Sedat SADİOĞLU'nun 16 Kasım 2023 tarihli yazısı: Dünya ile İlgili -1-
Gören Göz – 42/1: Kulun Aşırıya Gitmesi
Televizyonlarda en çok ilgi çeken diziler, zengin veya sonradan zengin olan insanlar arasında geçen konular üzerine kurguludur. İzleyici kitlesi de oldukça fazladır. Kimisi yasak aşk, kimisi hırs, kimisi zengin olmak, kimisi de çocuklarına daha çok mal-mülk bırakmak üzere yazılmıştır. Diziler çok uzatıldıklarından, çoğu zaman konular da anlaşılamamaktadır. Çünkü mesajları, (zaten) bu insanların karmaşık yaşantılarıdır ve ilgiyi çeken de budur. Dizilerde her zenginin saklayacağı bir uygunsuz durumu olduğu için, kimse kimsenin iç (asıl) yüzüyle uğraşmamaktadır. Bu yüzden diziler aylarca, hatta yıllarca sürer. Bunda, reklam gelirlerinin de etkisi vardır. Dizi ne kadar izlenirse hem reyting yapar, hem de (sürdürülmesi açısından) geliri artar. Kerim kitabımız bize, hiç de tesadüf olmayan bu gelişmeleri, aşağıdaki ayetleriyle bildirmiştir;
“Hayır! (Rabbinin sunduğu bunca nimetlerine rağmen) İnsan azar. (Çünkü) Kendini (ihtiyaçtan kurtulmuş ve) zengin gördüğü için (de azar).” (Alâk Suresi, 6.ve 7.Ayetler)
“De ki: "Ey haddi aşarak nefislerine karşı (sevaplarını) israf etmiş olan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günâhları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir." (Zümer Suresi, 53.Ayet)
“Yüce Allah (c.c.) Müslümanları, zengin ise zenginliğe rağmen, sonradan zengin olduysa (ihtiyaçtan kurtulsa bile) azmayan, her zaman şükreden ve (varlığından ise) isteyerek veren kullarından eylesin… Amin!”
Gören Göz – 42/2: Dünya Mutluluğu
Kişisel gelişim uzmanı bir yazarımız, “vücut yediklerimizle, kâlp ise sevgiyle beslenir” der. Yazarın tespiti doğrudur, şu geçici dünyada mutlu olmanın, maddi ve manevi pek çok yolu vardır. Ancak neredeyse tüm yollar maddi kaynağa dayanıyor ki; buna insan da (çocuk, eş, sevgili, arkadaş, anne-baba gibi) dâhildir. Mal, mülk, servet, makam ve alışkanlık yapan zararlı madde ve alışkanlıkların hepsi de, sözüm ona maddi mutluluğa örnektir.
Yukarıdaki mutluluk yollarının tamamı geçici, azdırıcı ve hatalarla (tuzaklarla) dolu olduğu için, mutsuzluk her zaman vardır. Oysa gerçek ve kalıcı mutluluk için kalbimizin, “İlâhi (manevi) sevgi” ile de beslenmesi gerekir. Aslında bunu hepimiz bilir ve kabul ederiz. Ancak, bir namazı bile huşu ile ve tam lâyığı ile eda edemeyiz. Çünkü aklımız kendimizle, diğer dünyevi kişi, olay veya durumlarla meşguldür. Zamanın âlimleri, bu etkilerden kurtulmak için kendilerini çok şeyden mahrum bırakarak (inzivaya çekilerek) terbiye etmeye çalışmışlardır. Ancak buna rağmen başarıya ulaşan âlim sayısı çok azdır. Elbette bizler, din âlimleri gibi yaşayamayız ancak, sıradan insanlar olarak, mutlu olmanın çok çeşitleri ve yolları olduğunu unutmamalıyız. Örneğin ilâhi sevgi, dünya düşkünlüğüne gem vurabilir, azaltabilir ya da maddeyi daha az önemli kılabilir. İnsan vererek ve paylaşarak da mutlu olabilir. Vererek mutlu olamayan bir Mümin için, (kabul edelim ki) çok şey kaybedilmiş demektir.
Yere atılmış kırık bir cam parçasını (hele bir de tehlike arz ediyorsa), yerden alıp uygun bir yere atan bir Müslüman, “belki de olası bir tehlikeyi engelledim!” diyerek, bundan mutlu olmalıdır. Yerdeki (yoldaki) bir tehlikeyi engelleyip, insanlara iyilik yapan bir Müslümanın, belki de kat kat sevap kazandığı mükemmel bir dine sahibiz. Aşağıda ilgili iki ayet verilmiştir:
“İşte bütün bu hükümler, Allah’ın koyduğu hükümler ve çizdiği sınırlardır. Kim Allah’a ve Peygamberine itâat ederse Allah (da) onu altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Onlar, orada ebedî olarak kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş (ve sonsuz mutluluk) budur.” (Nisa Suresi,13.Ayet)
“İnsanlardan kimi de Allah’tan başka şeyleri O’na eş tutuyorlar da onları, Allah’ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir. O (kendi nefislerine) zulmedenler, azabı görecekleri zaman bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının gerçekten çok şiddetli bulunduğunu keşke anlasalardı!” (Bakara Suresi, 165.Ayet)
Gören Göz – 42/3: Boşta Olmak-1
Bu başlığı çok farklı biçimlerde düşünebiliriz. İşsiz olmak, işini bitirip boş ve gereksiz işler yapmak, faydasız işlerle uğraşmak, boş-boş oturmak, çok uyumak, tüm vaktini müzik dinlemekle geçirmek, çok televizyon izlemek, meyhanede, kahvelerde, yollarda (sokaklarda) vakit geçirmek, vb. Bu eylemlerin ortak noktası “boş” olmakla beraber, aslında “faydasız” olmaktır. Yüce Yaradan bizleri “akıl” denen mucizeyle donattıktan ve beynimizi, gerekli ve faydalı bilgiler depoladıktan sonra dünyaya yollamıştır. Bu, Hz. Âdem zamanı dahil, şu anda doğan bir insan için de geçerlidir. Üstelik insanoğlu, bunun böyle olduğunu da, “evrim teorisi”ni araştırırken keşfetmiştir. İnsanoğlu, yaşamın bütün evrelerinde hep araştırmış, bilgisini ve birikimini artırmıştır. Yani, yaklaşık 20.000 yıllık insanlık tarihini dikkate aldığımızda devirler açıp, devirler kapatmıştır. Teknolojinin gelişmesiyle ve özellikle son 100 yıl içerisinde çok fazla ileriye gitmiştir. İnsanlık, her yıl, her ay, her hafta, her gün ve hatta her saat şaşırtıcı şekilde ileriye gitmektedir. İnsanlar, bu gelişmeleri görmek ve takip etmekte zorlanır duruma gelmiştir. Ancak, ne yazık ki, bu gelişmeleri hep “Batı ülkeleri” yapmakta ve ilkleri de hep onlar yaşamaktadır. Müslüman âlemi ise, seyretmektedir. Sadece okumanın bile, insanın ufkunu açtığı bilindiği halde, kitap okuyan insan sayımız azdır. Bunu, basılan ve satılan kitap tirajlarından biliyoruz. Ortalama 5-10 bin adet kitap satışının (tirajının) çok önemli sayıldığı ülkemizde, milyonlar satan Batı’nın tirajlarını ve alışkanlıklarını nasıl yakalayabiliriz!
Üstelik boş kalan zamanlarında, bir hobisi (merakı/ilgisi/uğraşı) olmayan, “hobi”nin ne olduğunu bile bilmeyen insanlara, faydalı bir uğraşı (alışkanlığı) nasıl kazandırabiliriz! Hatta “koca adamın yaptığına bak, hobi midir nedir!” diyen ve alay konusu yapan insanlarımız bile vardır. Aşağıda, konuyla ilgili muazzam bir ayet;
“Din ve dünya ile ilgili işlerinin, ibadetlerinin birini bitirdiğin zaman,(boş kalma ki;) hemen ötekine başla! Çünkü boşluğu, çok çabuk şeytan doldurur.” (İnşirah Suresi, 7.Ayet)
İnsanlar arasındaki tek fark, sahip oldukları zaman değildir. Çünkü herkesin 24 saati vardır. Fark, bu zamanın nasıl kullanıldığındadır. Zaman, biriktirilemez, geri döndürülemez ve ödünç alınıp verilemez. Her ne kadar zaman soyut bir kavram olsa da, hayat akışımızda yaptıklarımız tarafından ölçülebilir. Zaman (aslında), her anını etkili değerlendirip, en iyi faydayı sağlamaya çalışmamız gereken bir nimettir.
Gören Göz – 42/4: Boşta Olmak-2
Malayani Nedir? Malayani kelime itibariyle, “boş, yararsız, saçma” anlamlarına gelmektedir. Bu sıfat ayrıca (bağlantılı olarak) iş, düşünce ve sözleri de kapsar. İyi Müslüman olup ahireti kazanmak için, dikkat edeceğimiz ve terk etmemiz gereken bir konu olduğu için, bu bölümde açıklanmış ve bu açıklamayı pekiştirmek için, aşağıdaki sahih hadis verilmiştir;
“Doğrudan kendisini ilgilendirmeyen şeylerle meşgul olmayı terk etmek, kişinin iyi Müslüman olduğunu gösterir.”
Dikkat edilirse, hadiste (özellikle) “meşgul olmak” ifadesi kullanılıyor. Bu da, kişiyi doğrudan ilgilendirmeyen iş ya da eylemlerdir. Yine buradaki hassas bir konu, bir Müslümanın doğrudan kendisini ilgilendirmese de, meşguliyet edinmesinin önünü tıkaması yanlış algısıdır. Çünkü amaç, zamanı iyi değerlendirmektir. Hobi (merak) türü uğraşlar, insanların boş zamanlarını faydaya çeviren uğraşlardır. Bu sayede bilgi ve tecrübe kazanan, boşa geçen zamanlarını değerlendiren, sergi açan ve hatta para kazanan insanlar vardır. Ayrıca bu tür hobilerin, toplum içerisine katılma ile (sosyalleşme), özellikle psikolojik ve sosyolojik terapi faydaları da görülmektedir. Hadis’te verilen mesaj, boş zamanların faydasız işlerle doldurulup, (bize zararı olmasa da) hem kendimizi geliştirecek işlerden uzak kalınması, hem de yakınlarımızın ihmal edilmesi tehlikesidir. Bugünün Müslüman toplumlarının ve özellikle de ülkemiz insanlarının (boş ve faydasız) zaman geçirme durumlarını bir hatırlayalım;
*Aklı başında pek çok Müslüman, lokallerde/kahvehanelerde boş/faydasız işlerle zaman harcamaktadır.
*Televizyon karşısında oldukça uzun zaman harcarız ve hareketsiz kalırız. Bizlere fazla bir şey kazandırmayan TV dizileri, spor yayınları, açık oturumlar, eğlence türü pek çok programla zamanımızı (adeta) öldürürüz. (ABD’den sonra, TV başında en çok zaman öldüren ikinci ülke olma rekoruna sahibiz.)
*Son zamanlarda bilgisayarlarda, internet bağlantılı cep telefonlarında veya tabletlerde, uzun süre müzik dinleyen, film izleyen veya oyunlar oynayanların sayısı çok artmıştır. İşin en ilginç yanı ise, bu alışkanlıklarımızı, yolda yürürken ve hatta iş yerlerinde de sürdürmemizdir. Mesai sırasındaki vaktini, bilgisayarda oyun oynayarak ya da gereksiz sitelerde harcayan insan sayısı az değildir. Bir de bu insanların, arada sigara, çay gibi bahaneleri ve geçen boş sürelerini de hesaba katarsak, “zamanın verimsizliği” konusunda bir fikrimiz olur.
*Her gün veya hafta sonu evlerini ihmâl edip nafakalarını; at yarışı, kumar, şans oyunları, vb. ile harcayan insanlara rastlarız. Bu faaliyetlerini “stres atma” olarak kabul ederler ve hiç vazgeçmezler. Aslında bunlar birer bağımlılıktır. Unutulan bir gerçek de şudur; “gerçek Müslüman (asla) stres gidermek için bu yollara başvurmaz!”
*Yapıldığında uzun zaman alan avcılık, balıkçılık ve kampçılık faaliyetleri vardır. Üstelik bu faaliyetler, çoğunlukla ailece değil, belirli arkadaş gruplarıyla ya da tek başına yapılır. Ülkemizde kampçılık alanları hem sınırlıdır hem de henüz yaygınlaşmamış durumdadır. Avcılığı ve balıkçılığı ise, “et için yapıyorum!”, “doğayla iç içe oluyorum!”, “bol oksijen alıyorum!” veya “spor için yapıyorum!” diyenlerin sayısı azdır.
*Evinin sorumluluklarını, eşini ve çocuklarını ihmâl edip, zamanını arabasına, hayvanlarına, motosikletine, teknesine, vb. aracına harcayan insanlara rastlarız. Üstelik bunlar için çok zaman ve para harcarlar. Bugün, arabasına gereksiz aksesuarlar almak ve onlarla uğraşan pek çok genç insan vardır. (Benzer durum tablet ve cep telefonlarında da yaşanmaktadır.)
*Durumu iyi olduğu halde, evinin içinde hayvan besleyip, onlara çok zaman ayıran ve yüksek paralar harcayan insanlara da rastlarız. Bu uğraş bir engelliye arkadaş olacak ise veya psikolojik bir tedavi gereği ise, ya da bir yaşlıya yoldaş olacak ise kabul edilebilir. Bu durumda bile evcil, zararsız ve zahmetsiz havanlar (kuş, kedi, vb.) tercih edilmelidir.
Yukarıdaki tüm bahaneler ve kaçışlar, ‘bencillik’ kaynaklıdır ve ne yazık ki günümüzde çok yaygındır. Engellenmesi, ortadan kaldırılması zordur ve eleştirisi de yapılmaz. İş, aile ve şehir yaşantısındaki mutsuzlukları, başka ortamlarda aramak gibi hatalara düşülmektedir. Ailece yapılan tüm faaliyetlerin hepsi faydalı olmasa bile, ‘boş zamanı birlikte değerlendirmek’ amacıyla (yapılanları) yararlı faaliyetlerdir. Çünkü bu, aile birliğinin ve aile bağlarının güçlenmesinin bir gereğidir. Paylaşmanın, sevgi ve saygının, ilk eğitiminin ailede temellerinin atıldığını ve sosyalleşmenin de ancak bu şekilde olabileceği bir gerçektir. Ancak bu şekilde boş zamanın, az zararla kapatılabilmesi mümkündür. Bir de, geç evlenme, geç çocuk sahibi olma ve böylece hayatın tadını çıkartma, sağlıklı iken gezip-tozma gibi düşünceler de vardır ki, bu gençler arasında yayılmaya başlamıştır.
“Yüce Allah (c.c.) Biz Müslümanlara, akıl-fikir versin…Amin!”
(NOT: Kırkikinci bölümün sonu…)