Sedat SADİOĞLU'nun 08 Haziran 2023 tarihli yazısı
Gören Göz – 19/1: Doğru Olmak !
İnsanın dünyadaki yaşam mücadelesi sırasında, pek çok zorluğu aşması gerektiğini bilen uzmanlar, toplumun bozulmaması ve sürekliliği için, “doğruluk” kavramı üzerinde çok durmuşlardır. Bu kabul, tüm dini inanışların da temelinde yer almaktadır. Ancak İslâmiyet, bunun ötesine geçerek, doğru olmayı tek başına yeterli görmemektedir. Çünkü doğruluk ifadesi olaylardan, toplumlardan ve zamandan dolayı farklılık gösterebilmektedir. Yani, her doğru, her zaman ve her toplumda doğru olmayabilir. Evrensel kurallar içeren İslâmiyet’te ise doğru, her zaman ve her toplum için doğrudur.
İslâm inancında, doğrunun da ötesine geçilen kavramlar aşağıda belirtilmiştir;
- Dünyadaki herhangi bir insan için olması gereken anlayış;
doğru olmak
- Müslüman için olması gereken anlayış;
dosdoğru olmak
- Kâmil Müslüman için olması gereken anlayış;
hem dosdoğru olmak hem de faydalı olmaktır.
Dosdoğru olmak, Allah’ın istediği yolda gitmek ve o istikâmet üzerinde kalabilmektir. (Kabul edelim ki) Bu, gerçekten zor bir iştir. Allah Resulü (s.a.v.), Hud Suresi, 112. Ayet nazil olduğunda ve; “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” ayeti indiğinde “Hud suresi beni ihtiyarlattı!” demiştir. (Yazarın yorumu: Sevgili Peygamberimiz, [görüldüğü gibi] biz Müslümanları düşünerek, daha o zamanın şartlarında bile, bizim için çok kaygılanıyor ve doğru olmak ve doğru kalmanın zor olacağı mesajını veriyor.)
Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları önce doğru, sonra dosdoğru olan, çevresine topluma ve insanlığa faydalı olan kullarından eylesin… Amin !
Gören Göz – 19/2: Etkili Bir Dua
Yüce Allah (c.c.), içten yapılan bütün duaları kabul ettiği gibi (kul hakkı hariç), bütün günahları da bağışlayacağını (Müslümanlara) müjdeliyor. Kul hakkı yiyenlerin de, ancak ve ancak A’raf âleminde iken, kul hakkını ödedikten ve yüce Allah’ın şefaatlerine nail olabildikten sonra cennete girebilmeleri mümkün gözükmektedir.
Aşağıda, öyle bir dua var ki, içten ve sürekli yapılması halinde, cennetin katlarını hak etmek mümkündür.
“Ey, büyük Allah’ım; Beni ve sevdiklerimi mahşer günü, (hesap görmeden) cennetine doğrudan dahil ettiğin kulların zümresine ulaştır. Günahlarımı da bağışla ki, hem bu dünyada, hem de öteki dünyada, iyilik ve güzelliklerle mükâfatlanayım. Senin her şeye gücün yeter…Amin ! ”
Yüce Allah’a sığınmak, Allah’a güvenmek ve Allah’tan (her zor koşulda) ümitvar olmak gerekir. Bunun bilincinde olan insan, her şeyin farkına vardığı andan itibaren Allah’a yönelmelidir. Şüphesiz kazanan, yine insanın kendisi olacaktır.
“Kullarım sana beni sorduğunda (onlara söyle): Ben çok yakınım. Bana dua ettikleri zaman dua edenin dileğine karşılık veririm!” (Bakara Suresi, 186.Ayet)
Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları hesapsız ve doğrudan cennetin katlarına yerleştirilen kullarının zümresine ulaştırsın…Amin !
Gören Göz – 19/3: Cennetin Katları
Cennetin katları olduğunu, özel adlarının ve özelliklerinin bulunduğunu, hem yüce Kitabımızdaki ayetlerden, hem de Peygamber efendimizin (s.a.v.) hadislerinden biliyoruz. Cennetin katlarının yedi (veya 8) tane ve hangi tür kulların, bu makamlarla müjdelenmiş olduğunu (yine ilgili ayet ve hadislerden) anlayabiliyoruz. Yine bazı ayetlerin yorumundan çıkan sonuca göre, kadınlar için korunmuş ve özel bir katın olduğu sonucuna da varılmaktadır.
Ebu Hureyre’nin rivayet ettiğine göre, Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor: “Kim malından iki birimlik bir sadaka verirse, cennetin bütün kapılarından içeri girmeye çağrılır. Cennetin sekiz kapısı vardır. Namaz ehli olanlar namaz kapısından içeri girmeye çağrılır. Oruç ehli olanlar oruç kapısından içeri girmeye çağrılır. Sadaka ehli olanlar sadaka kapısından içeri girmeye çağrılırlar. Cihad ehli olanlar cihad kapısından içeri girmeye çağrılırlar!”
Ebussuud tefsirinde: “Cennet kapılarının sekiz olması bundan dolayı denebilir ki, bu kapıların mükellef organlarla ilgili olması düşünülür. Bilindiği gibi insanın mükellef organları sekiz tanedir: Kalp, dil, kulak, göz, el, ayak, ağız, cinsel organ. Bunların yedisi açık, birisi gizlidir ki, o da kalptir. Doğrudan doğruya Allah'a bakan kalp kapısı açık olursa, bu sekiz organın her biri Allah'ın emri üzere hareket ederek cennete birer giriş kapısı olabilir. Ve bu şekilde cennete sekiz kapıdan girilir. Fakat içte ruh körlenmiş, kalp kapısı kapanmış bulunursa dıştaki yedi organın her biri cehenneme açılmış birer giriş kapısı olurlar. İşte cennet kapıları sekiz olduğu halde, cehennem kapılarının her birine ayrılmış bir grup olmak üzere yedi olması, Allah daha iyi bilir ki bu hikmetten dolayıdır!” (Alıntı: Elmalılı Hamdi Yazır)
“Cennette yüz derece vardır. Her bir derecenin diğer derece ile arası, sema ile arz arası kadar geniştir. Firdevs bunların en yukarıda olanıdır. Cennetin dört nehri buradan çıkar. Bunun üstünde arş vardır. Allah’tan cennet istediğiniz vakit Firdevs’i isteyin!”(Tirmizî)
“Cennette yüz derece vardır. Her iki derece arasında yüz yıl (-lık yürüme mesafesi) vardır!” (Tirmizî)
“Cennette yüz derece vardır. Bütün âlemler bunlardan birinin içinde toplansalar, hepsini de kuşatır, istiab eder! (içine sığdırır)”
(Tirmizî) (Hadislerde geçen “yüz derece” tabiriyle cennetin tabakaları arasında haricen bulunan yüz makam yada -muhtemelen- mesafe olduğunu belirtilmiştir.)
Yazarın Notu: Cennetin son iki katı, cezası bitip de Allah’ın affına nail olan kulların yerleştirileceği katlar olup, Allah bu katlara “sevimsiz” katlar diyerek, oradaki kullarının yüzüne bakmayacağını dile getirmeye çalışmaktadır.
Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları cennetin yüksek ve özel katlarına yerleştirilen kullarından eylesin…Amin !
Gören Göz – 19/4: Fitne Çıkartan “ Doğru ”
Ülkenin padişahı, bir esirin öldürülmesini emretmişti. Zavallı esir, ümitsizlik içerisinde ve kendi lisanında, padişaha kötü sözler söylemeye başlar. “Canından ümidi kesen, içerisinde ne varsa söyler” demişler. Esir de bağırır-çağırır, küfür eder, zor sustururlar.
Esirin bu hali padişahın kulağına gider. Vezirlerine “Ne diyor?” diye sorar. İyi tabiatlı (huylu) vezirlerinden biri, “Ey dünya padişahı, o köle, ‘öfkelerini yenenler ki, insanlarını affederler’ diyor.” Padişahın kalbine merhamet gelir ve köleyi affeder. Bu vezirin zıddı ve kötü tabiatlı bir başka vezir de derki, “Bizim gibilere padişahın huzurunda doğru sözden başka bir söz söylemek yakışmaz. Bu esir, padişaha sövdü ve kötü sözler söyledi.” Bunun üzerine padişah, yüzünü buruşturup şöyle der, “Bana o yalan, senin söylediğin bu doğru sözden daha güzel geldi. Çünkü o söz bir maslahata (bir meseleyi çözmeye) yönelik idi, senin sözün ise bir kötülük üzerine kuruludur!”
Bu kıssadan yola çıkan âlimlerin ortak görüşü şudur;
“İçerisinde maslahat bulunan bir yalan, fitne çıkartan doğrudan (hiç şüphesiz daha) iyidir!”
Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları her koşulda hoşgörülü olan kullarından eylesin…Amin !
Gören Göz – 19/5: Borç Ver - Borç Al
Günümüzde, insanlar bırakın arkadaşlarından, en yakın akrabalarından bile borç almak veya akrabalarına borç vermek istememektedirler. Çünkü borç, veren için de, isteyen için de bir sorun olmaktadır. Şüphesiz bu durum önceleri böyle değildi! Çok değil, daha 30-40 yıl öncesine kadar, sözün veya ismin, güvence olduğu dönemleri yaşayan insanoğlu, bu duruma acaba nasıl düşmüştür? Bunun analizini yapacak değiliz ancak, dünyada geçer-akçe olan “para”nın icadıyla, bu sürecin başladığını biliyoruz. (Özetle) Bu süreç sadece takası ortadan kaldırmamıştır, aynı zamanda (karşılıklı) güveni de ve hatta insanlığı da ortadan kaldırmış sayılır.
Aşağıda konuyla ilgili bir kıssa aktarılmaktadır;
Bir derviş, hocasına (pir’ine) şöyle dertlenir;
“İnsanlardan sıkıntım var. O kadar çok ziyaretime geliyorlar ki, onların gelip gitmeleri yüzünden bende gönül huzuru kalmıyor. Bu durumda ne yapmalıyım?”
Hocası şunu öğütler;
“Onların fakir olanlarına borç ver, zengin olanlarından da borç iste ki, bir daha çevrende dolaşmasınlar…”
Bir şiir; Para
Parayı iyi kullanan vezir,
Kötü kullanan rezildir…
Uğruna hırs ve kötülükler yapılır,
Para, elin kiri, elin pasıdır…
Yüce Allah (c.c.), biz Müslümanları birbirimize güvenen, halden anlayan ve yakınlarına yardım eden kullarından eylesin…Amin !