Utku KABAKCI'nın 21 Şubat 2024 tarihli yazısı: Tek Güç mü, Tek Düşman mı?

1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması neticesinde tüm dünyanın ezberi bozuldu. Çünkü uluslararası ilişkiler ve kurumların faaliyetleri, iki kutuplu bir düzen ve denge üzerinde işliyordu. Ancak Sovyetler Birliği’nin çökmesi ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri (ABD), her ne kadar önceleri “tek güç” olarak görülse de zamanla “tek sorumlu” kabul edilir oldu. Ezeli düşmanını yenen ABD, mutlak krallığını ilan edeceğini düşünürken dünyanın her yerindeki savaş, çatışma, salgın ve kıtlığın kaynağı ilan edildi. Böylece tek kutuplu dünyada kimsenin “tek güç” hâline gelmiş olana itiraz edemeyeceği ve onun karşısında talepkâr olacağı düşüncesinin bir yanılsama olduğu ortaya çıktı. Tam aksine ABD istenen değil, tehdit edilen oldu.

Uluslararası arenada iki kutuplu düzende mutlak taraf olmak işlevselken tek kutuplu dönemde karşılığını yitirdi. Çünkü iki kutuplu dönemde tehditlere karşı korunabilmek için taraflardan birisine dâhil olmak anlamlı görünüyordu. Bugün gelinen noktada ise tek bir hegemonya hâline dönüşen ABD’nin kendi ekonomi ve silah gücü dışında başka büyük bir gücü işaret ederek korkutup politikalarını hâkim kılma imkânı bulunmuyor. Bu da kimi ülkeler ve ittifaklar için ABD’yi, uzakta görülen bir tehdit durumuna getiriyor. Uzaktaki bir düşmana kafa tutmak da yakındakine meydan okumaya kısayla çok daha kolay oluyor.

“En büyük düşmanını mağlup ederek ‘tek güç’ hâline gelmek ABD için bir zafer mi, yoksa yenilgi mi oldu” sorusu, uluslararası literatürde önemli bir tartışma konusu olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü ABD’nin uluslararası arenada büyüklüğünü ortaya koymasının geri dönüşü, ona saygı duyulması ve biat edilmesinden ziyade eleştirilmesi şeklinde oldu. Tüm dünyada sadece kendi sesinin egemen olacağını zanneden ABD, bugün için sayısız çığlığın, kulaklarında patladığı bir hedef hâline geldi.

Yazıda ABD ve tek kutupluluk üzerinden değinilen hususlar, yeni zamanlarda hem uluslararası ilişkilerde hem de ekonomi ve politikada tek olanın, hiç olabileceğine; en büyük görünenin aslında en küçük olabileceğine dikkat çekmek içindir. Çünkü yeni zamanlar, tek ve kuvvetli bir sese ihtiyaç duyulan değil, çok ve farklı şiddetlerde sesin egemen olduğu bir anlayışı getirdi.