Ahmet KÖPRÜLÜ'nün 20 Mayıs 2023 tarihli yazısı: İletişim Çeşitliliğinin Önemi
17 Ağustos depreminden bu yana depremde kesintiye uğrayan cep telefonu dosyasını kapatmış, 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerine kadar da bir daha açmamıştık. Kahramanmaraş merkezli depremlerde binalarla birlikte çöken baz istasyonları yüzünden iletişim günlerce durmuş ve arama-kurtarma çalışmalarında büyük sıkıntılar yaşanmıştı. Karasal iletişimin neredeyse tamamen bittiği ve iletişimin tüm yükünün cep telefonlarına ve fiberoptik kablolara bağlandığı bir dönemde yaşanan Kahramanmaraş depremleri, iletişimde çeşitliliğin önemini bir kez daha göstermiştir. Oysaki doğal afetler öncesinde arama-kurtarma çalışmaları kadar önemli olan iletişim ve koordinasyon çalışmalarında iletişimle ilgili senaryoların daha önceden çalışılmış olması gerekirdi. Tüm bunlara rağmen geçmiş yıllarda birer birer devreden çıkartılan karasal iletişim araçlarına (telsiz, trunk telsiz, VHF vericileri, mobil araç telefonları vs.) en azından arama-kurtarma ekiplerinin sahip olması hâlinde yaşanan sıkıntıların daha aza ineceği ve hayat kurtarmalarda ve organizasyonlarda daha hızlı olunabileceği gerçeği ise hâlen tartışılmamaktadır.
Teknik hükümlerde bulunmak amacım değil ancak İlgili kuruluşların bu tip afetlerde (en azından kurtarma ekiplerinin) çok çeşitli iletişim olanaklarına sahip olması gerektiği çok açıktır. Bugün adını bile unuttuğumuz hatta “z” kuşağının şeklini bile görmediği 1980’li 1990’lı yıllardaki araç telefonlarının 2000’li yıllarda tam mobil teknolojisi geliştirilmeye başlanmışken Ulaştırma Bakanlığı, kullanılmadığı gerekçesiyle 0522 bandını kapatmıştı. Aynı şekilde bir kaç nostaljik TV dizilerinde gördüğümüz halk bandı telsizler de yine on yıllar önce kullanım dışı kalmıştı. Bütün iletişimi sadece GSM (Global System For Mobile Communications) şirketlerine mahkûm olmanın bedelini ağır bir şekilde ödedik. İletişimi tek bir kaynağa yüklemeye devam edersek her depremde ya da olağanüstü dönemlerde aynı sıkıntıyı yaşamaya devam edeceğiz.
Kabul etmek gerekir ki GSM’ler enkaz altından yakınlarına ya da sosyal medya üzerinden acil yardım çağrısı yapan bazı yurttaşlarımızın hayata tutunmasını sağladı. Ancak büyük ölçüde çöken GSM altyapısı bu bölgelerde yaşayan yakınları ile temas kurmak isteyen milyonlarca vatandaş ile birlikte kamu görevlilerini de maalesef saatlerce çaresiz bıraktı. Depremin ilk ve en önemli dakikalarında sadece polis ve jandarma telsizleri susmadı ve kolluk güçleri kendi iletişim köprüsünü koruyabildi.
Eğer iletişim çeşitliliğini koruyabilseydik bu sıkıntılar elbette ki daha az olurdu. İletişim çeşitliliği olarak neleri ortadan kaldırdık hatırlayalım. 1980’lerin sonunda dönemin başbakanı merhum Turgut Özal ile meşhur olan araç telefonlarını orta yaş ve üzeri kuşak iyi hatırlar; yeni teknolojilerle desteklenmesi hâlinde cep telefonlarının ciddi anlamda alternatifi olabilecek 0522 ile başlayan araç telefonlarının 2 binli yılların başında mobil kullanımına bile geçilmişti. Ancak 0522 frekansı Ulaştırma Bakanlığı tarafından 1 Ocak 2008’den itibaren abone kullanımına kapatıldı ve bloke edildi. En son 17 bin civarında abonesi kalan 0522 no’lu araç telefonları şimdi sadece nostalji görseli hâline geldi. Eğer kullanılmaya devam edilseydi, Türkiye’de 415 mhz frekansı üzerinden kullanılan 0522’lerin depremlerde kesintiye uğraması teknik olarak söz konusu değildi. Ayrıca 0522 dalgası, sıfır radyasyon değeri ile son derece sağlıklı bir kullanıma da sahipti.
Cep telefonlarının büyüleyici teknolojisi, diğer alternatif iletişim araçlarından biri olan halk bandı ve amatör telsizin kullanımını da zamanla yok olma noktasına getirdi. Şu anda sadece az sayıdaki amatör telsiz grubu (ANTRAK) dünya ile iletişim hâlinde, çünkü halkımız çoktan telsizi unuttu.
TRT’nin onlarca yıldır kesintisiz süren VHF yayınları (uzun dalga) ise elektrik maliyetini düşürmek amacıyla 2004 ve 2005 yıllarında sonlandırıldı, TV verici istasyonları kapatıldı ve personel başka kurumlara gönderilerek uydu üzerinden FM yayınına geçildi. Gelinen noktada, sadece baz istasyonlarının depremlerde çökmesi riski ile birlikte manyetik fırtınaların gelecekte daha etkili olabileceğine yönelik öngörüler de VHF dalgası üzerinden tamamen özgür ve bağımsız radyo-TV yayıncılığına (karasal yayın) gelecekte daha fazla ihtiyacımız olacağını göstermekte. Bu aşamada VHF yayınları yeniden başlamalı, geçmişte vericilerde çalışan personel henüz hayatta iken onların deneyiminden yararlanılmalıdır. Yüksek tepelerde kurulu TV-radyo vericileri ile ilgili fiziki mekânlarla ilgili kurulumlara yeniden başlanmalıdır. Bu amaçla DHMİ’nin istasyonlarında yeniden altyapı kurulabilir. Sadece depremler değil, 15 Temmuz’da FETÖ’cü hainlerin Türksat’a gerçekleştirdiği hava saldırısındaki hedeflerinin iletişimi durdurmak olduğu gerçeğinin bile bu yönde bazı adımlar atmamız için yeterli gerekçeyi sağladığını düşünüyorum.