Ahmet KÖPRÜLÜ'nün 6 Mayıs 2023 tarihli yazısı: Ekonomi - Ekoloji: Düşman Kardeşler

Yaklaşık 20 yıl önce Dünya’daki ekolojik yıkımla en fazla ilgilenen bilim adamlarından biri olarak gördüğüm Prof.Dr.Barbaros Çetin’in bir konferansta, “Türkiye’de ekolojik tahribat 24 Ocak kararları ile başlamıştır” cümlesini duyduğumda bu cümleye bugünkü kadar duyarlılık gösterememiştim. Ancak 43 yıl geriye gittiğimde bu yıkımın miladı olarak anılan tarihin gerçekten çok doğru düşünülmüş bir tarih olduğu şüphesizdir.

Kapitalist/liberal ekonomilerde “ekolojik yokoluş” çok daha fazla görülmektedir. Özellikle ilk kez kapitalizme geçen ülkelerde tüketim ve kazanç iştahının çok daha şiddetli olduğu Çin ve bazı Asya ülkeleri örneğinde gözlenmiş ve ilk feda edilecekler listesinde doğal kaynaklar/bakir tarım alanları ilk sırayı almıştır.

Türkiye’de de “ekolojik yokoluş” süreci Turgut Özal’la birlikte (24 Ocak 1980 kararlarını 12 Eylül’den sonraki süreçle değerlendiriyorum) başlamıştır ve halen de devam etmektedir.

12 Eylül’cülerin Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevine getirdiği Turgut Özal konvertibiliteyi pratik yaşama hızla yerleştirebileceğini ve Türkiye’nin de iktisadi büyümesine en fazla katkı sağlayabileceğini düşündüğü turizm yatırımları ile özellikle Akdeniz kıyı kesimlerinde hızlı bir “ekolojik yokoluş” süreci başlamıştır. 80’li yıllarda çocukluğumun geçtiği Mersin’de yeşil ile mavinin buluştuğu, Türkiye’nin narenciye deposu tarım alanları hızla yok edilerek yerlerine denize sıfır tatil siteleri, deniz evleri, tatil evi, otel, motel, mokamp yapılmaya başlanmıştır.

Yine Özal’ın Mersin Serbest Bölgesi projesi ile birlikte Mersin Tarsus arasındaki bakir tarım ve SİT alanları da karayolu kenarlarından başlayarak antrepo, tır garajı, fabrika gibi endüstri tesislerine dönüşmeye başlamıştır. Sadece Mersin Serbest Bölgesi için ayrılan 786.000 metrekarelik devasa arazi bile bugün küçük bir ülkenin bütün tarımsal ihtiyacını karşılayabilecek nitelikte olmuştur.

Bugün gıda enflasyonu altında halkımız zorlu bir hayat sürerken; Çukurova’nın bereketli topraklarının önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. 40 yıllık süreçte serbest bölge ile başlayan yok edici süreçte Mersin özelinde Akdeniz bölgesinde taşlık alanlar yerine verimli tarım alanlarına kurulan fabrikalar, beton santralleri, taş ocakları, antrepolar, tır parkları ile yeşil doku ve dolayısıyla ekoloji büyük zarar görmüş, Türkiye’nin dört mevsim ürün alınan Mersin Çukurovası’nın bereketli ve özgün florasının büyük bir bölümü zaman içinde yok olmuştur.

80’li yıllarda Akdeniz sahillerinin yok olmasıyla başlayan “ekolojik yokoluş” Carettacaretta üreme alanları ve habitatlarının da yok olmasına neden olmuştur.

2 bin’li yıllardan bugünlere “ekolojik bütünlük” iyice bozulmuş ve merkezi ve yerel yönetimlerin duyarsızlığı sonrasında Çukurova’da “iki apartman arası limon bahçesi” ya da “ortasından yol geçen portakal bahçeleri” süreci başlamıştır.  

43 yıl önce sadece 1000 nüfuslu bir kasaba olan Mersin’in Mezitli kasabası bugün 223 bin nüfuslu bir metropol haline gelmiştir. Kıpkırmızı topraklarında yılda 3-4 kez ürün alınan Mezitli’nin kıyı kesimlerinde bugün sadece bugün en fazla 1 ay tatil yapılan tatil siteleri yükselmiştir. Az sayıda kalan üretici ise tarım alanlarını Toros dağlarına taşımıştır. Bugün kar yağışı alan yerlerde narenciye yetiştirilmeye çalışılmaktadır.

2 bin’li yıllardan itibaren ise politika koyucu iradenin enerji ve maden projelerine birinci derecede önem atfetmesi ekolojik yokoluş sürecini devam ettirmiştir. En öncelikli projeleri kent ormanı kurmak olan merkezi ve yerel yöneticiler ise daha çok isimlerini öne çıkartacak popülist projelere yönelmişlerdir. 2 bin’li yıllarda ekoloji adına yüz güldüren sonuçlar ise hızlı tren, metro projeleri, duble yollar ve tüneller ile karbon salınımının bir nebze de olsa azalmasına katkılar sağlayan projeler olmuştur.  

24 Ocak Kararları’nın “bir dizi ekonomik istikrar tedbirleri”nden ibaret olmadığı, ekonomik büyüme odaklı politikaların ekolojinin, habitatların doğal yaşam formları ile kültürel mirasları da yok edebileceği Türkiye örneğinde ortaya çıkmıştır.