluyor ve bu sefer de kar enflasyonu ortaya çıkıyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde ticarette ahlak da gerçekten ulaşmamız gereken rasyonel bir zemin.
Çağdaşlarımın okuduğu ders kitaplarında ülkemiz için şu ifade vardı; “cennet vatan”. Adımlarımızı doğru attığımızda adeta bir cennette yaşamamak için hiçbir nedenimiz yok. Yeter ki isteyelim.
Sağlıklı ve güzel bir hafta dileklerimle…