Utku KABAKCI'nın 27 Mart 2023 tarihli yazısı: Yola çıkmış arıyorum

İnternette gezinirken sıkça karşılaştığımız görselleri saymaya kalksaydık hiç şüphesiz üst sıralarda yer alırdı uzay fotoğrafları. Genellikle “engin ve karanlık boşluğun içinde yarısı daima parıldayan küçük mavi kürenin içine hapsolmuş kısacık ömürlerimizin” ne kadar önemsiz olduğuna dair cümleler eşliğinde paylaşılan fotoğraflardan bahsediyorum. Hâlbuki küçük olması tek başına yeterli midir herhangi bir şeyi ehemmiyetsiz kılmaya? Duvar saatlerinin arkasındaki yuvaya oturtulmuş pil de küçük değil midir saate nazaran?

Tepemizdeki yıldızlı göklerin döndüğünü fark ettiğimiz andan itibaren belki çok daha öncesinden beri evrendeki yerimizi, nereden geldiğimizi, nereye gideceğimizi, burada ne yaptığımızı sorgular dururuz insanlık olarak hayat gailesinden fırsat bulup kendimizle baş başa kaldığımız anlarda.

Tabiatımız gereği fani oluşumuzun beraberinde getirdiği derin hüzünle baş edebilmek için çeşitli yollara başvururuz her birimiz.

Kimi ağaç dikerek kitap yazarak çeşme inşa ettirerek keşif yaparak kariyer edinerek rekor kırarak icat ederek hülasa bilimle, sporla, sanatla, siyasetle ya da kutsal bellediği dini bir davayla uğraşıp ardında bir eser bırakarak aşmaya çalışır acı gerçeği.

Kimi çocuk yapar. Bir arada yaşayan farklı kuşakların oluşturarak birbirine devrettiği bütünlüğü idrak eder. Önce çocuk olur, sonra ana ve nihayet nine. Belirlenmiş rol kalıplarına adapte olarak geçirir yaşamının evrelerini. Upuzun bir zincirin halkası olduğunu içselleştirerek daha kolay kabullenir ölümü.

Ömrümüzü neye vakfetmeliyiz peki? Bu yolların hangisidir üzerinde yürünmeye değer olanı? Bu mevzu hakkında kaleme alınmış ciltler dolusu kitap, dile getirilmiş sayısız aforizmanın mevcut olduğu ortada. Ortada olmayan tek şey ise “kesin olarak bilinebilirlik” ne yazık ki. Biz ne yapmamız gerektiğine ya da ne yapmak istediğimize karar vermeye çalışırken zaman akıp geçmekten vazgeçmiyor. Fazla düşünmek tereddüde ve eylemsizliğe itebiliyor insanı.

Ümitsizlik girdabında savrulup dibe vurmak da, dehşet dehlizine dalıp paniğe kapılmak da, depresyon batağına saplanıp canımıza kıymak da çare olmayacağından, tek çıkar yol kalıyor geriye şahsi kanaatime göre, o da; ayağa kalkıp bir adım atmak. Ne yönde olursa olsun.

Günlerce dinmek bilmeyen yoğun sağanak yağışların küçücük bir damlayla başladığını aklımızda mıh gibi tutmak. Bizi pişman da etse mutlu da etse bir karar verip uygulamaya çalışmak. Denemek, yanılmak ve hatalarımızdan ders çıkartarak tekrar denemek.

Biz hiçbir şey yapmasak da akmaya devam edecek olan zamanı iyi değerlendirmeye gayret etmeliyiz. Elimizde olan tek şansı kullanmadan gitmemek gerek bu mavi küreden.

- “Hiç anlamı yok.”

- “Bir şeyi değiştirmez.”

- “Ne faydası olacak ki?” diyenlere inat kendi küçük ama asla önemsiz olmayan hikâyemizi yazmak için kolları sıvamalıyız. Varsın okumasın kimse.

Varsın olmasın bir anlamı hayatın. Hayatın anlamının olmaması neden korkutsun ki gözümüzü? Bilakis bu çok güzel değil midir? Dilediğimiz anlamı atfedebilme özgürlüğümüzün göstergesidir zira.