Hüseyin ALPASLAN'ın 5 Temmuz 2023 tarihli yazısı: Tehcir Yargılamaları Üzerine Genel Değerlendirme

Sevgili okurlar, meşakkatli çalışmalar ve uzun soluklu olarak yaptığım araştırmalardan sonra, tehcir yargılamalarına dair farklı başlıklar altında kaleme aldığım yazılarımı bu köşeden sizlere sundum. Bu konuda son olarak bugünkü yazımda genel bir değerlendirme yapmak istedim. Ancak, Ermeni meselesine ışık tutacak minvalde tarihi süreçte yaşananları araştırmaya ve mümkün mertebe sizlere anlatmaya devam edeceğim. Şimdi genel değerlendirmeyi yaparak sizlerin ferasetine sığınıyorum.

Birinci Dünya Savaşı sırasında alınan tüm önlemlere rağmen orduya ve Müslümanlara karşı zararlı faaliyetleri önlenemeyen, Ermeni komitelerinin faaliyetlerinin engellenmesi amacıyla; Osmanlı Devleti topraklarının bazı bölgelerinde isyan eden Ermenilerin savaş bölgesi dışına çıkarılması kararını alan Osmanlı Hükûmeti, 01 Haziran 1915 tarihinde geçici olarak uygulamaya soktuğu tehcir kanununda ve bakanlıkların talimatlarında yazılı olan, sevkin güvenli şekilde yapılması yönünde alınması gereken önlemler ile uyulması gereken kurallara ilişkin emirleri ilgili vilayetlere ve ordu komutanlıklarına tebliğ etmiştir. Hükûmetin sevklere dair talimatlarını yerine getirmeyen, görevlerini kötüye kullanan, Ermenilere kötü davranan ve yasalara aykırı çeşitli suçları tespit edilen kamu görevlileri ile vatandaşların cezalandırılması yönünde Osmanlı Devleti önemli bir irade göstermiştir. Bu minvalde İttihat ve Terakki Hükûmeti’nin buyruğu ile 1915-1916 yıllarında Ermenilerin tehcir edilmesi sırasında çeşitli şekillerde suç işlediği anlaşılanlar hakkında titizlikle soruşturma ve yargılamalar yapılarak suç işlediği anlaşılanlara idam dahil çeşitli cezalar verilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi ile beraber 30 Ekim 1918 tarihinde başlayan mütareke döneminde, İngilizler savaş suçlusu olarak niteledikleri İttihatçıları Ermeni tehciri ve Teşkilatı Mahsusa’nın faaliyetleri sebebiyle cezalandırmak istemişlerdir. İtilaf Devletleri, İstanbul’un fiilen işgali ile beraber Mondros Mütarekesi’nin maddelerini sorunsuz uygulayabilmek, bırakışmanın 7. maddesini istismar ederek Anadolu’yu kolayca işgal etmek, Yunan işgaline karşı tepkileri ve Kuvayi Milliye’yi etkisizleştirmek gibi eylemlerini, ittihatçıları ve vatansever milliyetçileri cezalandıracak ve saf dışı bırakacak olan Divân-ı Harpleri kurdurarak gerçekleştirmeyi planlamışlardır. Başta Damat Ferit Paşa Hükûmetleri olmak üzere İstanbul Hükûmetleri ve Padişah üzerinde baskı oluşturan İngilizler, Ermeni tehcirini suçlamaların kaynağı göstererek Divân-ı Harbi Örfîler üzerinden istedikleri Osmanlı devlet görevlilerini cezalandırmak fırsatını elde etmişlerdir. Divân-ı Harbi Örfîler, özellikle İngilizlerin istediklerini yaptırabilmeleri için elverişli bir araç olmuştur. Divanı Harbi Örfilerde birçok yargılama yapılmış olup İttihat ve Terakki Partisi mensuplarının yargılandığı ana dava büyük yankı uyandırmıştır. Savaş döneminde çeşitli görevlerde bulunmuş olan İttihat ve Terakki Hükûmeti üyelerinin yargılandığı bu dava farklı aşamalara uğrayarak farklı özelliklere bürünmüş ve önemli İttihatçıların Malta’ya sürgünü ile uluslararası bir boyut kazanmıştır. Divân-ı Harbi Örfîlerde yapılan yargılamalarda Ermeniler mevcut siyasi durumdan ve işgalden istifade etmek istemişlerdir. Ermeni Patrikhanesi vasıtasıyla mahkemelere gönderilen Ermeniler, kendilerine ezberletilen kurgu hikâyelerle ve yalan beyanlarla tanıklık yapmışlardır. Ön yargılı davranılan ve ezber suçlamalarla karşı karşıya kalan sanıklara çoğu zaman avukat ve delil sunma hakkı tanınmadığı gibi temyiz yolu da kapalı tutulmuştur. Özellikle, İstanbul’un resmi işgali ile 5 Nisan 1920 tarihinde İngilizler tarafından iş başına getirilen Damat Ferit Paşa Hükûmeti döneminde Divân-ı Harbi Örfîlerde yapılan değişikliklerle, Nemrut Mustafa Paşa’nın reis olduğu dönemde verilen kararlar tam bir hukuk garabeti olup sonradan suçsuzluğu ispatlanan kişilere idam dahil ağır cezalar verilmiştir. 

Anadolu’da ulusal akımın güçlenmesinden sonra İngilizler, Divân-ı Harbi Örfîleri milli önderlerin baskılanması maksadıyla kullanarak, Mustafa Kemal ve arkadaşlarına cezalar verilmesini sağlamışlardır.  Ermeni sorunu üzerine değerli çalışmalar yapan Profesör Guenter Lewy, kitap ve makalelerinde Divân-ı Harbi Örfîlerde alınan kararların hukuk ve adaletle bağdaşmadığını ispat eden bilgi ve belgeleri tarafsız bir şekilde ortaya koymuştur., Lewy, mütareke döneminde, işgal altındaki İstanbul’da, Divân-ı Harbi Örfîlerin galip İtilaf Devletleri’nin uyguladıkları şiddetli baskı ile kurulduğunu ifade ederken, işgalcilerin Osmanlı Hükûmetini sözde Ermeni  katliamlarına karışan tüm mensuplarının cezalandırılacağı yönünde bir bildiri ile uyardıklarını açıklamıştır[1]. Böyle bir baskı sonucunda; görevleri, yapacakları işler ve alacakları kararlar önceden belirlenen Divân-ı Harbi Örfîler tarafından icra olunan yargılamalar sonucunda verilen hükmün hukuki olamayacağı açıktır.  Baskı altında ve siyasi saiklerle verilen cezaların sözde Ermeni soykırımına argümanmış gibi iddia edilmesi ise akla ziyan bir tutumdur.

İstanbul’da Divân-ı Harbi Örfîlerde ve Malta’da yapılan yargılamalar zamanla bir rezalete dönüşmüştür. Hukuksuz, haysiyetsiz ve soytarılığa dönen tiyatro yargılamaların, İngiliz Devleti’nin itibarını sarstığını kabul eden İngiliz yetkililer olmuştur. Bu alçakça yargılamalar sürerken, bir taraftan da İngiliz, Fransız ve Yunan işgalleri pervasızca devam etmiştir. Ancak, Türk Milleti’nin işgale ve esaret antlaşmalarına karşı gösterdiği direnç, Ankara’da kurulan BMM, İnönü savaşları ve sonrasında Sakarya Savaşı’nda elde edilen zafer siyasi ortamı değiştirmiştir. 1922 yılına gelindiğinde Divân-ı Harbi Örfîler önemini ve hukukiliğini yitirmiş, İngilizlerin bu mahkemeleri kullanarak emellerine ulaşma planları ile Ermenilerin yine bu mahkemelerde alınan kararları meşrulaştırarak soykırım iddialarını doğrulatma ve Paris Barış Konferansı’ndan bir Ermenistan Devleti elde etme hayalleri suya düşmüştür.  

Sonuç olarak, tehcir davalarında toplam yargılanan sanık sayısı 82 kişidir. 3 kişi gıyabında olmak üzere 16 kişi hakkında idam cezası kararı verilmiştir. Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey ile Hafız Abdullah Avni Efendi’nin idam cezaları infaz edilmiştir. Sanıklardan hapis cezası alanların sayısı 9 kişi olup bunlarda 3 tanesine yokluğunda ceza verilmiştir. 35 kişi beraat ederken, Malta’ya sürülen, bulunamayan ve ölmüş olan toplam 19 kişi hakkında ise bir karar verilmemiştir. Bunlar haricinde tutuklananlardan bir kişi firar esnasında intihar etmiş, iki kişi Bekirağa Bölüğü’nden kaçmıştır. 19 kişi doğrudan doğruya, 19 kişi şahsi, 4 kişi nakdi kefaletle, 1 kişi de hükûmetin emri ile serbest bırakılmıştır[2].

1915-1916 yıllarında Ermenilerin geçici tehcir kararını aldıktan sonra bizzat uygulayan İttihat ve Terakki Hükûmeti’nin, kendi iradesiyle, Ermeni sevkinde yasa dışı eylemlerde bulunanların askeri mahkemelerde yargılanmasını sağlamasının önemli bir tarihi gerçek olduğunu vurgularken, 16 Aralık 1918 tarihinde kurulan Divân-ı Harb-i Örfîlerde görülen davaları ve neticelerini bilmenin Ermeni meselesine dair bakış açımızı genişleteceğini ve doğru fikir edinmemize fayda sağlayacağını değerlendiriyorum. 

Kaynakça
[1] Guenter Lewy, 1915 Osmanlı Ermenilerine Ne Oldu?  çev. Ceren Elitez, Timaş Yayınları, İstanbul, ss.121-147
[2] Ferudun Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2017, s.295-296.