Sedat SADİOĞLU'nun 18 Nisan 2024 tarihli yazısı: Alimler ve Bazı Değerlendirmeler
Gören Göz – 63/1: Cennetlik Gözler
Din âlimleri çok gülmeyi yasaklamasa da, ölçüyü elden bırakmamamız üzerinde durmaktadırlar. Bunu da, kıyamet günü her gözün mutlaka ağlayacağına işaret etmektedirler. Ancak bir müjde olarak, sadece aşağıdaki 3 gözün hariç olacağını (yani ağlamayacağını) da söylemektedirler. Bunun delili için hadisler de vardır, ancak kesin oldukları şüphelidir. Şimdi bu üç şanslı gözlerin kimlere ait olduklarına bakalım;
1.Grup Göz : Allah korkusundan ağlayan gözdür. Burada birden çok göz kastedilmektedir. Bunlar;
- Özellikle dua sırasında istekte bulunurken, içten ağlayan göz,
- Hataya düşen (ve sonra da af dileyen) ya da düşmemek için korkudan ağlayan ve Allah’a sığınan gözdür.
2.Grup Göz : Allah’ın haram kıldığı şeylere kapalı olan gözdür. Burada birden çok göz kastedilmektedir. Bunlar;
- Dünyadan tamamen elini-eteğini çeken gözdür. (Bu tür inzivalar makbul kabul edilmemiştir. Çünkü “Müslüman/insan” toplumsaldır ve yaşantısı ile herkese örnek olmak zorundadır.)
- Dünyanın cazip nimetlerini dikkate almayan ve çok değer vermeyen gözdür.
3.Grup Göz : Allah yolunda uyanık olan gözdür. Burada da birden çok göz kastedilmektedir. Bunlar;
- Vatan, din ve kutsal görevler ve değerler uğruna nöbet tutan gözdür.
- Fayda ve değer üretmek için okuyan, çalışan ve çabalayıp az uyuyan gözdür. (Daha çok âlimler, mucitler, başarılı devlet idarecileri, girişimciler ve hatta bu bilinçteki öğrencilerdir.)
“Yüce Allah(c.c.) Müslümanları, çok düşünen ve ölçülü olan kullarından eylesin…Amin!”
Gören Göz – 63/2: İmam Şafii Hazretleri
İmam Şafii Kimdir? Dört Hak mezhepten biri olan ‘Şafii Mezhebi’nin kurucusudur. Asıl adı, Muhammed bin İdris’tir. Dedesinin dedesi Şafi, Kureyş kabilesinden ve eshab-ı kiramdan olduğu için, ‘Şafii’ adıyla meşhur olmuştur. Şafii’in dedesinin dedesi de Haşim bin Abdi Menaf’dır. İmam Şafii, Milâdi 767 senesinde Gazze’de doğmuş ve Milâdi 820’de Mısır’da vefat etmiştir.
İmam Şafii Hazretleri, yedi yaşına gelince Kur’an-ı Kerimi ezberledi. İlim, zühd (dünyaya rağbet etmeme), marifet (irfan, bilgi), zekâ, hafıza ve nesep (soy, nesil, silsile) bakımlarından zamanındaki âlimlerin en üstünü idi. On üç yaşında iken, Harem-i Şerif’de “Bana istediğinizi sorunuz” derdi. On beş yaşında iken fetva verirdi. Zamanının en büyük âlimi olan ve yüz binlerce hadis-i şerifi ezbere bilen imam Ahmed bin Hanbel, ondan ders almaya gelirdi. Çok kimse İmam Hanbel’e, “Böyle büyük bir âlim iken, karşısında nasıl oturuyorsun?” dediklerinde, “Bizim ezberlediklerimizin manalarını o biliyor. Eğer onu görmeseydim, ilmin kapısında kalacaktım. O, dünyayı aydınlatan bir güneştir, ruhlara gıdadır” derdi. Bir kere de, “Fıkıh kapısı kapanmıştı. Allahu Teâlâ, bu kapıyı, kullarına imam Şafii ile tekrar açtı” dedi. Bir kere de, “İslâmiyet’e, şimdi Şafii’den daha çok hizmet eden birini bilmiyorum” dedi. İmam Hanbel yine buyurdu ki: (Allahu Teâlâ her yüz yılda bir âlim yaratır, benim dinimi, herkese onun ile öğretir!) hadis-i şerifinde bildirilen âlimin, İmam Şafii olduğu söylenir. Bir başka hadis-i şerifte (Kureyş’i kötülemeyiniz. Zira Kureyşli bir âlim, yeryüzünü ilimle doldurur!) buyruldu. İslâm âlimleri, “bu hadis-i şerif, İmam Şafii’nin geleceğini bildirmiştir” demişlerdir. İmam Şafii Hazretleri şöyle tavsiyeler vermektedir;
- Kim, Kur’an’ı öğrenirse (Allah katında) kıymeti (yani cennet derecesi) büyür.
- Kim, fıkıh (İslâm hukuku) öğrenirse, kadri yücelir. (Allah katında ve hem de dünyada, makamı yüksek olur.)
- Kim, hadis öğrenirse hücceti (uygulamalarında veya iddialarında ortaya koyacağı belgeleri) kuvvetli olur.
- Kim, hesap (daha çok matematik ve fen bilgileri) öğrenirse fikri berraklaşır. (Yapacağının en iyisini yapar.)
- Kim, garip (bilinmeyen ya da az bilinen) şeyleri öğrenirse yumuşak tabiatlı olur. (Allah’ın büyüklüğünü görür ve hiç şüphesiz mütevazı olur.)
- Kim, nefsini azizleştirirse (yani nefsinin aşırı isteklerini dizginlerse), ilmi (öğrendikleri veya kazandıkları) ona fayda verir. (ve cennetini de hak eder.)
Konuyla ilgili iki hadis;
“Allah bir kula murat (ilmini artırmak için hidayet) verdiği zaman, onun zihnine ilmi doldurur (önünü ve ufkunu açar).”
“Cehaletten (cahil olmaktan ya da cahil kalmaktan) daha sıkıntılı (zorlu) bir fakirlik yoktur!”
“Yüce Allah’ım Müslümanları, “Nuh, «Ya Rabbi!» dedi: «Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığım bir meselede Sen’den istekte bulunmaktan Sana sığınırım. Ne olur, eğer beni bağışlamaz ve bana rahmetinle kuşatmazsan, ben kaybedip gitmişlerden olurum».” diyen kullarından eyle… Amin!” (Hûd Suresi, 47.Ayet)
Gören Göz – 63/3: Cüneyd-i Bağdadi Kimdir?
Bu mübarek âlimin hayatını anlatmak yerine, aşağıdaki özellikleri ile tanıtmayı çok uygun gördüm ve okuyunca sizleri de etkileyeceğini düşündüm. Allah bu güzel bilgileri derleyen ve etkili şekilde bizlere ulaştıran âlimlere hidayet eylesin, mekânları cennetlerin üst kademeleri olsun inşallah!
Cüneyd, 7-8 yaşlarındaydı, bir gün babasını ağlarken gördü;
- Neler oluyor baba? dedi. Babası;
- Dayına (Sırriyi Sekâti Hazretleri) zekât için bir kaç gümüş yolladım, almadı. Yoksa ben ömrümü Allah’ın beğenmediği (haram) şeyleri kazanmak için mi geçiriyorum?
- Müsaade edersen bir de ben deneyeyim, der Cüneyd
- Alacağını zannetmem ama sen bilirsin, der babası
Nurlu çocuk dayısına gider ve gümüşleri uzatır. Büyük veli hem gülümser, hem elini çeker;
- Hayır, Cüneyd alamam!
-Adl (merhamet) edip babama emreden ve ihsan edip seni serbest bırakan Allah (Celle Celalühu Hazretleri’nin hatırı) için al! der.
Sırriyi Sekâti, bu sözlerin karşısında şaşırır kalır. İnsanı derinden etkileyen ve çok anlamlı bu cümle karşısında, büyük veli kollarını açar;
- Hem gümüşleri kabul ettim, hem de seni, der.
Dayısı Sırriyi Sekati Hazretleri bu cevheri (Cüneyd-i Bağdadi’yi) çok severdi. Çünkü O, en karmaşık meseleleri bile berrak bir şekilde ifade ederdi. Dayısı onu yanından ayırmaz olur hatta birlikte hacca giderler. Bir ara Hicaz âlimlerinin oturduğu bir meclise katılırlar. Mevzu (konu), ‘şükür’dür. 400 âlim, şükrü en veciz şekilde tarife çalışır. Tam dağılacaklardır ki içlerinden biri “durun hele, küçük beye sormadık!” der. Cüneyd, “Şükür, Allahü Teâlâ’nın ihsan ettiği nimetlerle ona isyan etmemektir” der. Bu, o ana kadar yapılan tariflerin en anlamlısıdır. Edipler (Âlimler) parmak ısırır, ona hayran olurlar ve çok değer verirler. Cüneyd, ibadetten tarifsiz bir lezzet alır ve geceleri fazla uyumaz. Bir yandan Sırriyi Sekâti’nin sohbetleriyle hâllere ve sırlara kavuşurken, diğer yandan İmam Şafii’nin talebelerinden fıkıh ve hadis öğrenir. Ancak muhteşem ilmine rağmen kürsüye çıkmaz. Ta ki rüyasında Resulullah Efendimizi (Sallallahü aleyhi ve sellem) görünceye kadar. Sevgili peygamberimizin ona, “Ey Cüneyd, insanlara nasihât et! Zira sözlerin ferahlık vericidir. Allah-ü Teâlâ seni insanların kurtuluşuna vesile kıldı!” dediği rivayet edilir. İşte o günden sonra vaaza başlar ve Cüneyd’in adı, Cüneyd-i Bağdadi olur.
Ona göre ‘kâlbe gelen düşünceler’ dört türlüdür;
1. Doğrudan Cenâb-ı Hak’tan gelen ve kulu uyaran düşünceler
2. Kâlpteki melekten gelen ve kulu (Müslümanı) sağduyuya yönelten düşünceler
3. Kâlpteki nefisten (yerleşik şeytandan) gelen ve sahibini günâh olan şeylere sevk eden (azdıran) düşünceler
4. En büyük şeytandan gelen ve sahibini öfkeye ve büyük günâh işlemeye yönelten düşünceler
Yukarıdaki düşüncelerde yer alan ‘kâlbimizdeki şeytan’ ile doğrudan ilgili ayetler, aşağıda (çözümlü olarak) verilmiştir;
“Şeytan (içerisine yerleştiği ruhun kişiliği için, mizanda) der ki: “Ey Rabbimiz! Onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklık içinde idi. Allah, şöyle der: «Benim huzurumda çekişmeyin. Çünkü ben bu (konudaki) uyarıyı size önceden yaptım», «Benim katımda söz değiştirilmez ve ben kullara zulmedici değilim».” (Kaf Suresi, 27, 28. ve 29.Ayetler)
Çözümü: “(Doğuştan) kâlbe yerleşen (ve Allah’ın huzurunda [miznada] kendi hesabını da veren) şeytan der ki: «Ey Rabbimiz! Bu ruhu ben azdırmadım, fakat kendisi (zaten) büyük hatalar ve günâhlar içerisinde idi» (günâh işlemeye meyilliydi) Allah (da), şöyle der: «Benim huzurumda şikâyetçi olmayın. Çünkü Ben dosdoğru yol üzeri olanları ve uyarıları, size önceden yaptım», «Benim katımda hiçbir söz (ve yazı/yazgı) değiştirilmez. Ben kullara (hem cinlere ve hem de insanlara adaletle davranıcıyım ve asla) zulmedici değilim».”
Destekleyici bir hadis;
“Muhakkak şeytan, kanın (bedende) dolaştığı gibi, insanın damarlarında dolaşır! (ve inananları azdırmak için, ömür boyu fitne verir!).”
“Ey yüce Allah’ım! Beni bağışla, günâhlarımı affet. Kâlbimdeki öfkeyi gider. Beni şeytanın (her türlü) fitnesinden koru, Sen’in her şeye gücün yeter…Amin!”
(NOT: Altmışüçüncü bölümün sonu…)