Sedat SADİOĞLU'nun 22 Şubat 2024 tarihli yazısı: Varlık Analizi
Gören Göz – 56/1: Varlık Analizi Nedir?
Tüm varlıklar, ‘Mutlak Varlık’ dediğimiz yani tek ve sonsuz olan Allah’a bağlıdır. Burada Allah’ın izniyle olan bir oluşum söz konusudur. Mutlak Varlık bu yüzden ‘Yaratan’dır. Diğer tüm geriye kalanlar ise, belirli bir amaç veya bir süre için (Yaratan tarafından) yaratılmışlardır. Allah’ın izniyle yaratılan varlıklar, ya hiçtirler (belirli bir süre yaşayıp, ölüp, yok olurlar), ya hep vardırlar (ruhlar gibi) ya da belirli bir süre için vardırlar (nurani varlıklar, melekler gibi).
Yaratılan varlıkların, “hep var” olanları (ruhlar) hiçbir zaman yok olamayacakları gibi, bazıları (Melekler gibi) sonsuz da olamazlar. Çünkü yok olmak, önceki varlığının hiç olmadığına işaret eder ki, bu mantıklı değildir. Ancak yaratılan bazı varlıklar dönüşüm veya değişim gösterir veya yok olabilirler. (Hayvanlar veya bitkiler bunlardandır) Tüm ruhların sonsuz olamamalarının asıl nedeni ise, sonsuzluğun sadece ve sadece Allah’a ait olmasındandır. Akla şu soru gelebilir; “İnsan ruhu cennette sonsuza dek var olacak ise, bir başka formda veya ruh halinde mi yaşayacaktır?” İlk bakışta ve Kur’an’a göre, bunun yanıtı “evet” olmakla beraber, ilgili ayetlerin ve bazı hadislerin iyi bir analizinde, yüce Allah’ın melekleri dahi yok edeceği, ruhları başka şekillere (formlara) sokabileceği, onlara her şeyi unutturabileceği (özellikle kadınlar) ve hatta, yeni nesiller de yaratabileceği anlaşılmaktadır. Bu da, cin ve insan ruhlarının bile (bir şekilde) sonsuz olamayacağına işarettir. Bu son yorumda, yok etme söz konusu olmayıp, bir çeşit dönüşümü (ya da değişimi) akla getirmektedir.
Bir başka ve bağlantılı konu da, tüm maddi varlıkların zıttı (karşıtı) olduğudur. Buna (+)/(-), iyi-kötü ve hatta güzel-çirkin gibi soyut kavramlar da diyebiliriz. Maddi olup da cansız olan varlıkların yapı taşlarında (atom ve atom altı) bile zıtlıklar olmasına rağmen muazzam bir denge (mizan, ölçü) vardır. Bunların hiçbirisi birbirini götürmezler, yok olmazlar ancak dönüşümler, başkalaşmalar ve hatta düzensizlikler yaşanabilir. (Uzayın genişlemesi, yıldızların sönmesi yada yeni yıldızları doğması gibi) Bu bile, ilerisi için gerekli bir çeşit dengedir. Hepsinin sonuçtaki ilâhi kader ile ilişkileri vardır. Kendi halinde bir radyoaktif atomun dengesini bozarsak, bir çeşit nükleer reaksiyonlar dizisini tetikleriz ki, bu da atom bombası denen ve akıl almaz güçlerin ortaya çıkmasına yol açar. Bu reaksiyonların muazzam biçimlerini yıldızlarda ve güneşlerde gerçekleştiren yüce Allah, dengesizlik yaşanmaması için dengeyi elinde tutar. Böylece evrenin dengesini sağlar. Bu yüzden; ‘Mutlak Varlık’ın yani Allah’ın zıttı yoktur, olamaz da! O zıtlık, çokluk, boyutluluk, benzerlik ve sınırlı olmaktan münezzehtir (uzaktır).
Mutlak Varlık olan yüce Allah (c.c.), insanlara çok cüz’i de olsa, muhteşem ruhundan bilgi (akıl) üflediği için, insanoğlu atomu parçalayabilmektedir. Bir atomun içerisine gizlenmiş ve akıl almaz böyle bir gücün sahibi olan bir varlığa yani yüce Allah’a ulaşamayan âlimin hali ne acıdır! Henüz bazı Batı’lı âlimler, evrenin dengesini ve sürekliliğini elinde tutan gücün ne olduğunu ya bulamamışlar, ya da Allah’ın elinde olduğunu kabul edememektedirler. Evrenin ilk andaki varoluş zamanına gidip, evrenin sanki farklı bir olaylar zinciriyle ve tesadüfen oluştuğunu ispatlamak gibi boş bir hayalin peşinde koşmaktadırlar. Bilimsel çabalarını göz ardı etmek mümkün değildir! Bu bile, kendilerine, elle tutulan ve gözle görülen büyük bir varlığın ispatıyla, putlaştırılacak bir varlık arayışlarını göstermektedir. Yine bu arayışları ile, evreni kontrol altına alabilmek, bundan sonraki gidişatı (kaderi) değiştirmek ve belki de gidişata sahip olmak gibi ilâhi çıkarımlar(!) peşindedirler. Bütün bu çabaları, bazılarının Allah ve ahiret inançlarının olmamasından kaynaklı olup, daha uzun bir ömür yaşamak üzerinedir.
“Yüce Allah (c.c.), sonumuzu hayır eylesin…Amin!”
Gören Göz – 56/2: Kadere İman=Allah’a İman
“İslâm’da Emir ve Yasakların Hikmeti” adlı eserinde, ‘Kadere iman, Allah’a imandır’ diyen Süleyman Uludağ hocamız, daha sonra yazısına şöyle devam ediyor;
“….Zira kader, her şeyin bir ölçüye (hesaba), orana ve sebebe (karşılığa) bağlanması manasına gelmektedir. Bütün kaderle ilgili hikmetleri, sadece yüce Allah bildiği için, kadere imanın karşılığı, (ancak ve ancak) Allah’a iman olmalıdır.”
Bu anlayış ya da koşulsuz kabul, Müslümanlar için bir “kadercilik” anlayışına karşılık gelmemelidir. Bu anlayış tam tersi bir düşünceyle, Müslümanı arayışa iten bir göreve de davet ediyor. Ayrıca, bu kabul ile “her şeyin Allah tarafından tanzim ve tertip edildiğine inanma (inancı)” ortaya çıkmaktadır.
Allah’ın varlığına koşulsuz inandıktan sonra, artık bir Müslüman, diğer Müslümanların faydası için, O’nun hikmetlerini araştırmak zorundadır. Bu hikmetlerin başında ise tüm ‘Kur’an’ içeriği (mesajları) gelmektedir. İlmi araştırmalar önce kişiye, sonra topluma (milletine) ve en sonunda da İslâm âlemine fayda sağlayacak sonuçlara (ürünlere ve belki de keşiflere) ulaştıracaktır.
Kısa Bilgi: Günümüzde, İslâm adına sonuç almanın ve faydalara ulaşmanın adı ve en güzel ülke örneği, “Malezya’dır. Malezya, birçok farklı ve tutucu din kıskacına, hatta farklı dünya görüşlerine rağmen, kaderine teslim olmamış, çalışmış ve çabalamıştır. Malezya, bugün büyük bir gelişme içindedir. (Allah, yollarını açık etsin ve diğer İslâm ülkeleri ve âlimlerine de örnek olsun, İnşallah!)
“Ey yüce Allah’ım, bütün çalışan Müslümanları başarıya ulaştır… Amin!”
Gören Göz – 56/3: Allah’a İman = Devlet’e İnan
Sözlük anlamıyla devlet; ‘toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasi bakımdan teşkilatlanmış millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel varlıktır.’ Sonuçta bir varlığı kabul etmek zorundayız. Bu varlığın görünen tarafı yani dünyadaki idari hali “devlet”, görünmeyen ve ahiretteki ilâhi hali ise “Allah” olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu benzeşimler tesadüfî değildir.
İslâmiyet’in Devlet Anlayışı; İslâmiyet’in mal-mülk hukukuna göre, “her şey devletin malı ve sonuçta da her şey Allah’ın malıdır” anlayışı hâkimdir. Zaten, biz fani kullar için tek gerçek ve tek varlık, yüce Allah değil midir? Yukarıda verilen analizdeki birebir benzeşimler de tesadüfî sayılmamalıdır.
(Önemli Bir Açıklama: “Matematiksel ifadeyle ve buradaki kullanımıyla “eşit” anlamı, ‘Allah=Devlet’ olmayıp, bir çeşit “denklik” yani “insanlar açısından, dini ve siyasi haklar yönünden benzerlik bulunması ” anlamındadır.)
Bir Değerlendirme:
Batı, Ahiret inancından uzaklaşıp, Allah korkusundan da sıyrılarak, sadece dünya gözü ile devletine sarılmak zorunda kalmıştır. Batı’da devletler çok güçlüdür ve güçlendirilmek zorundadır. Müslümanlar da, ahiretin varlığı ve Allah korkusu yüzünden, dünya nimetlerinden beklentilerini kesmiş ve sadece Allah’a sığınmışlardır. Doğru olan yöntem ise, hem Devlet’i önemsemek hem de Allah’ı yaşantımızın merkezine koymaktır. Çünkü Allah inancı ile Devlet inancı anlayışı ve yaklaşımları benzerdir ve üstelik (insan için) korkacak bir şey de yoktur (özellikle Müslümanlar için). Yine unutulan ya da unutturulan en önemli anlayış, “ahiretin, ancak ve ancak dünyevi ibadet, iyilik ve faydalarla kazanılabileceği (yani cennetin hak edilebileceği)” düşüncesidir. Bu düşünceyi asla unutmamak gerekir. Ancak, bu dengeyi (veya denkliği) ne Batı ne de İslâm dünyası henüz kurabilmiş değildir. Üstelik ortak bir noktada buluşmaları (dinler ittifakı, yakınlaşması gibi), yakın bir zamana kadar da mümkün gözükmemektedir. (Çünkü Batı’nın böyle bir niyeti de yoktur)
Ünlü Türk yazarı, toplum bilimci, şair ve siyasetçisi Ziya Gökalp’ın (konuyla ilgili) aşağıdaki dizeleri ne kadar da anlamlıdır;
Bir Şiir
DEVLET
Kur’an diyor: Eyleyiniz itaat
Hakk’a sonra peygambere, devlete
Vicdanımın bütün hissi sadakat
Kanunlara, ayet ile hadise…
İbadetle itikatta daima
Kitap ile sünnet benim rehberim
Bu işlerde şüphem varsa mutlaka
Müftülerin fetvasını dinlerim…
Özellikle devlet yöneticilerine mesajlar içeren bir ayet ile konuyu sonlandırmış olacağım;
“Allah, size, devletin makam ve imkânlarını, mutlaka hak edene vermenizi ve insanlar arasında karar verdiğiniz zaman ise adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size, olması gereken (doğru) bilgileri veriyor! Şüphesiz ki Allah, her şeyi işitendir ve her şeyi görendir.” (Nisa Suresi, 58.Ayet)
”Ey yüce Allah’ım, yöneticilerimizden hata yapanları bağışla ve onları doğru yol üzere kıl. Şüphesiz Sen’in her şeye gücün yeter…Amin!”
(NOT: Ellialtıncı bölümün sonu…)