Sedat SADİOĞLU'nun 25 Ocak 2024 tarihli yazısı: İlahi Mucizeler -1-
Gören Göz – 52/1: Suyun Şifresi
Aşağıda verilen, su ve temizlikle ilgili ayeti, pek çok din âlimi, “yıkanmak, temizlenmek” ve “abdest almak” anlamlarında yorumlamaktadırlar. Bu açıklamalar, suyun bildik özellikleri ve faydaları ile ilgilidir. Aşağıda, suyun belki de az bilinen ve az açıklanan özelliklerini ve faydalarını bir ayetle görelim;
“…….. ve Biz, semadan tertemiz bir su indirdik.” (Furkan Suresi, 48.Ayet)
Meali: “…….. ve Biz, katımızdan üzerinize, (nurani varlıkların eşlik ettiği) tertemiz (ve her seferinde kullarım için güzel mesajlarla yüklenmiş olan yağmur) suyu gönderdik.”
Çözümü:
1. İnsanların temizlenmesi için indirilen su yani yağmur suyu, bizim soluduğumuz havayı da temizler. Bu temizlik, dolaylı bir temizlik olarak kabul edilebilir.
2. Semadan inen yağmur suyu, bir oksijen ve iki hidrojen atomundan oluşmuş bir moleküldür. Bu moleküllerden tek başına oksijen olanı, canlıların yaşam kaynağıdır. Diğer element hidrojen ise, evrenin sonsuz enerji (yakıt olan) kaynağıdır.
Ek Bilgi: Dünya'daki yaşamın kaynağı olan güneş enerjisi çekirdek tepkimeleri sonucu üretilir. Çekirdek tepkimeleri bir atomun (H) başka bir atoma (He) dönüştüğü süreçlerdir. Güneş'in kütlesinin %73'ünü hidrojen (H), %25'ini helyum (He), geri kalan kısmını ise diğer elementler oluşturur. Güneş'te meydana gelen çekirdek tepkimeleri sırasında hidrojen helyuma dönüşür ve bu sırada, çok büyük miktarlarda enerjiler açığa çıkar.
3. Su molekülleriyle ilgili yapılan bir araştırmada, su moleküllerine bilgi yüklenebileceği keşfedilmiştir. Yüce Allah da, bu molekülleri katından bilgi yüklü olarak göndermektedir. Gönderilen bilgiler, insan bünyesinde (gün içerisindeki negatif ve kötü tutumlar, vb. nedenlerden) bozulmuş olan mevcut sularla etkileşime girip (hatta entegre olup) olması gereken insani ayarlarımızı düzeltmektedir. Bilgisayar tabiri ile buna, “fabrika ayarlarına geri döndürmek” de denilebilir. Bu bilinmeyen ayarlamaların farkında olmadan, gününü pervasızca harcayan insan, “şükretmenin ise farkında değildir.” Zira, yüce Allah’ın bu gibi gizli kalmış ilimlerinden haberi de yoktur.
Bir örnek verirsek; Çoğu zaman fenalaşan, baygınlık geçiren veya sıkıntı çeken insanlara hemen bir bardak su içirilir. Suyu içen kişilerin kendisini az da olsa (hemen) iyi hissetmelerinin altındaki gerçek bu olsa gerek!
4. Bir bilgi ve bir değerlendirme olarak (şu anda ütopik -hayali- de olsa), su moleküllerine yüklenebilecek bilgiler sayesinde, yakın zamanda insanların hafızalarının çok zorlu bilgileri algılayabileceği (ve hatta dahi olabilecekleri üzerine) plânları yapılmaktadır.
5. Bu 5. madde bir sonuç olmaktan ziyade bilgi için yazılmıştır. Günümüzde nefesi kuvvetli ve derin âlimliği olan bir zatın, suya belirli ayetleri okuyup-üflemesi ile, hastalara şifa olabileceği düşüncesi vardır. Oysa Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), “yenen ve içilen kabın içine nefes verilmesini ve onun içine üflenmesini” hoş karşılamamıştır. Bunun nedeni ise, insanların nefesinin (tükürüklerinin) saçılmaması ve hijyeniklik (sağlık) için olmalıdır. Belki de, suyun moleküllerine etki yapacak hiçbir olumsuz şeye izin vermeyişinden dolayı da olabilir. Çünkü bir düşünün! Kişinin kardeşi ile, mirastan dolayı husumeti var, onu yemeğe çağırıyor ve suyuna lanet okuyor, sonra bu suyu ona içiriyor. Peygamberimiz (s.a.v.) belki, büyücülük sınıfına girebilecek bu tür uygulamaların da önünü kesiyor ve engelliyor olabilir.
Aşağıda, su ile ilgili ayetlere yer verilmiştir:
“Muhakkak, göklerin ve Arz'ın yaratılmasında, gece ile gündüzün arka arkaya gelmesinde, insanlara yararlı şeylerle, denizde yüzen gemilerde, Allah'ın Gök'ten indirdiği suda ve onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgârları estirmesinde, bulutların gökle yer arasında, müsahhar (boyun eğdirilmiş) kılınmasında, akleden bir topluluk için ayetler vardır.” (Bakara Suresi, 164.Ayet)
“(Allah) Gök'ten bir su indirdi. Dereler, kendi ölçüsünde çağlayıp aktı. Selde, biriken bir 'cüruf (köpük)' yüklendi. Bir süs veya bir meta (malzeme) sağlamak için, ateşte yakıp-erittikleri şeylerde (madenlerde de), bunun benzeri bir 'cüruf (köpük)' vardır. İşte Allah, Hak ile batılıyı, böyle açıklar. Köpüğe gelince, o atılan değersiz bir şeydir, ancak insanlara yarar sağlayacak şey, yeryüzünde kalır. İşte Allah'ın misalleri böyledir.” (Rad Suresi,13.ve17.Ayetler)
“Yüce Allah (c.c.) Müslümanları, araştırmacı olan, korkusuzca akıl yürüten ve fikir üreten, uygulama yapmaktan yılmayan ve pozitif bilimlerden haberdar olan, kendisini sürekli geliştiren bilinçli kullarından eylesin… Amin!”
Gören Göz – 52/2: Kar Mucizesi
Bilimsel Bilgi: Kış mevsiminin (belki de) en güzel yanı, yağan karı pencereden seyretmektir. Hemen hemen hepimiz, cama vuran farklı şekillerdeki kar tanelerinin eşsiz güzelliğinden etkileniriz. Etkileyici bir yağış türü olan kar, donmuş yağmur damlacıkları demek değildir, çünkü bunlara dolu denir. Karın oluşumu biraz daha farklıdır. Bazı durumlarda, su buharı doğrudan minik buz kristalleri halinde yoğunlaşarak hegzagonal (altıgen prizma) görünümü alarak kar tanelerini oluşturur. Fakat bu kristaller havadaki daha soğuk su damlacıklarını kendilerine çekebilir. Tek tek oluşan kristaller köşelerinden dallanmış filiz görünümünde daha karmaşık şekillerde başka kar tanelerine dönüşür. Her kar tanesi bir diğerinden farklı (altı köşeli) şekildedir ve hiçbiri birbirlerine benzemez.
Kar taneleri limit (terminal) hıza ulaşana kadar havada hem birbirleriyle, hem de sıvı su damlacıklarıyla çarpışıp onlara yapışır. Buna meteorolojide ‘çarpışma (birleşme) teorisi’ denmektedir. Kar kristalleri çarpışma ve birleşmeyle çok büyüdüklerinde de birkaç kar kristali oluşturacak şekilde parçalanırlar. Çarpışma ve yapışma olmayıp buluttan ayrılan bir kar tanesi, yere yine tek bir kar tanesi olarak düşseydi, dünyada doğru dürüst miktarda kar yağışı gözlenemezdi. Aksi durumda, pek çok kar kristali, birbirleriyle sürekli birleşseydi, gökten kartopu büyüklüğünde yağardı ki, bu da doğaya zarar verirdi. Zaten bunu, zaman zaman büyük doluların yağmasından biliyoruz. (Aşağıdaki ayet de buna işaret etmektedir) Kar kristalleri ancak değişmeyen limit hıza ulaşınca oto yolda, aynı yönde ve aynı hızla giden otomobiller gibi birbirleriyle çarpışmadan yere düşerler. Bizim çıplak gözle gördüğümüz limit hıza ulaşmış kar kristalleridir. Aslında limit hızda da olsa rüzgâr, sıcaklık, basınç, vb. nedenlerle çarpışan kar kristalleri de birbirleriyle yapışabilir. İlgili Ayet;
“Görmedin mi: Allah bulutları azar azar sevk eder; sonra onları birleştirir ve üst üste yığar. Derken, onun arasından yağmurun çıktığını görürsün. Allah gökten öyle dağlar indirir ki, bazen onda dolu da bulunur; onu Allah dilediği kimsenin başına indirir, dilediğinden de uzak tutar. Onun şimşeğinin parıltısı ise gözü alacak gibidir.” (Nur Suresi, 43.Ayet)
Meali:
“Görmedin mi! (her şeye kadir olan) yüce Allah, bulutları nasıl düzenliyor. Bu sayede dünyadaki yaşamın kaynağı ve çok faydaları olan yağmuru yağdırıyor. Allah gökten öyle büyük azaplar indirir ki, bazen onda (çok yağan yağmur gibi) dolu da bulunur; büyük boyutlara getirilmiş doluyu Allah, dilediği kimselerin ya da toplulukların başına indirir, dilediğinden de uzak tutar. Onun şimşeğinin parıltısı ise gözü alacak (şaşkınlık verecek) ve inanmayanlar için ise korku salacak şiddettedir.”
Çözümü:
Yukarıdaki bilimsel açıklamalardan, kar tanelerinin neden yapışmadığına dair tam bir nedene ulaşmak zordur. Üstelik iddia edilen ayetler de bu yer almaz. Ancak, biraz fen, biraz da Kur’an’ın ilâhi mesajlarını düşünecek olursak, yüce Allah’ın her bir kar tanesi için özellikle birer nurlu varlık görevlendirdiğini kabul etmemiz gerekir. Elbette, Allah katında ne kadar nurani varlık olduğunu bilemeyiz, hepsinin görevlerini de bilemeyiz. Nurlu varlıkların, dünya da dâhil tüm evrendeki düzenin oluşturulması, sağlanması ve devamlılığı için aldığı emirler vardır. Biz buna, bildiğimiz kadarı ile, “atom altı parçacıklar”, “enerji”, “çekim-gücü”, “sonsuz enerji kaynağı” vb. isimler verip, bilimsel yöntemlerle açıklayabiliyoruz. Üstelik bildiğimiz diğer bir konu da, bu enerjilerin ve güçlerin, görünen ya da görünmeyen yönlerinin varlığıdır. Çünkü görünmeyen ve ölçülemeyen bütün yönlerin “İlâhi” yönü olduğu açıktır.
Yüce Allah (c.c.), her bir kar tanesine, kar tanesinin idaresini vererek, tanenin selâmetini sağlıyor. Yani (tabiri caiz ise) nurani varlığı, kar tanesinin direksiyonuna oturtuyor. Bu sayede, diğer kar tanelerine çarpmadan, çarpsa da çarpışan arabalar gibi uzaklaşarak, otobanda gider gibi yere iniyor ve sonra da yok oluyor. Ben buradaki yapışmamanın asıl nedeninin, tüm nurani varlıkların aynı elektrik yükü ile yüklü olabileceğine bağlıyorum. Manyetizmadaki kutupların, örneğin (+)’nın (+)’yı hafifçe itmesi gibi. Eğer ilâhi emir, karın dolu olmasını ve büyümesini, şiddetle yere çakılmasını emrederse, kar tanesinden sorumlu olan tüm nurani varlıklar, (aldıkları emir doğrultusunda birleşerek) gereğini de yapıyor.
Bir diğer ilginç nokta da, yukarıdaki ‘Nur Suresi’nin, nurlu varlıklardan bahsetmesi ve aynı adla yer almasıdır. Şüphesiz surenin adlandırılmasındaki hikmet, tesadüfî değildir! Diğer surelerin adlarını ve anlamlarını da bu şekilde düşünmek gerekir.
“Yüce Allah (c.c.) Müslümanlara, O’nun büyüklüğünü algılayabilme kabiliyeti versin... Amin.”
(NOT: Elliikinci bölümün sonu…)