Ahmet KÖPRÜLÜ'nün 10 Nisan 2023 tarihli yazısı: "Kağıt deyip geçme..."
Bir ülkenin ödemeler dengesi hesabı içerisinde bulunan cari işlemler hesabı, basitçe ihracat ve ithalat arasındaki fark olarak düşünülebilir. Ayrıca cari işlemler hesabı (cari açık) tasarruf ve yatırımlar arasındaki net fark olarak da değerlendirilebilir. Yani CA=S-I yazılabilir.
Cari açık sorunu, ülkelerin temel makroekonomik değişkenleri üzerinde belirleyici olmaktadır. Türkiye’de cari açığın büyük ölçüde dış ticaret açığından kaynaklandığı düşünüldüğünde, dış ticaret açığını artıran unsurları birlikte ele almak da bir zorunluluk olmaktadır.
Elbette ki en fazla cari açık verdiğimiz ithal ürünlerin başında doğal gaz, sonrasında ise petrol gelmektedir. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun (EPDK) verilerine göre petrolde ithalata bağımlılık oranı yaklaşık %93; doğal gazda ithalata bağımlılık oranı ise %99 seviyesindedir. Kamuoyunun gündemi de hâliyle vatandaşın bütçesiyle doğrudan ilgili olduğu için en fazla doğal gaz ve petrol olmaktadır.
Ancak sadece enerji sektörü değil, ithalata bağımlı ham maddelerle üretilen sektör ürünleri de fiyat artışı baskısı altındadır. Bu sektörlerden bir tanesi de ham maddesi olan selülözü büyük oranda ithal ettiğimiz kâğıt sektörü gelmektedir.
Geçmiş yıllarda SEKA’ya bağlı kâğıt fabrikalarının özelleştirilmesinden, en başta orman endüstrimiz olumsuz etkilenmiştir. Türkiye kâğıt sektöründe, özellikle de yazı tabı kâğıdı ve tissue kâğıtların (tuvalet kâğıdı, kâğıt havlu ve kâğıt peçete) üretiminde kullanılan beyazlatılmış selülozun tamamını yurt dışından ithal etmektedir. 1990’lü yılların sonuna kadar Türkiye’de SEKA ile selüloz üretimi yapılmıştır.
Bugün itibarıyla selüloz üretimine sadece, eski SEKA Çaycuma Müessesesi olan ve özelleştirme süreci sonunda Oyka Kâğıt Ambalaj'a devredilmiş kâğıt fabrikası devam etmektedir. 2017 yılı itibarıyla Türkiye’nin selüloz ithalatı bin 230,7 ton olmuş ve yaklaşık 804 milyon USD yapılan ithalat karşılığı yurt dışına gitmiştir. 2021 yılında bu miktarın 1 milyar USD civarında olacağı düşünülmektedir.
Özellikle beyazlatılmış selülozda Türkiye ihtiyacının tamamını ithal yoluyla karşılamakta ve bu nedenle selüloz girdisinde fiyat ve maliyetler olarak dış piyasadaki fiyat değişimlerine bağlı kalmaktadır. Bu da Türkiye’de üretim yapan üreticilerin rekabet gücünü olumsuz etkilemektedir. 90’lı yıllardan günümüze hatalı özelleştirme politikaları sonucu dışa bağımlı hâle geldiğimiz kâğıt üretiminde Balıkesir Kâğıt Fabrikası’nın yeniden açılması ile SEKA kâğıt fabrikalarının kapatılmasının boşluğu giderilmeye çalışılmaktadır. Ancak eğitimin en önemli aracı olan kitaplarda, yayınlarda fiyat artışları hâlen sürmektedir.
Bilindiği gibi kâğıdın ham maddesi odundur. Odun, mobilya üretimi ve yakacak için de kullanılır. Kâğıt yaparken tercih edilen ağaç türleri daha çok iğne yapraklı olanlardır. Kâğıt yapımında kullanılan ağaçlardan bazıları; çam, ladin, meşe, çınar, kavak, okaliptüs, kestane ve söğüt olarak gösterilebilir.
1956 yılında (Kavakçılık Araştırma Enstitüsü) sonradan Kavak ve Hızlı Gelişen Orman Ağaçları Araştırma Enstitüsü adını alan bir kuruluş kuran Türkiye yıllar itibarıyla kâğıt ithal eder duruma gelmiştir. Ülkemizde adı araştırma kurumuna konu olan ve ülkemizde önemli selülöz hammaddesi ağaç türlerinden biri olan kavak ağacı uzun yıllardır ülkemiz tabiatından yanlış önyargılar nedeniyle silinmeye çalışılmaktadır ve kavak ağacı üretimi de büyük oranda azalmıştır.
2000’li yıllara doğru kavak ağaçlarının pamukçuklarının polen zannedilerek kansere neden olduğu gibi bilim dışı bir anlayış önce İstanbul Büyükşehir Belediyesinde zuhur etmiş, ardından dilden dile yayılmıştır. Ankara Valiliği Mahalli Çevre Kurulu 4 Haziran 2002/5 sayılı kararının 3. maddesinde ve 03 Nisan 2003 tarih ve 2003/3 sayılı kararının 27. maddesinde, “Kavak ağaçlarından kaynaklanan polenlerin astım krizi, saman nezlesi, ürkiter gibi reaksiyonlar oluşturduğu” yönünde bir hüküm getirerek il merkezindeki kavak ağaçlarının tamamının kesilmesini kararlaştırmıştır.
Kavak ağaçları ile ilgili bu yanlış bilgiye konunun uzmanı bilim adamları karşı çıkmışlar ancak basında yayılan haberlerle kavak ağaçlarının tüm kanserlerin nedeni olduğu yönünde bir paranoya maalesef toplumun genelinde kabul görmeye başlamıştır. Oysaki Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sadık Erik ve Prof. Dr. Cahit Doğan, alerjen bitkiler sıralamasında kavak ağaçlarının epey gerilerde olduğunu ortaya koymuşlardır.
Hızla yaygınlaşan kavak katliamlarını durdurabilmek için İzmit’te “Kavakçılık Araştırma Enstitüsü” adıyla kurulan Kavak ve Hızlı Gelişen Orman Ağaçları Araştırma Müdürlüğü, dişi kavak ağaçlarından yayılan pamukçukların “polen” olmadığını vurgulamış ve “Bazı gerçekler bilinmeden yapılan bu tür spekülasyonlar, Türkiye’de ve birçok ülkede çok önemli bir ağaç türü olan kavaklara karşı halkımızın, üreticilerimizin ve yerel yönetimlerin olumsuz görüş ve düşüncelere sahip olmasına yol açabilmektedir” açıklamasını yapmıştır.
Ankara Valiliği Mahalli Çevre Kurulu yanlışı ancak 2005 yılında görebilmiş fakat ilçe belediyeleri kent genelinde binlerce kavak ağacını kesmişlerdir. Kavaklar günümüzde artık bırakın kentlerin süsü olmayı, kavaklık üretim bölgelerinde bile yetersiz talep sonucu kırsalda bile dikilmez olmuştur. Giderek yok olan kavaklıklar, selülöz ham maddesi olmayı bırakın orman endüstrisine bile yeterli hâle gelemez duruma gelmiştir.
Son yıllarda dövizdeki artış nedeniyle giderek önem kazanan ve “milli bir kâğıt politikası” oluşturulması yönünde çağrılar artarken kâğıdın ham maddesi olabilecek bir ağaç türünün yıllar önce hem habitatından hem de endüstriden vareste tutulmasını gerçekten anlamak mümkün değildir.
Bu aşamada selüloz/kâğıt hamurunun ülkemizde imalatı konusunda ülkenin genel ağaç ve orman ürünleri politikalarında gerekli düzenlemeler ve gelişmelerin sağlanması gerekmektedir.
Artan oranda gazete kâğıdı gereksinimini karşılamak bakımından alınması gereken ileriye dönük tedbirler bakın 1978 yılında “SELÜLOZ VE KÂĞIT SANAYİİ ODUNU HAMMADDE GEREKSİNİMİNİN YURT ORMANLARINDAN KARŞILAMA OLANAKLARI ÜZERİNDE GÖRÜŞLER” başlığı altında Prof. Dr. Savni HUŞ tarafından nasıl sıralanmıştır. Merhum Huş bilimsel araştırmasına konu olan tezinde “SEKA tesisleri yapraklı ağaç odunları değerlendirme olanaklarına sahip olduğundan selüloz üretiminde iğne yapraklı ağaç odunları ve özellikle temininde müşkülât çekilen Lâdin, Göknar yerine Kayın, Gürgen, Kavak, Okaliptüs ve Çınar gibi ağaç odunlarının kullanılmasına özen gösterilmelidir. Gerçekten Kürsümüzce yapılmış olan araştırma sonuçlarına göre Kayın, Gürgen, Kavak ve Okaliptüs’ün %80-85 oranında yüksek randıman sağlayan yarı kimyasal selüloz üretimi yöntemiyle çok olumlu sonuçlar verdiği ve bu tip selülozun gerek ağartılmış gerekse yarı ağartılmış hâlde her tip kâğıdın üretiminde bir katkı materyali olarak kullanılabileceği, tam ağartılmış hâli ile de viskoz selülozu üretimine elverişli oldukları, Çınar odunu üzerinde kürsümüzde yürütülen ve yakında sonuçlandırılacak araştırmalara göre de daha bugünden bu ağaç odunundan düşük randımanlı olmakla beraber lif uzunluğunun çok iyi bir durumda bulunması bakımından direnç özellikleri yüksek olan selüloz üretimine elverişli bir ham madde kaynağı olduğu ve bu ağacın hızlı büyüyen ağaçlar grubuna dâhil edilmesinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır.” görüşlerini ortaya koymuştur.
Bu noktada kâğıt üretiminin geliştirilmesi noktasında merhum hocamızın görüşlerini bir kez daha okuyarak kendisini de 45 yıl sonra bir kez daha anmak gerekir.
Kaynaklar:
1- SELÜLOZ VE KÂĞIT SANAYİİ ODUNU HAMMADDE GEREKSİNİMİNİN YURT ORMANLARINDAN KARŞILAMA OLANAKLARI ÜZERİNDE GÖRÜŞLER https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/176449
2- kagitureticileri.com