Mert Can DUMAN'ın 25 Ekim 2023 tarihli yazısı: Büyüme Her Şeyi Halleder mi?

Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim. Hayır, halletmez. Nicelik yerine niteliği önemsemediğimiz her yeni günde, hayatın her alanında biraz daha geriye düşüyoruz. Tabii ki amacımız, hayat dersi işlemek değil bu satırlarda. Her zaman olduğu gibi ekonomik meselelere farklı bir pencere açmaya çalışacağız. Maksadımızı ifade ettiysek gelin şimdi meramımızı anlatmaya çalışalım.

2002 yılında 36 milyar dolar seviyesinde olan ihracatımız 2022 yılını 254 milyar dolar ile kapatırken yıllıklandırılmış olarak 2023 yılı Ocak ayında 256 milyar dolar seviyesiyle Cumhuriyet tarihinin en yüksek değerine ulaşmıştı. Takip eden dönemde özellikle ihracatımızın yaklaşık yarısını gerçekleştirdiğimiz Avrupa Birliği ülkelerinde yaşanan talep yavaşlaması sebebiyle ihracatımızdaki ivme kaybı, istatistiklere de yansıdı. Ticaret Bakanlığının güncel verilerine göre yıllıklandırılmış ihracat yalnızca %0,4’lük bir artışla 253,5 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Her ne kadar son zamanlardaki ivme kaybının altını çizsek de buraya kadar her şey aslında o kadar da olumsuz bir tablo çizmiyor. Ancak ihracat sepetimizin “yükte ağır, pahada hafif” yapısını bir türlü kırabilmiş değiliz. İhracatın değerini incelerken 2002 yılına gitmiştik, gelin şimdi daha eskilere gidelim. Türkiye ile Avrupa Birliği arasında imzalanan ve günümüzde genişlemesine yönelik haklı önerilerimizin üzerindeki müzakereler devam ederken aradan geçen yaklaşık 28 yıllık dönemde dış ticaretimizin ve üretimimizin kompozisyonuna önemli katkıları bulunan Gümrük Birliği Anlaşması’nın imzalandığı 1996 yılına gidelim. Hiç şüphesiz farklı ölçü birimlerindeki ihracat kalemlerimizin ağırlık bazında değerlendirildiği kilogram başına ihracat hesaplamamızda 1996 yılında 92 cent olan nitelik göstergemiz zaman içerisinde en az 68 cent, en fazla ise 1,6 dolar olmak üzere dar bir bandın içerisinde gidip gelmiş. 2022 yılını tamamladığımızda ise değer bazında rekor kıran ihracatımız nitelik bazında ise 1,44 dolar ile rakiplerimizden ve arzu ettiğimiz seviyeden çok uzak bir yerde konumlanmış.

Birim başına ihracat değerimizdeki ataletin bir benzerini ihracatımızın teknolojik yoğunluğunda da görüyoruz. Hikâyenin başlangıcında 2000’li yılların başında %60’ın üzerindeki düşük ve orta düşük teknolojili ürünlerin toplam imalat sanayisi ihracatımız içerisindeki payını önemli ölçüde düşürmeyi başarmış olsak da bu geçiş orta yüksek teknoloji ile sınırlı kaldı ve yüksek teknoloji ürün ihracatının payını %3 bandının üzerine taşıyamadık.

Niceliğin niteliğe yetmediği durumu bir de büyüme performansımızda görüyoruz. Salgın sürecinde Çin ile birlikte büyümeyi başaran yegâne ülke olan Türkiye, salgın sonrasındaki “patlama” (boost) etkisiyle en hızlı büyüyen ülkeler arasında yer aldı. 2002’den bu yana ortalama %5,5 büyüyen Türkiye ekonomisi; yeni iş kollarının ortaya çıkartılması, küresel konjonktüre uyumlu beşeri sermayenin daha nitelikli hâle gelmesi, katma değerli ürünlerin üretimine yoğunlaşılması gibi alanlarda ise aynı olumlu performansı göstermekten biraz uzak kaldı.

Geçtiğimiz haftaki buluşmamızın başlığını hatırlayalım: Küresel Ajanda Karmakarışık. Gerçekten de savaşın, iklim krizinin, insanın temel haklarına erişimine kısıtların olduğu bir dünyada yapılacak bir dolu işin arasında, Cumhuriyet’imizin 100. yaşını kutlarken önümüzdeki döneme daha güçlü girmek de olmalı. Köklü bir medeniyetin sonrasında kutlu bir istiklal mücadelesinin tacı olan Cumhuriyet’imiz henüz 100 yaşında. Kutlu olsun.

Güzel ve sağlıklı bir hafta geçirmeniz ümidiyle…