Hüseyin ALPASLAN'ın 24 Mayıs 2023 tarihli yazısı: Musul Tehciri Davası - I
30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından hemen sonra İtilaf Devletleri’nin çok gecikmeden bırakışma maddelerini yürürlüğe sokarak başta İstanbul olmak üzere Osmanlı topraklarını işgale giriştiklerini ve Ermeni kırımı ile suçladıkları ittihatçılara karşı cadı avı başlatarak vatansever asker ve bürokratları ayıklama politikası güttüklerini önceki yazılarımızda tafsilatlı şekilde anlatmıştık. İşte bu minvalde Musul, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra 3 Kasım 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesi gerekçe gösterilerek, aslında mütareke hükümlerine aykırı şekilde İngilizler tarafından işgal edilmiştir. İşgal tarihinden de anlaşılacağı üzere mütarekenin yürürlüğe girmesiyle beraber ilk işgal edilen Osmanlı şehri Musul olmuştur. İngilizler Musul’da kendilerine direnen 6’ncı Ordu Komutanı Ali İhsan Sabis Paşa’yı ise kara listeye almışlardır. Ali İhsan Paşa, İngilizlerin mütareke döneminde tutukladıkları ilk ordu komutanı ve Malta’ya sürülen ilk kişi olarak tarihe geçecektir[1].
İttihatçıların, Ermeni tehciri ve taktili, harp suçları ve suistimaller gibi temel isnatlardan yargılanmaları maksadıyla hükûmet 24 Kasım 1918 tarihinde tahkik heyetleri oluşturmuş ve bu doğrultuda soruşturmalar yürütülmüştür. Ancak tahkikat komisyonlarının incelemelerini istenilen nitelikte bulmayan işgal kuvvetlerinin yüksek komiserleri hükûmete baskı yaparak, 14 Ekim 1918 tarihinde aldırdıkları kararla, yargılamalar için Ekim 1877 tarihli örfi idare kararnamesini hukuki bir mesnet göstererek Divân-ı Harbi Örfîlerin kurulmasını sağlamışlardır[2]. 16 Aralık’ta İstanbul’da kurulan ilk Divân-ı Harbi Örfî ile beraber birçok yargılama başlamış ve İngilizlerin “tehcir ve taktil zanlısı” olarak listeye aldığı eski Musul valisi Memduh Bey ve eski Musul merkez kumandanı Yüzbaşı Nevzat Bey tutuklanmışlardır]3]. Memduh Bey, İngilizlerin Malta’ya sürgün olarak gönderdiği mülki idare amirleri, vali, mutasarrıf, kaymakam ve emniyet mensuplarının içinde bulunduğu, 41’ler adı da verilen ikinci grupta yer almıştır[4].
Birinci Dünya Savaşı’nda gerçekleşen zorunlu göç sırasında Musul merkez kumandanı olarak görev yapan Nevzad Bey ise İstanbul Divân-ı Harbi Örfî’de, Musul’da Ermenilere işkence yapmak, adam öldürmek ve suistimal suçlarından yargılanmıştır. Nevzad Bey hakkında yargılamalar sürerken Musul m
erkez kumandan muavini Yüzbaşı Ferid Bey’de tehcir sırasında Musul’da İnzibat Bölüğü Kumandanı olması hasebiyle mahkemeye celp edilmiş ve çeşitli suçlamalar ile karşı karşıya kalmıştır[5].
Divân-ı Harbi Örfî’de Musul tehciri davası 9 Nisan 1919 tarihinde yapılan ilk duruşma ile başlanmıştır[6]. Kevorkıan
ise eserinde Fransız basınını kaynak göstererek ilk duruşmanın tarihini 10 Nisan olarak belirtmiş ve Nevzad Bey’den başka Halil Paşa’yı da bu davanın önemli sanıkları arasında göstermiştir. Müellif, Halil Paşa ile Nevzad Bey’in Musul sürgünlerinin ve bir amele taburunda bulunan Ermenilerin öldürülmelerini tertip ettiklerini ve Abdürezzak Bey’in cinayetiyle ilgili olduklarını anlatırken, haziran ayı başlarında ittihatçıların Mondros[7] ve Malta’ya sürgünleri ile başlayan kamuoyu tepkisi ve ortamın gerginleşmesi sonucunda Musul tehciri yargılamalarına ara verildiğini, sürgünden sonra geriye kalan sanıkların ise mühim kişiler olmadığını ifade etmiştir[8]. Kevorkıan, Musul sürgünlerine dair bilgi verirken, 1917 yılında Bağdat’ı ele geçiren Halil Paşa’nın Musul’a gelmesinin ve bölge komutanlığına Cevdet Bey’in getirilmesinin normal bir gelişmeden ziyade, Ermenilerin öldürülmesi operasyonunun bir parçası olduğunu, ayrıca Musul garnizon kumandanı Yüzbaşı Nazım Bey ile Albay Abdülkadri Hilmi Bey’in Musul-Cizre yolundaki amele askerleri öldürme görevini bizzat üstlendiklerini iddia etmiştir[9].
Kevorkıan’ın çok da araştırmaya gerek duymadan Musul’da görevli Türk askerlerine karşı pervasızca öne sürdüğü acımasız suçlamalara ve iddialara dair eserinde gösterdiği kaynağın, İstanbul Patrikhanesi Ermeni Enformasyon Bürosu’nun (İPA/KEP, İPE) “Bir Ermeni kaynağına göre!”[10] diyerek verdiği bilgiler olması hayret vericidir!
Bu davanın sanıkları arasında gösterilen Halil Paşa (Kut) İtilaf Devletleri tarafından Malta’ya sürgün edilmek üzere tutuklanan ittihatçılar arasında bulunuyordu. Halil Paşa tutuklu bulunduğu Bekirağa Bölüğü’nden 7 Ağustos 1919 tarihinde firar ederek Anadolu’ya geçmiş ve ulusal bağımsızlık savaşında yararlılıklar göstermiştir[11].
Musul tehciri davasının Divân-ı Harbi Örfî’de 9 Nisan’da başlayan ilk duruşmasında, mahkeme salonuna celbedilen Nevzad Bey’in kimlik bilgileri teyit edildikten sonra hakkındaki iddiaların okunmasına geçilmiştir. Nevzad Bey’e isnat edilen suçlamalar şöyledir; askerlik görevini icra eden Ermeniler ile diğer Ermenilere, organize ettiği arkadaşları vasıtasıyla işkence yapmak, Bedirhani Abdürrezzak Bey’in ölümüne sebebiyet vermek ve emanetinde bulunan altınları tahvile dönüştürerek suistimal etmek[12]. Nevzad Bey’in İTC adına siyasi cinayetlere karışmış eski bir fedai ve bu davanın da baş sanığı olduğunu iddia eden başsavcı Reşad Bey[13], sanık hakkındaki iddialarına Zeki ve Ahmed Samim Bey’lerin Makriköy’de öldürülmeleri hadisesinin de dolaylı olarak failinin Nevzad Bey olduğunu da ekleyerek sözlerine devam etmiş ve bu suçla ilgili dosyanın da istenirse mahkemeye getirilebileceğini söylemiştir. Nevzad Bey, savcının hakkındaki iddialarını ve suçlamaları reddederek avukat talebinde bulunmuştur[14].
Bir gün sonra devam edilen duruşmada tanıkların mahkemeye celbedilmediğinin tespit edilmesinin akabinde mahkeme başkanı, Nevzad Bey’e hitaben, Yakup Cemil ve Nusret oteli baskını ile ilgili davanın sonuçlanıp sonuçlanmadığını sormuştur. Davalı vekili Hayri Bey, mahkeme başkanı tarafından müvekkiline sorulan davanın idari bir yargılama olduğunu ve Nevzad Bey’in Musul’a tayini ile bir ilgisi olmadığını söylemiştir[15]. İttihat ve Terakki Cemiyeti mensuplarının yargılamalarında olduğu gibi; savcı, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin geçmişine giderek, ittihatçıların komitacı faaliyetlerinden, 1913’te gerçekleşen Babıali baskını ve Nazım Paşa’nın öldürülmesinden bahis ile savaş dönemindeki İttihat ve Terakki Hükûmeti’nin bazı politikalarına karşı olan Yakup Cemil’in münferit olarak İtilaf Devletleri ile barış yapmak için girişimlerde bulunduğunu, Nevzad Bey’in, Yakup Cemil’in gizli olarak yürütmeye çalıştığı faaliyetlerini Harbiye Nazırı olan Enver Paşa’ya bildirdiğini, bu sebeple de Musul’a merkez kumandanı olarak tayin edildiğini iddia etmiştir. Nevzad Bey’in vekili Hayri Bey, savcının bu mütalaası ile tayine dair iddiasına itiraz etmiş ve Yakup Cemil meselesi ile Nevzad Bey’in hakkındaki suçlamalar arasında ilişki kurulamayacağını savunmuştur. Hayri Bey’in Yakup Cemil meselesi ile ilgili savunmasına cevap niteliğinde konuşan mahkeme başkanı, sanığa, Yakup Cemil meselesi ile ilgili yöneltilen sorulardaki maksadın, Nevzad Bey’in İttihat ve Terakki Cemiyeti içerisinde meydana gelen olaylar ile ilgili görüşünü ve eğilimini öğrenmek olduğunu açıkladıktan sonra, davanın asli iddialarından biri olan Abdürrezzak Efendi’nin öldürülmesine dair suçlamaları gündeme getirmiş ve Nevzad Bey’e bu hususta sorular yöneltmiştir. Nevzad Bey, bu kişiyi tanımadığını ifade ederek, Abdürrezzak Efendi’yi öldürdüklerine ilişkin suçlamayı şiddetle reddetmiştir[16].
İKİNCİ BÖLÜMLE DEVAM EDECEK.
Hüseyin ALPASLAN;
Tarihçi-Yazar
Kaynakça
[1] Bilal N. Şimşir, Malta Sürgünleri, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2020, s.113.
[2] Ferudun Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2017, s.76.
[3] Rıdvan Akın, “İttihat ve Terakki Hükümetlerinin Divan-ı Harb-i Örfî’de Yargılanması ve Malta Sürgünleri (1918–1921)”, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Doç. Dr. Melike Batur Yamaner’in anısına armağan, c.I, (2014/1), s.93.
[4] Şimşir, a.g.e., s.136-137.
[5] Akın Çelik, Mondros Mütarekesi Sonrasında İstanbul Basınında Tehcir Davaları, İstanbul Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2003, s.138.
[6] Çelik, a.g.m., s.127.
[7] 1919 yılında Divân-ı Harbi Örfîde yargılanan ittihatçılar ile ilgili hukuksuz uygulamaların ve alınan kararların kamuoyunda huzursuzluk yaratmasının etkileri ve İngiliz yüksek komiserinin Bekirağa Bölüğü’nde bulunan tutukluların firar edeceklerine dair şüphelerinin artması gibi nedenlerle, Amiral Calthorpe’nin İngiliz Hükûmeti ile yaptığı yazışmalar üzerine; İngilizler, 28 Mayıs’ta Bekirağa Bölüğü’nden gizlice aldıkları 67 tutuklu ile beraber Kars şurası üyesi 11 kişiyi Princess Ena isimli gemiyle Malta’ya sürgüne göndermişlerdir. Kevorkıan’ın Mondros sürgününden kastı ise; 67 kişi Malta’ya götürülürken Limni Adası’na uğrayan sürgün gemisinde bulunan eski nazır ve politikacı birinci sınıf 12 tutuklunun Ada’nın liman kısmında bulunan Mondros’taki hapishanede esir edilmesidir. Mondros’ta bırakılan ve birinci sınıf 12 kişiden oluşan tutuklular, dört ay sonra Malta’ya gönderilmişlerdir. bk. Şimşir, a.g.e., s.133-134.
[8] Raymond Kevorkıan, Ermeni Soykırımı, çev. Ayşen Taşkent Ekmekçi, İletişim Yayınları, İstanbul 2015, s.1105.
[9] Kevorkıan, a.g.e., s.919-920.
[10] Kevorkıan, a.g.e., s.919.
[11] Halil Kut Paşa’nın biyografisi için bk. Mehmet Emin Dinç, Kûtü’l Amâre’nin Muzaffer Komutanı Halil Kut Paşa, Kronik Kitap, İstanbul, 2018.
[12] Kevorkıan, a.g.e., s.920-921. Çelik, a.g.m., s.127.
[13] Kevorkıan, a.g.e., s.920.
[14] Memleket, 10 Nisan 1919.
[15] Çelik, a.g.m., s.127.
[16] Çelik, a.g.m., s.128; Memleket, 11 Nisan 1919.