Utku KABAKCI'nın 27 Eylül 2023 tarihli yazısı: Kusursuz Kusurlarımız

İnsanoğlu hatalardan pişmanlık duyar, eksikliklerden yakınır, olumsuzluklardan şikâyet eder, yolunda gitmeyen tüm işleri için canını sıkar, elde edemedikleri için hayıflanır kısacası mükemmelliğin peşinde koşar. Bir dakikalığına durup düşünelim ve tüm bu dertlere katlanmak zorunda olmadığımızı tahayyül etmeye çalışalım. Her şey dilediğimiz gibi olsa nasıl olurdu?

Yani istediğimiz tüm metaların mülkiyeti verilseydi bize mesela. Hepsinin tadını çıkarmaya yetecek miydi ömrümüz? “Madem hayal kuruyoruz niye ölümsüz olduğumuzu da varsaymıyoruz” diyenleri duyuyor gibiyim ancak ölmemek zor değerli okurlar, büyük dert ölememek inanın. Ama bu mevzu başka bir yazının hatta belki ciltler dolusu kitabın konusu olacak kadar derin. 

O yüzden biz girizgâh yaptığımız kısımdan devam edelim. Eğer dilediğiniz branşta hatta hepsinde dünyanın en yetenekli sporcusu siz olsaydınız sıkılmaz mıydınız bir müddet sonra? Kendinize denk hatta sizden üstün bir rakip bulamasaydınız, her defasında galibiyetinizden emin olarak karşılaşmaya başlayıp, rahat bir şekilde zafer elde etmek ne kadar tatmin edici olurdu dersiniz? Tüm müsabakaları kazanıyor, tüm kupa ve madalyaları toplayıp kırılması imkânsız bir rekorla tarihe geçiyorsunuz. Peki sonra? Sonrası hiç. 

Bir ev almaya çalışmak diri tutmuyor mu bizi mesela? Hayallerle avunup teselli bulmuyor muyuz? Emek harcamadığımız, ter dökmediğimiz, dişimizle tırnağımızla mücadele ederek elde ettiğimiz her şeyin -ister mesleki yetkinlik, ister bilgi birikimi, isterse bir sevgili olsun fark etmez- kıymeti gümüş tepside önümüze sunulmuş, doğar doğmaz hak olarak tanınmış şeylerinkinden çok daha fazla değil midir?  

Yabancı dil bilmediğimiz için üzülüyoruz belki. Alın size uğruna vakit harcamaya değer bir meşgale. Elinizdeki imkânlara göre -ki bu olanaklar her geçen gün ilerlemekte olan teknoloji sayesinde giderek daha düşük maliyetli, daha kolay erişilebilir ve çok daha çeşitli hâle geliyor.- başlayın işinizde ihtiyacınız olan veya arzu ettiğiniz lisanı öğrenmeye bir an önce. Çünkü zaman, siz hiçbir şey yapmadığınızda durmaz. En büyük acılarımızı da en tatlı mutluluklarımızı da puslu birer hatıraya dönüştürene hatta unutturana kadar ve ondan sonra da devam eder akmaya. 

Yanlış anlaşılmak istemem; çileciliği övüyor değilim hele yoksulluğa kutsallık atfetme derdinde hiç değilim. Şüphesiz ki her insanın, fırsat eşitliğinin sağlanmış olduğu şartlarda eğitim, sağlık, barınma, temiz içme suyuna/gıdaya ulaşabilme gibi temel haklarının korunduğu bir dünyada onurlu biçimde yaşamını idame ettirmesinden yanayım ben de. 

Demek istediğim; sevmediğimiz, istemediğimiz birtakım özelliklerimizin bizi biz yapan unsurlarımız arasında yer aldığı ve bunların varlığını kabullenip benimseyerek yahut değiştirmeye çalışarak var olmanın bizi derin bir keder krizinden kurtarabileceğidir. Kendimizi bilmek, bilgelik kademelerinin en zor erişilebilir olanı ama aynı zamanda en büyük huzur vereni olsa gerek. 

Velhasılıkelam insan, eksiğiyle tamam. Hayallerimizi süsleyen mükemmellik kavramı, tanım gereği durağanlık vasfını da bünyesinde muhteva eder. Herhangi bir kusuru olmayan düzeltilemez veya geliştirilemez. Bu statik mahiyet beraberinde amaçsız kalıp boşluğa düşmeyi getirir. Gerçekten istediğimiz bu mu?