Sedat SADİOĞLU'nun 11 Temmuz 2024 tarihli yazısı: Kur’an’daki Bilim Mucizeleri

Gören Göz – 75/1: Kur’an’da ‘Helyum’ Atomu

Bu başlığı okuyanlar, Kur’an’da atomlardan bahsedildiğinden az-çok haberdar oldukları halde, sadece bir atom için ayet olduğunu bilemeye bilirler. Çünkü aşağıda okuyacağınız ayeti, bazı bilim adamlarımız bile, ampul ve elektrik ile açıklamaya çalışmışlardır. Ancak ayete bilim gözüyle bakıldığında, inceliklerine, benzeşimlerine ve tam da Helyum atomuna işaret ettiği anlaşılabilmektedir. Bu benzetim ve örneklemeler, (şüphesiz) bizlerin yaradılışımız amacının ve evrenin daha iyi anlaşılması veya algılanması içindir. Aynı örnekler, suya işaretle, su içerisindeki Hidrojen ve Oksijen için de geçerlidir. Ayete geçmeden önce, ayette geçen helyum atomu ve zeytin ağacı hakkında bilgi verelim;

Helyum Atomu (Gazı): Helyum, dünya atmosferinde serbest halde ve neredeyse yok gibidir. Helyum sadece radyoaktif minerallerde ve ABD’deki bazı tabii gazlarla birlikte bulunur (Bu gazlarda %7 kadar rezerv olduğu tespit edilmiştir). Helyum asal bir gaz olduğu için, reaksiyona girmez, ancak radyoaktif elementlerle beraber olduğu zaman nükleer reaksiyonlara girerek, çok güçlü füzyon enerjisi salar. Bugün güneş olarak tabir edilen yıldızların sonsuz enerji kaynakları, sadece helyumdur. Ayrıca helyum radyoaktif minerallerde, ilk olarak 1868'de İngiliz astronom Norman Lockyer tarafından tayf çizgileri olarak gözlenmiştir. İskoçyalı kimyacı William Ramsey 1895 yılında uranyum içeren kleveyit minerali ve bir asitle yaptığı deneyde, helyum oluştuğunu görmüştür.

Helyumla ilgili diğer bilgiler de şunlardır; Atom numarası: 2’dir. Simgesi: He’dir.  Kütle numarası: 4,0026 Kaynama noktası (C): -268,9, Erime noktası (C): -269,7, Buharlaşma ısısı: 0,02, Kaynaşma (Füzyon) ısısı: 0,005, Isıl iletkenlik: 0,0003, Özgül ısı kapasitesi: 1,25’dir.

Zeytin Ağacı: Tüm ağaçların yapı maddesi Karbon, Hidrojen ve Oksijen’dir.  Ancak ağaçların, yaş iken %50’den fazlasını (yakıcı olan) karbon oluşturur. Eskiden zeytinyağının kendisi doğrudan kandillerde kullanıldığı gibi, şimdilerde pirina adlı zeytinyağı ürünü, yakıt teknolojisinde kullanılmaya başlanmıştır. ABD’de bir çevre koruma derneği, bitkisel yağa dayanan (zeytinyağı dâhil) biyo-dizel araçları onaylamıştır. Ancak, atık yağların kullanılmasına izin vermiş değillerdir. Çevre mühendisi olan Christine Sansevero, yağların içinde neyin olduğunun bilinmediğini belirterek, “içinde yakılmaması gereken metal veya kimsayal maddeler olabilir. Elbette olmayabilir de. Bunu (tam) bilemiyoruz!” diyor. Bu yakıt türüne biyo-kütle denmekte ve yaygınlaşmaya devam etmektedir. Bu yazıyı okuyanların, bitkisel-yağ ile biyo-dizel yakıtı birbirlerine karıştırmamaları gerekir. Biyo-dizel’de bitki yağlarından veya hayvan yağlarından elde edilen bir karışım-yakıt türü kullanılır. (Otomobildeki kullanılan adı, B20) Doğrudan zeytin çekirdeğinden de, aynı kömür gibi yakıt elde edilmesi mümkündür.

Ayrıca zeytin ağacı Kur’an’da, cennetteki kutsal bir ağaç olarak geçer. Zeytin ağacı, hiç “ölmeyen ağaç” diye de bilinir. Zaten kutsallığı da buradan gelmektedir. En eski zeytin ağacının yaşı yaklaşık 3.000 yıl olarak tahmin edilmektedir. (Dünyadaki atası Mardin’de bulunmuştur) Zeytinyağının, insan sağlığı açısından çok yönlü faydaları olduğu (artık) ispatlanmıştır. Bu faydaları Hadislerle de sabittir.

Aşağıda, Helyum ile ilgili bu ayeti ve çözümünü sunuyorum;

“Allah göklerin ve yerin ışığıdır. Işığının örneği şuna benzer; içinde lamba bulunan bir oyuk... Lamba bir cam kap içindedir. O cam kap ise, inciden bir yıldız gibidir. Yakıtı, ne doğuya ne de batıya nisbet edilen, mübarek bir zeytin ağacından tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse ateş değmeden aydınlık verir. Işık üzerine ışıktır. Allah dileyeni/dilediğini ışığına ulaştırır. İşte Allah halka böyle örnekler verir. Allah her şeyi bilendir.”(Nur Suresi, 35.Ayet)

Çözümü:

“Allah(c.c.); yıldızların, gezegenlerin ve dünyanın tek ışık kaynağıdır. Bu ışığının örneği şuna benzer; içinde büyük bir boşluk, uyumlu bir yörünge ve çekirdeğinde de hayâl bile edilemeyecek büyüklükte bir nükleer güç. Bunların hepsi Helyum (atom) çekirdeğinin içerisine yerleştirilmiştir. O atom ki, (çıplak gözle bir bakılabilse) inci gibi bir gezegene benzer. Bu atomun yakıtı, dünyada pek bulunmayan, ancak çekirdeğinde (özünde) Helyum bulunan, aynı zeytin ağacının yakıtı gibi bereketli (sonsuz) ve yüce Allah’ın katındandır. Çekirdeğindeki özü, neredeyse hiç insan eli değmeden tepkimeye girer. Çünkü onun zincirleme reaksiyonları, nükleer enerjinin gücüdür ve tepkimesi çok şiddetli ve dolayısı ile de çok parlaktır. (İnsanlar bu yıldızların ışıltılarını çok uzaklardan kolaylıkla görebilir) Aynı bunun gibi, Allah dileyeni/dilediğini aydınlığa ve kurtuluşa ulaştırır. İşte Allah, insanlara böyle örnekler verir. Hiç şüphesiz ki, Allah her şeyi bilir.”

Gören Göz – 75/2: Akıl Etmek 

Yüce kitabımız Kur’an’da sık sık geçen ‘akıl’ ifadesinden bahsedeceğim. Bu ifade birçok ayetin bitimde ve de özellikle vurgulanmaktadır. Tabi ki, okunduğu şekli itibariyle ve genel olarak anlamını bilmekteyiz, ancak gereken mesajı aldığımızdan emin miyiz? Çünkü eski âlimlerimizden, Arapçadan aynı şekilde ve sade bir ifadeyle çevirisi olarak kalmıştır. Yeni yeni yüklenen derin anlamlara ulaşılmaktadır. Bir ayete, bir cümleye, bazen bir kelimeye bile yüklenen ilâhi mesajları anlayamayabiliriz. Çok okudukça, araştırdıkça ve kendisini kabul ettirmiş âlimlerimize kulak verdiğimizde ancak bu güzellikleri fark etmekteyiz. İşte, Kur’an’da geçen ‘akıl’ ifadelerden bazıları;

“…onlar halâ akıl etmiyorlar mı?”

“…ve aklınızı kullanasınız diye!”

“…asıl akılsız kendileridir fakat bilmezler!”

“…onlar sağır, dilsiz ve kördürler, akıl da etmezler!”

“…Ey akıl sahipleri! Benden korkun!”

“İşte akıllarınız ersin diye, Allah size ayetlerini böylece açıklıyor.”(Bakara Suresi, 242.Ayet)

“…ve bunu ancak üstün akıllılar anlar!”

“…Ey selim akıl sahipleri Allah’tan korkun!”

“…bunda aklını kullanan kimseler için büyük ibret vardır!”

Yüce Allah, hiç şüphe yok ki, sadece Müslümanları değil, tüm insanları (ve cinler de dâhil, yarattığı tüm kullarını)  kuşattığı için ve Rableri olduğu için, kullarının dünyevi hayatta iken büyük hatalara düşmesini istemez. Bu yüzdendir ki, sık sık “akıl edin” diyor. Bu sıradan gibi görülen ve yazılan ifadenin içerdiği gizli mesajlara bakalım. Bu mesajları ben üç ana gruba ayırıyorum;

1.Grup: Teşvik edici ve destekleyici olan mesajlar;

- Akıl yürütün!

- Fikir üretin! Fikir söyleyin!

- Çözümleme (analiz) yapın!

- Araştırın- Öğrenin!

- Bilgilenin!

- Proje üretin!

- İcat (buluş), yenilik yapın!

2.Grup: Uyarıcı türden olan mesajlar;

- Aklınızı başınıza toplayın!

- Aklınızı doğru yolda kullanın!

- Aklınızı iyi işlerde kullanın!

- Aklınızı kötü işlerde kullanmayın!

3.Grup: Övücü türden olan mesajlar;

- Aklınız bir cevherdir!

- Aklınızın kıymetini bilin!

- Aklınız sizi kurtaracaktır!

Unutmayalım ki, en şiddetli olan uyarılar sadece büyük günâhlar içerisine düşmüş insanlara yönelik değil, asıl, çok daha isyankâr ve kibirli durumda yaşayan şeytana (ve bazı cinlere) yöneliktir.

Akıl etmek; aklını kullanıp gerekli bilgileri öğrenmek, bu bilgileri kullanarak analizler yapmak, öğrenilen bilgiyi geliştirmek ve diğer insanlara (bir şekilde) faydalı olmak şeklinde bir aşamayı takip eder. Zaten yüce Allah da, Kur’an’ı Kerim’de sık sık “akıl ediniz” demekle, bu aşamalara işaret ediyor. Bilinçli bir Müslüman kendisine, önce şu soruyu sormalıdır;

“Şu şu şu konularda bilgim ve tecrübem var. Bu bilginin ne kadarını, mevcut (işimdeki) görev ve sorumluluklarımı hakkıyla yapmakta kullanıyorum. Ve ne kadarını, diğer insanların faydasına kullanıyorum?”

Bu sorguyu, mesleklere ve bilim dallarına indirgeyip daha da çoğaltabiliriz. “Bilginin hakkını vermek!” diye bir tabir vardır, ancak bunu uygulamalarımızda fazla kullanmayız! Hatta daha da ileri giderek, “Fazla bilgi başa belâ!” der, susup otururuz. Oysa Müslüman;

- Asla cahil kalmaz! (kalmamalıdır da!)

- Asla korkak olmaz!

- Asla bilgisinden haksız çıkar kazanmaz!

- Asla bilgiçlik taslamaz!

- Asla bilgisini boşa harcamaz!

Kısacası bir Müslüman, bir şeyler biliyorsa, bu bilgi gerçekten çok değerlidir. Bu değeri (bilgiyi) yüce Allah, Kur’an’da bildiriyor. Yine yüce Allah bilgiyi, “bilinçli olmak” ve “Allah’ı kavramak” ile eş değer tutuyor.

Sözgelimi; fen bilimini öğrenen, meslek edinen ve bununla geçimini sağlayan bir Müslüman düşünün! Bu kişiye, şu sorular sorulmalıdır;

- Bu bilginin (donanımın), hakkını verebiliyor mu?

- Bu bilgi, doğrudan kendi işinde faydaya dönüşebiliyor mu?

- Bu bilgi, kişinin kendisini ve işini geliştirebiliyor mu?

- Bu bilgi, başkalarına aktarılabiliyor mu?

- Bu bilgi, başkalarını harekete geçirebiliyor mu?

- Bu bilgi, başkalarında yeni fikirler oluşturabiliyor mu?

Yukarıdaki meslek örneğini, tüm mesleklere ve bilimlere ve hatta alt bilimlere kadar indirgeyebiliriz. Aşağıda, ünlü Fransız yazarı Charles Mismer “Hatırat-ı Alem-i İslâm (İstanbul-Girit-Mısır-Cezayir)” adlı eserinde, Kur’an’ı Kerim’in bir ilim ve medeniyet kaynağı olduğunu şu sözlerle ifade etmektedir; 

“Hristiyanlar bilinçlenince Hristiyanlıktan, Müslümanlar da cahil kalınca İslamiyet’ten alâkaları kesilir! Hristiyanlığın yayılışından on beş asır sonra teşekkül etmiş Avrupa uygarlığı, nasıl olur da Hristiyanlığa izafe edilebilir? Bugüne kadar yeryüzünde görülen en parlak ve dünyayı etkileyen bin küsur yıllık bir İslâm medeniyetinin başlıca ve tek etkeni bir Kur’an esası olduktan sonra, bugünkü Müslüman toplumların cehaleti ve geri kalmışlığı nasıl olur da İslâm’a mal edilebilir!”

Bu uğurda gayret gösteren Müslümanların işlerinin kolay olmadığının da bilincinde olarak, ancak ve içtenlikle şunu temenni edebiliriz;

“Yüce Allah(c.c.), biz Müslümanlara kolaylıklar versin! İlim yolundakilerin ilmini artırsın ve onları başarılı kılsın ki, İslâm ülkeleri ve İslâm âlemi ileriye gidebilsin…Amin!”

(NOT: Yetmişbeşinci bölümün sonu…)