Utku KABAKCI'nın 20 Mart 2023 tarihli yazısı: Saygı

"Ah, kimselerin vakti yok

Durup ince şeyleri anlamaya

Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar

Evler, çocuklar, mezarlar çizerek dünyaya…" - Gülten Akın

Bir insana neden saygı duyarız?

Mesleği midir bizde saygı uyandıran? Doktorluk, öğretmenlik, mühendislik, sanatçılık gibi takdire şayan pek çok branşı saymak pek tabii mümkündür. Lakin vazifesini layıkıyla ifa edemeyen yahut etmeyen çalışanlar da mevcut değil midir?

Yoksa yaş mıdır saygı gösterme nedenimiz? Yitirmekte olduğumuz(!) değer yargılarına değinerek “zamane gençliği”nden şikâyet eden ihtiyarların, değişimin dahi değiştiği (hızlandığı) çağımızda haklılık payı nedir? Tarihin daha önceki dönemlerinde görece çetin şartlar altında hayatta kalmak ve uzun yaşayabilmek için şüphesiz günümüzde gerektiğinden daha fazla vasfa sahip olmak gerekiyordu. Teknoloji bu kadar gelişmemişken insanlar nesiller boyunca birbirleriyle neredeyse tıpatıp aynı şekilde ömür sürüyorlardı. Dolayısıyla yaşı büyük olanın deneyimleri, mensubu olduğu topluluğun tüm üyeleri için doğal olarak çok kıymetliydi. Fakat sosyal medyada aktif olarak faaliyette bulunmamış birinin ilişki konusundaki nasihatleri, gözlerini internet egemenliğindeki dünyaya açmış biri için ne kadar faydalı olabilir?

Belki de yetenekli ve başarılı olmaktır işin sırrı? Ama kadife gibi sesi ve kusursuz müzik kulağı olan bir kişi, geçirdiği kaza sebebiyle ya da yakalandığı hastalık yüzünden hünerini sergileyemeyecek duruma gelse bile yine de davet edilecek midir vazgeçilmezi sayıldığı eğlence organizasyonlarına?

Birine salt cinsiyeti sebebiyle saygı duymak ise kadınların neredeyse tüm sektörlerde en az erkekler kadar başarılı performans göstermesiyle birlikte tarihin tozlu rafları arasındaki yerini çoktan almış olması gereken bir olgu.

Maddi durumu bizimkinden daha iyi olan insanlar mıdır saygımızı hak edenler peki? Ya da daha yüksek mevkide bulunanlar mı? Paramız varken bize itibar eden kişilerin, paramızı kaybettiğimizde de bize olan tavrı aynı kalacak mıdır? Pozisyonumuzdan istifade etmek maksadıyla karşımızda el pençe divan duranlar, emekli olduktan sonra da bizi arayıp hâlimizi hatırımızı soracaklar mıdır? Eğer makam ve varsıllık yetseydi saygıdeğer olmaya, yukarıdaki gibi sorular zihnimizi meşgul eder miydi hiç?

Yaş, cinsiyet, meslek, sosyal statü, zenginlik gibi dayanakların saygı görmemizi sağlama konusundaki kifayetsizliğini gördükten sonra nedir geriye kalan? Benim cevabım basit: Şahsiyet. Yani seçimlerimiz, ilkelerimize sadık kalışımız, özverimiz, azmimiz, cesaretimiz, zekâmız…

Çiçeği dalından kopartmaya kıyamamak, yuva yapan kuş ürkmesin diye balkon kapısını itinayla kapatmak, yağmur yağıyorsa yayaların yakınından geçerken yavaşlayıp üzerlerine kirli su sıçratmamak,  ders çalışan çocukları rahatsız etmemek için parmak uçlarında yürümek, bir adım yana çekilip ağır yük taşıyana yol vermek, haksız olduğunu idrak ettiğinde samimiyetle özür dilemek gibi yaptıklarımız ve yapmadıklarımız.

Bir insanı gerçekten (yani zamandan ve mekândan bağımsız olarak) saygın kılan, onun karakteridir. Daha iyi bir yargıç, daha iyi bir tacir, daha iyi bir ressam olmanın formülü aynıdır: Daha iyi bir insan olmak!