Sedat SADİOĞLU'nun 29 Haziran 23 tarihli yazısı: Aklın Yolu Bir!

Gören Göz – 22/1: Sabah Namazı

Sabah namazı; sıcak yataklardan kalkılması, uykuyu bölüp, uykudan fedakârlık yapılması ve (üstelik) görünmeyen bir yüce Allah’a (c.c.) ibadet yapılmasıdır. (Kabul etmek gerekir ki;) sabah namazına kalkılması zordur, ancak kalkmamak için öne sürülecek hiçbir gerekçemiz de yoktur. Zaten (bu namaz için) yüksek mükâfatlar de bunun için vardır.

Bildiğimiz kadarıyla (sabah namazının) faydalarını sıralayalım;

· vücudun rahatlaması (ifrazat açısından)

· (gerek varsa) giysi değiştirilmesi

· (gerek varsa) susuzluğun giderilmesi

· namaza hazırlık için abdest alınması

· güvenlik kontrolleri yapılması (ışık yakılması, etrafın kontrolü, açık cam, kilit, gaz, vb.)

· ev-halkına örnek olunması ve hatta cemaat olunması

· erken kalkarak, nafile namazlardan kılınması (sevap kazanılması)

· (yakın ise) camiye gidilmesi (kat kat sevap kazanılması)

· sabah ezanının dinlenmesi ve sevap kazanılması

· (mümkün ise) yatmayıp Kur’an okunması

· (yatarken veya yürürken) tespihata devam edilmesi (sevap kazanılması)

· görevini yapanlar için, bir “iç-huzura” kavuşulması

· erken hayata başlayarak günün (zamanın) kazanılması … belki de en önemlisi!

Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları bilinçli olan, namazına isteyerek kalkan ve namazlarını mazeretsiz (zamanında) eda eden kullarından eylesin… Amin!

Gören Göz – 22/2: Eyyam-ı Beyz

Hz. Ali’den (r.a.) nakledilen ve (nafile) oruçla ilgili bir hadis şöyledir;

- Bir gün Resulûllahın (s.a.v.) yanına gittim. Şöyle buyurdular;

- “Ey Ali! Bana Cebrail (a.s.) gelerek dedi ki,

- Ya Resulûllah, her ayda üç gün oruç tut!

- Ey kardeşim Cebrail! Hangi günler? Dedim!

- Cebrail (a.s.), onüç, ondört ve onbeşinci günleri dedi. Ve,

- Kim bu üç günde (Allah rızası için nafile) oruç tutarsa, Allah birinci gününe on yıl, ikinci gününe otuz yıl, üçüncü gününe de yüz yıl oruç tutmuş gibi sevap ihsan buyurur! dedi.

- Ey Ali, işte ‘eyyam-ı beyz’ budur! ”

Bunun üzerine; “Ya Resulûllah! Bu günlere niçin eyyam’ı beyz derler?’ dedim. Bunun üzerine Resulûllah (s.a.v.) şöyle buyurdu;

- “Hz. Adem (a.s.) cennetten çıkıp (da) yeryüzüne indirildiği zaman, vücudu birden karardı (tıpkı zenci gibi oldu). Cebrail (a.s.) gelerek dedi ki,

- Ey Âdem! Vücudunun beyaz olup, beyaz kalmasını diler misin? Eğer dilersen, her ayın onüçüncü, ondördüncü ve onbeşinci günlerinde oruç tut! Bunun üzerine Hz. Âdem (a.s.) bu vakitlerde oruç tuttu. Birinci günü oruç tutunca, vücudunun üçte biri, ikinci günü vücudunun üçte ikisi ve üçüncü günü bütün vücudu ağardı.  Bunun içindir ki, bu üç güne eyyam-ı beyz derler!”

Açıklayıcı Bilgi: Bu hadisin iki önemli tespiti vardır;

Birincisi, Hz. Âdem (a.s.), yüce Allah’ın ona bağışladığı bilgi ile donatılmıştır. Bu yüzden, en basit bir ay takvimini de takip edebiliyordu.

İkincisi, Öğrendiği bilgileri uygulamaya kadar geçen sürelerde, zenci olan bir oğlunun doğmuş olması ihtimalidir. Bu da, zencilerin atalarının, doğrudan doğruya Hz. Âdem (a.s.)’a kadar uzandığını düşündürmektedir. (Yazarın yorumu)

Kısa Bilgi: Eyyam-ı Beyz nedir? Eyyam, Arapça’da günler demektir. Eyyam-ı beyz (beyaz günler) veya Eyyam-ül-biyz; Hicri ayların 13., 14. ve 15. günleridir. Kurban Bayramının ilk üç gününe de; Eyyam-ül madudat veya Eyyam-üt-teşrik denir.

Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları bilinçli olan, ibadetlerini Allah rızası için yapan kullarından eylesin… Amin!

Gören Göz – 22/3: Zeki Hayvanlar (!)

Bilinçli bir Müslüman için, hayvanların aklı olmadıkları, olamayacakları ve elbette, düşünemedikleri malumdur. Hayvanların bütün davranışları (hayatta kalabilmek için) içgüdüsel olmakla beraber doğayı, diğer hayvanları ve hatta insanları taklit ettikleri de bilinmektedir. Materyalist doğa bilimcileri, işte bu (hayvanların) taklit yeteneklerini “akıl” olarak algılamaktadırlar. Hatta bir çocuk zekâsı ile de (öğrenme ve beceri kabiliyetlerini) karşılaştırıp, zeki olduklarına dair yanlış sonuçlara varmaktadırlar.

Allah inancı olan semavi dinler bile, hayvanlarda akıl olamayacağını söylerler. Hayvanların yaptıkları ya da (sergiledikleri) özel yetenekleri, ilahi ve içgüdüsel olup, yüce Allah’ın mutlak kontrolündedir. Bu kontrolleri de, özel melekleri aracılığı ile yapar. Çok şanslıyız ki, sadece üzerinde yaşadığımız dünya değil, tüm kâinat, melekler ve bizim (daha) bilemediğimiz birçok nurani varlıklar, insanlar için yaratılmıştır. Bu yaratmada, hayvanların tamamı, insanların emrine ve tasarrufuna verilmiştir.

Hayvanların hiçbirisi, ilahi ve içgüdüsel görevlerinin dışına çıkamaz. Hatta insana zarar da veremez. Sadece, açgözlü insanoğlunun, hayvanların doğal yaşam alanlarını (habitat) ve dengelerini bozup, onlara zarar verdiği durumlar (açlık, yaralanmalar) hariç. Durum böyle olunca da, hayvanlar için “akıl” diye bir yakıştırmanın, dinen uygun olamayacağı ve hatta pozitifi bilim açısından da kabul edilemeyeceği aşikârdır. Akıllık, sadece ve sadece eğitilmiş olan bazı seçilmiş hayvanların eğitmenleri için kullanılabilir. Örneğin,” bu hayvanın çok iyi bir eğiticisi var, neler neler öğretmiş…” gibi.

Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları bilinçli olan, Kur’an’a sahip çıkan ve idrak eden kullarından eylesin… Amin!

Gören Göz – 22/4: Aç Kalırsın!

Dervişin biri, yoluna çıkan nehri geçmek istiyordu ancak, parası yoktu. Sandalcıya şöyle rica etti; “Beni karşıya geçirirsen, sana işine yarayacak bir öğüt veririm!” Sandalcı önce razı olmadı, Ancak, dervişin vereceği öğüdü de merak ettiği için (daha sonra) kabul etti. Dervişi alıp, karşıya geçirdi. Derviş sandaldan inip karşıya çıkınca şöyle dedi;

“Bana yaptığın bu (tür) iyiliği herkese yapma, yoksa aç kalırsın!”  İşte dervişin öğüdü buydu…

Tabi ki, iyilik kavramı ve hayat bulduğu karşılıklarını, sadece dünyevi düşünmemek gerekir, çünkü işin ilahi yönleri de olacaktır. İyilik yapmayla ilgili bazı Hadisler de şöyledir;

“Kim, bir Müslüman’ın sıkıntısını giderip onu sevindirse, Allahü Teâlâ, kıyamette en sıkıntılı anlarda onu sıkıntılardan kurtarır!” (Buhari)

“Din kardeşine yardım edenin yardımcısı, Allahü Teâlâdır!” (Müslim)

“İnsanların en iyisi, onlara faydası çok olanıdır!” (Kudai)

Din âlimlerinin ortak yorumu da şöyledir;

“Kendisine iyilik edene kötülük eden, Allah’ın nimetine nankörlük etmiş olur, kendisine kötülük edene iyilik eden de Allah’a şükretmiş olur!”

Yüce Allah (c.c.), Müslümanları her türlü zorluk ve olumsuzlara rağmen iyilikte bulunan ve iyilik yapmaktan mutlu olan kullarından eylesin… Amin!

Gören Göz – 22/5: Yöneticilere Nasihatler

Hz. Ali’nin (r.a.), Mısır’a vali olarak gönderdiği Malik b. El-Haris el-Eşter’e, halka nasıl davranacağına dair mektubu şöyledir;

“Emrinde bulunan insanlara sevgi, acıma ve şefkat duygularıyla davran. Onlara karşı sert ve kırıcı olma. Unutma ki onlar, senin dinde ve yaradılışta kardeşlerindir. Sakın hiçbir affından dolayı pişman olma. Uyguladığın ceza için de sevinme. ‘Ben güç sahibiyim, emrederim, onlar da itaat eder!’ deme. Bu seni, gurur ve kibre götürür. İnsanlar hakkında kin ve nefret besleme. Elinden geldiği kadar halkın ayıp ve kusurları örtmeye çalış!”

Hz. Ebubeki’in (r.a.) kumandan Amr bin Âs’a tavsiyeleri de şu şekildedir;

“Ya Amr, gizli ve açık her hususta Allah’tan kork. O’ndan utan. Çünkü Allah hem seni hem de yaptıklarını görür. Yanındakilere bir baba gibi davran. İnsanların gizli taraflarını araştırma. Zahirle iktifa et (yetin). İşinde ciddi ol. Düşmanla karşılaştığın zaman yiğitliğini göster, korkma. Aşırı hareket edenleri men et, cezalandır. Arkadaşlarına yapacağın nasihatler kısa ve veciz olsun. Sen doğru ol ki, beraberinde olanlar sana bakarak doğru olsunlar!”

Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları hem bu dünyada, hem öbür dünyada, yüksek derecelere yerleştirdiği kullarından eylesin… Amin!

Gören Göz – 22/6: Allah’a İsyan (!)

Bişr-i Hâfi Hazretlerinin (k.s.) aşağıdaki anlamlı deyişini, sizlerle paylaşmak istiyorum;

“Allah’a itaat edemiyorsan, hiç olmazsa O’na asi olma!”

“Allah” kelimesinin kendisi bile, insanı titretmeye yettiği gibi,  ilahi yönünden dolayı da “sihirli” bir güçtür. Günümüzde, semavi dinlere mensup olan o kadar insan varken, bu insanların, Ahiret yokmuş gibi bir (dünyevi) yaşantı sürmeleri, yasaklanan eylemlere yönelmeleri ve kötülük (savaş, terör, işkence, vb.)  yapmaları, anlaşılır gibi değildir.

İstediği olmadığı için asi olan, çileden çıkan ve negatif davranan çok insan vardır. Bu da insanları (ister istemez) isyankâr durumlara sokmaktadır. Her şeyin Allah’ın bilgisi dışında tecelli edemeyeceğini, dünya nimetlerinin (sadece) insanlara sunulduğu ve insanın başıboş bırakılmadığını unuturlar.

“Kim Allah’tan (hakkıyla) korkarsa, Allahü Teâlâ da ona hem dünya şüphelerinden, hem ölüm sekerâtından (ölümün şiddet ve zahmetinden), hem de kıyamet gününün şiddetli korkularından (dolayı) çıkış yolu gösterir!” (Hadi-i Şerif, Tefsir-i Kurtubi)

Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları asi ve nankör olmayan, her türlü nimet, sağlık ve fırsatlar için şükreden kullarından eylesin… Amin!

(NOT: Yirmi ikinci bölümün sonu…)