Sedat SADİOĞLU'nun 4 Temmuz 2024 tarihli yazısı: Allah’ın Kulları

Gören Göz – 74/1: Hoca Ahmet Yesevi Kimdir?

Aşağıda, dünyaca ünlü Türk Tasavvufçusu (Mutasavvıfı) Ahmet Yesevi’nin, kısaca hayatı, yaşam felsefesi, Türk-İslâm dünyasına olan katkıları ve etkileri verilmiştir.

Hoca Ahmet Yesevi, ya da Orta Asya’da bilinen adıyla ‘Ata Yesevi’ (1093-1166), Türk mutasavvıfı ve şairidir. Tarihte bilinen ilk büyük Türk mutasavvıfı unvanını taşır. Tam adı, Ahmed bin İbrahim bin İlyas Yesevi’dir. Yesevîlik adı verilen tasavvufî akımının mimarı olan Yesevi, “Hazret-i Türkistan” namıyla da ünlenmiştir. Hoca (Hâce) Ahmed Yesevi, mürşidi Hoca Yusuf el Hemedânî gibi Hanefî bir âlimdir. Ortaya koyduğu öğreti yöntemleriyle Sünnî-Nakşibendî ile Alevî-Bektaşi Tarikatı’nı da derinden etkilemiştir.

Karahanlı Devleti’nin hüküm sürdüğü yıllarda (840–1212),  Orta Asya’nın iktisadi, sosyal, siyasi ve medeni hayatında önemli bir yer tutan, Türkistan şehrinde doğmuştur. Türkistan, Hazret-i Türkistan veya Yesi şehri, Kazakistan’ın güney kesiminde Seyhun nehrine yakın bir kenttir. (Not: Yesi, Türkistan şehrinin eski adıdır.) Burada Arslan Baba’nın himayesine girer. Menkıbeye göre Arslan Baba’nın Yesi’ye gelerek Ahmed Yesevi ile buluşması ve Peygamber’in (s.a.v.) kendisine teslim ettiği emanetleri vermesi, eğitimi ile ilgilenerek onu irşad etmesi (doğru yolu göstermesi), İslâm Peygamberinin manevi bir işaretine dayanmaktadır.

İslâm’ın değerlerini Türk kültürünün değerleri ile kaynaştıran Yesevi, özellikle bozkırlarda yaşayan Türk boylarının İslâmiyet’i benimsemesini kolaylaştırmıştır. İslâm’ı tanımalarına ve benimsemelerine karşın, var olan değerlerinden kopmayan bu topluluklar için, kentli din bilginlerinin sunduğu kuralcı İslâmiyet'ten çok, dervişlerin sunduğu, dine esnek yaklaşan ve eski inançları dışlamayan bir İslâm anlayışı, göçebe Oğuzlara daha yakın gelmiştir. Böylece “şaman” geleneklerinin bir kısmı az yada çok değişikliklere uğrasa da varlığını sürdürme imkânı bulmuştur. Geleneğe göre, toplumsal yaşamın her alanında olduğu gibi, dinsel törenlerde de kadın-erkek birliktedir. Kazakistan’da “Yesevi Zikri” adı verilen törenlerde, geleneğin İslâmi değerlerle kaynaştırılarak bu gün bile sürdürüldüğü görülebilir.

Ahmet Yesevi, öğretisini (özetle) “Dört Kapı” olarak bilinen şu ilkeler üzerine kurmuştur: Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat’tir. Dört Kapı, İslâmiyet’ten önceki Türk inançlardan kaynaklanmıştır. Şamanlıkta ‘Doğu, Batı, Kuzey ve Güney’ yönleri, kutsal kabul edilen dört yöndür (kapıdır). Yönler de dört renktir; ‘Mavi, Beyaz, Siyah ve Kızıl’dır. Ayrıca yönler, dört kutsal varlıkla simgeleştirilmiştir; ‘Ağaç, Demir, Su ve Ateş’tir. Şaman inancına göre evrenin ve insanın özünü oluşturanlar ise: ‘Adalet, Kudret, Akıl ve Uyum’dur.

Dört Kapı ilkesi, Hacı Bektaş Veli’nin öğretisine de temel oluşturur. Hacı Bektaş Veli, her bir kapıya onar makam ekler ve “Dört Kapı, Kırk Makam” olarak adlandırılan ilkeler bütününü oluşturur. Ahmet Yesevi’nin meşhur Divan’ındaki ‘hikmet’lerin sayısı ise 4.400 kadardır. En bilinen deyişi ise;

“Toprak ol, âlem sana basıp geçsin” dir.

Hoca Yesevi hazretleri, bu bilinen deyişini, esasen âlimlere hitaben vermiş olmakla beraber, (akıl sahibi olan) bizlerin de çıkartmamız gereken mesajlar ve dersler vardır. Şimdi, yukarıdaki, bu deyişin çözümünü yeniden yazalım;

“Alçal gönüllü ol ve kalıcı (ve iyi) işler yap ki, insanlar üzerinde etkin osun ve ancak o insanlar seni yüceltecektir.”

Hoca Yesevi hazretlerinin “Toprak ol!” ifadesindeki toprağın, insanın yaradılış ham maddesi olması itibariyle, “Sen Allah’ın çamurdan yarattığı aciz bir kulsun, haddini bil!” anlamı da vardır. Zaten buradan yola çıkarak, “alçak gönüllülüğe” kadar giden bir anlayışa, ancak bu şekilde varılabilir.”  

Huzeyfe’den (r.a.) aktarılan bir başka (anlamlı) hadis de şöyledir; “Evinin, yer yaygısı ol!”  (Bu hadisteki bir diğer güzel ve gizli anlam ise, ‘misafirin için pervane ol!’ karşılığıdır.)

“Yüce Allah(c.c.) Müslümanları, her durumda, her şartta ve her yerde alçak gönüllü olan kullarından eylesin…Amin!”

Gören Göz – 74/2: Allah’ın Kulu

Aşağıda Allah’a kul olmanın anlamı üzerine bir şiirimi sunmak istiyorum;

KUL

Bilirim, kulunu sever Allah 

Eza da verir, ceza da

Sefa da verir, cefa da

Bilirim, kulunu seçer Allah 

Karşılıksız veren nefesleri

İlim yayan nefesleri

Bilirim, kulunu duyar Allah 

Yapılan içten bir duayı

Hastanın istediği şifayı

Bilirim, kulunu över Allah 

Kâh ruhundan üflediği için

Kâh melekten üstün olduğu için

Bilirim, kulunu kollar Allah 

Kimini cehenneminden alır

Kimini doğrudan cennetine koyar

Kimini ise Arş-ı Âlâ’ya….  Sedat Sadioğlu

Gören Göz – 74/3: Ahir Zamanda Beş Şey!

İmam Gazali’nin(k.s.), “İlâhi Nizam” adlı kitabının 1.cildinden alınan bir hadiste, Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki;

“Ümmetimin üzerine öyle bir zaman gelir ki beş şeyi severler, (ve) beş şeyi unuturlar;

1-    Dünyayı severler, ahireti unuturlar.

2-    Malı-mülkü severler, sonunda hesap vereceklerini unuturlar.

3-    Halkı severler, Hakk’ı (Allah’ı) unuturlar.

4-    Günâhı işlerler, kötü huylarını iyi huya çevirmeyi ve tövbeyi unuturlar.

5-    Saraylarda, köşklerde yaşamayı severler, kabri unuturlar.”

Çözümü:

1-    Ölmeyeceklermiş gibi dünya nimetleri için (amansızca) yaşarlar. (Öbür dünyadaki hesabı unuturlar.)

2-    Lüksü ve aşırı harcamayı severler. (Zekât, sadaka ve fitre vermeyi unuturlar.)

3-    İnsan merkezli yaşarlar ve hatta (neredeyse) insanlara taparlar. (Allah’ın büyüklüğünü ve Allah sevgisini unuturlar.)

4-    Günâh işlemekten korkmazlar. (Tövbe etmezler, üstelik hatalara devam ederler.)

5-    Villalarda, köşklerde yaşasalar da yalnızdırlar, çünkü sadece kendilerini severler. (Güçlü olduklarını düşünürler, ölümü düşünmezler.)

Bu hadisi okuyanlar, yerinde mesajlar içerdiğini ve günümüz Müslümanlarının olası tehlikelerine iyi işaret ettiğini ve pek çok İslâmi bilgiyi özetlediğini fark edebilirler. Şimdi konuyla ilgili aşağıdaki ayeti vermek istiyorum;

 “(Ey Resulüm!) Sakın! Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı (kabir gecesinde, cehennemin azabıyla tanıştıracağı ve cehennem azabını tattıracağı kaçınılmaz olan) bir güne erteliyor.” (İbrahim Suresi, 42.Ayet)

Yüce Allah(c.c.) Müslümanları, yukarıda sayılan beş gerçeğin ve beş tehlikenin bilincinde olan kullarından eylesin…Amin !”

(NOT: Yetmişdördüncü bölümün sonu…)