Sedat SADİOĞLU'nun 26 Ekim 2023 tarihli yazısı: Yok Edilmiş Hadisler -2-
Gören Göz – 39/1: Yok Edilmiş Hadisler-2
Bu ikinci bölüm, “Yok Edilmiş Hadisler-1”in devamı niteliğinde olup, destekleyici hadisler ve bir tespit (yorum) içermektedir. Aşağıda sunulan ve az sayıdaki hadis örnekleri, devrin ulemaları tarafından ya çıkartılması, ya değiştirilmesi ya da silinmesi unutulmuş hadislerdir. Başka bir düşünceye göre, belki farklı bir amaç için özellikle bırakılmış olabilirler.
Lütfen bu az sayıdaki, bilimin ve âlimlerin önemini vurgulayan hadisleri iyi anlamaya gayret edelim. İşte bazıları:
· “Ümmetimden iki sınıf insan düzelirse, bütün insanlar (toplum) düzelmiş olur. Bozuldukları vakit (ise), bütün insanlar (yani toplum) da bozulur. Bunlar, amirler (yöneticiler) ve âlimlerdir.”
· “Şüphesiz, âlimler (dünyada iken, kendilerine bahşedilen ilâhi hikmetlerden dolayı) peygamberlerin vârisleridir.”
· “(Her) Kim, herhangi meşru bir şeyde rızıklandıysa onu yapsın, mesleğini sevsin ve bu konuda (hem kendisi hem de toplumu) ilerlesin.”
· “Çalışıp (üretip) kazanan kimse, ahiret günü ayın on dördü (dolunay) gibi parlak olacaktır.”
“Hikmet (fen ilimleri), müminin kaybettiği malıdır. (dünyada başarılı olacağı tek bilgi kaynağıdır) Nerede bulursa alsın (mutlaka öğrensin).”
· “Şan, şeref ve üstünlük; mal (zenginliği) ile değil, ilim (zenginliği) ve irfan (âlimlerin çalıştıkları doğru yol) ile ölçülür.”
· “Salih (ilmiyle iş yapan, ilmini öğreten ve fayda üreten) âlim ile nebi arasında bir derece fark vardır. O da nebilik makamıdır.”
· “Allahü Teâlâ, fende (bilim ve teknolojide) ilerleyen, sanat (geçerli meslek, iş ve uzmanlık) sahibi olan kulunu elbette (çok) sever.”
Bir Tespit: Şanslı Türk âlimleri, İslâm’la kucaklaştıktan sonra, korkmadan, birçok fen dallarında çalışmışlar, hikmet istemeyi bilmişler ve yüce Allah da onları başarılı kılmıştır. Ancak ne zaman Araplarla kaynaşmaya başlamışlardır ki, çekinmeden hilâfetin emrine girmişlerdir. Bu emir altına girmek, çoğu kez Türk âlimlerini memur haline getirmiş, daha ileri ürün verme ve icat (yenilik) girişimleri (dini ilimlerdeki âlimlikleri hariç) zamanla ölmüştür. Ayrıca mevcut ve cahil din ulemalarının nüfuzu (gücü) ve etkisiyle de giderek azalmışlardır. Çoğu kez (ve ne yazık ki) bir İslâm âliminin Türk mü, Hintli mi, Acem (Fars) mi yoksa Arap mı olduğu anlaşılamamıştır.
İlgili bir hadis;
Bir gün Sahabe, Resulullah Efendimize (s.a.v.) gelerek;
“En faziletli amel hangisidir?” diye sordular.
“Allahü Teâlâ’yı bilmektir!” buyurdular.
“Biz, asıl en faziletli amelin hangisi olduğunu bilmek istiyoruz?” dediler.
“Allahü Teâlâ’yı bilmektir!” buyurdular.
“Biz ameli soruyoruz, siz ilimden cevap veriyorsunuz? Ya Allah’ın Resulü!” dediklerinde,
“İlimle birlikte yapılan amel az da olsa fayda verir. Ancak ilimsiz yapılan çok amel asla fayda vermez!” buyurdular. Devam ederek;
“İlim amelin imamıdır. Önce Rabbini tanıman lazımdır. Sonra O’na ibadet etmelisin. Bir adam, ilimsiz olarak Allahü Teâlâ’ya, semadaki bütün meleklerin ibadeti kadar ibadet etse, yine ziyandadır. Bir adam yüz sene ilim okursa Allahü Teâlâ’nın rahmetine ilmi ile amel işleyerek kavuşabilir!”….Ne muazzam bir hadis!!
İlgili Bir Yazar Yorumu;
Ünlü Amerikalı gökbilimci ve bilimkurgu yazarı Dr. Carl Sagan’ın, bilimin günümüzde getirdiği sıkıntılar ve bazı gerçekler üzerine yorumunu aynen veriyorum; (Bkz. Kaynak; “Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı” Kitabı)
“Ne var ki bilimin, ahlâktan (dinden) yoksun teknoloji uzmanlarının ve güç delisi, kokuşmuş siyasetçilerin (yöneticilerin) eline çok fazla güç verdiği sonucuna kolaylıkla varıp, bilimden kurtulmaya kalkışamayız!”
“Yüce Allah(c.c.) Müslümanları, (özellikle fen bilimlerinde) İslâm’ın gelişmesini sağlamak için bilinçli olan, bilime önem veren, teşvik eden ve destekleyen kullarından eylesin...Amin!”
Gören Göz – 39/2: EK: Müslümanlığın Önündeki Tehlikeler
Müslümanlığın ve dolayısıyla bir Müslümanın önündeki en büyük tehlikenin ne olabileceğini hiç düşündünüz mü? Bu soruya birçok âlim, çeşitli ve birbirinden faklı yanıtlar verebilecektir. Çünkü tehlikeler birden çoktur. Ancak, en tehlikeli sayılabilecek durumu ve gelişmeyi, “fakirlik/yoksulluk” olarak söyleyebiliriz.
Fakirlik (fukaralık) veya yoksulluk, öyle bir hastalıktır ki zincirleme reaksiyonlar (tepkiler) başlatıp, toplumun temelini sarsmaya kadar götürür. Bu durum ve gelişme, fakirliğin ‘sosyal tehlike’ boyutudur. Asıl Müslüman için olan tehlikesi, ‘dinden soğutması’ ve (hâşâ!) ‘dinden çıkartması’dır. Bu son durum ve gelişme, şeytanın da tetiklediği, Allah’a isyana kadar varabilmektedir. Asıl tehlike işte budur!
Bugün neredeyse tüm Müslüman ve İslâm ülkelerinin toplumları yani halkları fakirlik sınırındadır. Petrol zengini İslâm ülkelerinin halkları bile, devletlerinin desteğiyle yaşamlarını sürdürebilmektedirler. Fakirliğin çok yönlü analizi yapıldığında ise, teknolojiden nasibini alamamış ülkeler karşımıza çıkmaktadır. Ne yazık ki; teknik/teknolojik gerilik, ekonomisi güçlü olmayan ülkeler, yine fakir Müslüman devletlerdir. Ülkemiz GSMH (IMF 2020) verileri dikkate alındığında, dünyanın 21. büyük ekonomisi olmasına rağmen, bu fakirlik kavramı ve yakıştırmasından kurtulamamaktadır. Müslüman ve İslâm ülkelerinde, mutlu ve refah yaşayan “çok zenginler” de vardır. Ancak bunların sayısı çok çok azdır. Yaşadığı yerin kıt imkânlarından sıyrılıp okuyan, başarılı olan, devletin yüksek kademelerine ulaşan ya da âlim seviyesine yükselen (üstelik bunu, inandığı değerler üzere yapan ve hiçbir taviz vermeyen) şanslı kişilerin sayısı da çok çok azdır.
Tekrar konumuza dönecek olursak, geleceği belli olmayan, sonradan fakirliğe düşmüş veya fakir bir aile içerisinde doğmuş bir Müslümanın yaşamı gerçekten zordur. Ancak, tüm zorluklara rağmen, sabırlı, kanaatkâr, hoşgörülü, umutlu ve güçlü olmaya çalışılmalıdır. Asıl zenginliğin öbür dünyada olduğu hatırlanmalıdır. Sosyal yardımlaşmanın az olduğu bir yerde, sosyal devletin zayıf ve sınırlı yardımlarıyla bir Müslüman, kendisi ve ülkesi için ne yapabilir ve ne kadar yapabilir?
Son olarak; bir tespit de, fakirliğin cahillik ile beraber ortaya koyduğu tehlikedir. Var olan fakirlik durumuna, bir de cahillik eklenince, sonuç şeytan için bulunmaz fırsatlar yaratır. Böyleyken sadece Müslümanlar değil, birçok insan kolayca doğru yoldan ve hatta dinden çıkabilir (hâşâ!) Uzun süren fakirlik ve işsizlikle beraber, terör başta olmak üzere, zenginlere düşmanlık, devlet malına zarar vermek, soygun, yalancı şahitlik, cinayet, fuhuş ve rüşvet artmışsa buna şaşmamak gerekir. İnsan, yaradılış olarak zaten sabırsız, aceleci, nankör ve asidir. Buradaki asıl sorun, uzun süren fakirliğin, insanı çileden, insanlıktan ve sonunda imandan çıkartma tehlikesidir. Müslüman, uyanık ve akıllı olmalıdır. Bunu Kur’an’da yüce Allah da dile getirmektedir.
Fakirlikle birlikte cahillik, diğer gayrimüslimlere ve dünyaya kötü örnek teşkil etmenin yanı sıra, kendi insanlarına da zarar vermektedir. Hatta Müslümanları ve İslâm devletlerini korkutmaktadır. Günümüzde gelinen noktaya bakıldığında (ne yazık ki) manzara budur.
Aşağıda konuyla ilgili (güncel) bir ayet:
“…bir de göç eden (sığınmacı, mülteci) fakirlere aittir ki yurtlarından ve mallarından çıkarılmışlardır, Allah'ın lütuf ve rızasını ararlar; Allah'a ve Resulüne yardım ederler. İşte doğru olanlar onlardır.” (Hasr Suresi, 8.Ayet)
Aşağıda konuyla ilgili hadisler, çözümlü olarak yer almaktadır:
· “Allah’ım, kulağımın şerrinden, gözümün şerrinden, dilimin şerrinden, kâlbimin (içimdeki yerleşik şeytanın) şerrinden ve şehvetimin şerrinden Sana sığınıyorum. Senden, kurtuluşu, yasaklardan uzak durmayı (ve) tok gözlülüğü istiyorum.”
· “Allah’ım, Senden iffetli yaşamayı; dünyam (kendi hayatım), dinim, aile fertlerim ve malım hakkında sağlığı ve güvenliği istiyorum. Eksiklerimi ört, korkumu güvenliğe çevir. Önümden, arkamdan, sağımdan, solumdan ve üstümden (velhasıl şeytandan ve her yönden) gelecek günâh ve felaketlere karşı beni koru.”
“Allah’ım, acizlikten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, düşkün ihtiyarlıktan, kâlp katılığından, gafletten (bilerek ya da bilmeyerek düştüğüm hatalardan), başkasına yük olmaktan, miskinlikten sana sığınıyorum. Fakirlikten, inkârcılıktan, nankörlükten (ve Allah’a isyandan), günâhkârlıktan, gerçeğe ters düşmekten, ikiyüzlülükten, işitsinler (ve görsünler) diye iş yapmaktan Sana sığınırım.'' Amin!”
(NOT: Otuzdokuzuncu bölümün sonu…)