Mert Can DUMAN'ın 11 Ekim 2023 tarihli yazısı: Kadın Mısın Derdin Çok
Yılın bu mevsimi, İsveçli bir kimyager ve dinamitin mucidi olan Alfred Nobel’in vasiyeti üzerine her yıl bilime ve insanlığa hizmet edenleri ödüllendirmek amacını taşıyan dünyanın en prestijli ödüllerinden Nobel Ödülleri’nin sahiplerinin açıklandığı dönem oluyor. Barış, edebiyat, tıp, fizik, kimya ve bizim ilgi alanımız olan ekonomi alanında dağıtılan ödüller, sonrasında da birçok tartışma ve değerlendirmeye kucak açıyor. Hafta başında açıklanan Nobel Ekonomi Ödülü’nün 2023 yılındaki sahibi Harvard Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Goldin, Nobel Ekonomi Ödülü’nü alan üçüncü kadın oldu.
Prof. Goldin’in bir kadın olarak Nobel Ödülü’nün sahibi olması dışında çalışmasının da kadının iş gücündeki yerini uzun dönemli bir veri setiyle değerlendirmesi de bu yılki ödülü alan çalışmayı detaylı bir şekilde incelememize vesile oldu. “Kadının iş gücü piyasalarındaki yerine ilişkin gelişmiş bir değerlendirme” sunarak ödüle layık görülen Ekonomi Tarihçisi Claudia Goldin’in, kadınların kazançları ve istihdam piyasası arasındaki ilişkiye ilişkin yüzyıllara dayalı yapılan ilk çalışmanın sahibi olması da kendisinin ödülle birlikte çalışmasıyla da literatürde önemli bir yere sahip olmasını sağladı. Çalışmanın değerlendirmeleri çarpıcı sonuçları ortaya koyuyor, gelin, beraber göz atalım.
Çalışmanın ABD için 200 yılı aşkın bir dönem için hazırlanan verilerine göre iş gücü piyasalarına kadınların %50’si, erkeklerin ise %80’i katılıyor ancak kadınlar hem aynı işi yaptıkları karşı cinslerinden çok daha az kazanç elde ediyor hem de kariyer basamaklarını erkeklere göre daha zor tırmanıyor. Goldin, kadınların iş gücündeki yerine ilişkin U şeklinde bir eğri öngörüyor. Söz konusu U şeklindeki eğri, tarıma dayalı toplumlarda iş gücüne katılımı yüksek olan kadının sanayileşme ile birlikte özellikle evli kadınların iş gücüne katılımının azalmasıyla aşağı yönlü bir ivmeye geçtiğini, 20. yüzyılın ikinci yarısıyla birlikte ise hizmet sektörünün büyümesiyle iş gücüne katılımının yükseldiğini ortaya koyuyor. Bu, Goldin’in çalışmasının birinci önemli çıktısı. İkinci önemli çıktı ise yüksek gelirli ülkelere baktığımızda kadınların eğitim düzeylerinin yüksek olduğu ve yine gelişmiş ülkelerdeki doğum kontrol yöntemlerinin yaygınlaşması ile birlikte kadınların iş gücüne katılımlarının da yüksek olduğu. Öyle ki OECD ve IMF verileriyle hazırladığım bir çalışmada, 15-19 yaş grubu kadınların eğitim düzeyleri arttıkça kişi başına gelirin de arttığını ortaya koyuyorum. Bu yaş grubundakilerin eğitime katılımındaki her %1’lik artış ülkenin kişi başına gelirine ortalama 215 dolarlık bir katkı sunuyor.
Goldin’in Nobel Ödüllü çalışmasının bir diğer önemli çıktısı ise çocuk sahibi olana kadar kazancının aynı işi yapan bir erkekle yakın seyreden bir kadının ilk çocuğunu yaptıktan sonra ya iş gücünden ayrılması ya da mesai saatlerini değiştirmesi sebebiyle kazanç farklılıklarının ortaya çıkması. Dünya Ekonomik Forumu’nun yaptığı araştırmada eş değer iş yapan bir erkeğin bir kadından 1,46 kat daha fazla kazandığı ve söz konusu farkın ancak 169 yılda kapanabileceği ortaya koyulmuşken bu farklılığın belirleyicisinin ne olduğunu da Goldin’in çalışmasından öğrenebiliyoruz. Son ve çarpıcı bir sonuç daha: Goldin, çalışmasında aynı meslekteki kadınlar arasında dahi kazançta farklılık olduğunu ve bunun da büyük ölçüde ilk çocuğun doğumuyla ortaya çıktığını ifade ediyor.
Ödülü kazandığını duyduğunda yapılan röportajını “Kadının iş gücündeki rolünü anlamak, toplum için önemlidir” cümlesiyle sonlandıran Goldin’e katılmamak mümkün değil. Bugün 1980’lerden sonraki hızlı ve nitelikli büyümesini bir “mucize” olarak anlattığımız Güney Kore’nin 1960’larda “Geleceğin mimarı kadınlardır” diyerek kız çocuklarının eğitimine ve kadınların iş gücüne katılımına odaklandığını hatırlamakta fayda var.
Güzel ve sağlıklı bir hafta geçirmeniz ümidiyle…