Ahmet KÖPRÜLÜ'nün 18 Mayıs 2023 tarihli yazısı: AR-GE’de Çalışan Nüfus Oranı ve Büyüme İlişkisi

 Günümüzün bir süredir çok kullanılan ama birbirleriyle aynı olmayan popüler sözcükleri; İnovasyon, Teknoloji, ARGE ve Teknoparklar. Bu kavramların ekonomik büyüme ve kalkınma ile ne kadar ilgisi var birkaç 10 yıldır konuşuyoruz, üzerine paneller, toplantılar yapıp tezler ortaya koyuyoruz.

Büyüme ve gelişme ekonomisinde teknoloji teriminin çok özel bir anlamı vardır. Teknoloji; üretim sürecinde girdilerin çıktıya dönüştürülmesidir. Fikirler üretim teknolojisini geliştirir. Yeni bir fikir belirli bir girdi paketinin daha fazla veya daha iyi çıktı üretmesini sağlar. Verimlilik ortaya çıkar. 1980’lerin ortalarından başlayarak Romer fikir ekonomisi ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi resmileştirmişti. Bu ilişkiyi de şu şekilde ortaya koymuştu:

Fikirler>Rekabetçi Olmama>Artan getiriler>Aksak Rekabet

Romer’e göre fikirlerin doğal bir özelliği rakipsiz olmalarıdır. Bu rakipsizlik ölçeğe göre artan getirilerin varlığını ima eder. Ve bu artan getirileri kasıtlı araştırmalarla rekabetçi bir ortamda modellemek için de mutlaka “eksik rekabet” gereklidir.

Teknolojiyi içselleştiren ilk modellerden birini ortaya koyan Romer tarafından vurgulanan önemli bir gözlem de fikirlerin diğer çoğu ekonomik maldan çok farklı olduğudur. Akılllı telefon ya da avukat hizmetleri gibi çoğu mal rakiptir. Yani akıllı telefon kullanımınız başka birinin aynı telefonu kullanmasını dışlar. Fakat fikirleri aynı anda birden çok insan kullanabilir. Dolayısıyla fikirler teknik olarak rekabetçi değildir. Fikirlerin rekabetçi olmaması ekonomik büyüme ve gelişme açısından çok önemlidir. Fikirleri tüm toplumun kullanması artan getiri sağlar.

Romer’e göre; rakip ürünler her satıldıklarında üretilmelidir, rakipsiz malların sadece bir kez üretilmesi gerekir. Yani fikirler gibi rakipsiz mallar da sabit bir üretim maliyeti ve sıfır marjinal maliyet içerir. Bundan dolayı fikirlerin üretiminde klasik kar maksimizasyonu koşulu olan MR (Marjinal gelir) =MC (Marjinal maliyet) denklemi geçerli olmaz. Çünkü bu durumda hiçbir üretici yeni fikir üretmeyecektir. Zira yaptığı masrafı geri alması mümkün olmayacaktır. Romer teknolojinin nasıl işlediğini bu şekilde temelini atmış olmaktadır. Fikirlerin ilk kez üretilmesi çok yüksek bir maliyet gerektirirken, ikinci ya da daha sonraki üretimde maliyetler sadece birim başına artmaktadır.

Romer’in teorisine göre; fikirlerin fiyatlandırmasının farklı olması gerekir. Tam rekabet piyasasının olduğu yerlerde fikir üretimi ise çok az olur. Romer de baştan bir fiyatlama varken yeni fikirlerin oluşmayacağını söylüyordu. Bu nedenle fikirlerin gelişimi dolayısıyla teknolojinin gelişimi “aksak rekabet piyasaları” ile daha mümkündür. Tam rekabet piyasasında yeni fikirlerin ortaya çıkması ise imkansızdır. Bir malın fiyatı piyasada belirlenir ve o fiyattan satılmaya devam edilir. Firmanın karı da arz ve talebe göre belirlenir. Tam rekabet piyasasına domates, patates fiyatları örnek verilebilir.

Romer teknolojiyi içselleştirirken büyümeyi ARGE ve yeni fikir geliştirme kapasitesine bağlar. Ekonomideki fikir stoğu, yeni gelen fikirlerden etkilenir mi ya da nasıl etkilenir? Romer temel olarak “ARGE sektöründe çalışan nüfus” diyor, yani nüfusun ne kadarı ARGE sektöründe çalışıyor ise ekonomiye katkı da o kadar büyük olacaktır. Ama tabi burada önemli olan yeni bir şeyler üretilmesidir.  Romer, AR-GE’lerde çalışan nüfusun bir ölçü, bir veri olduğu değerlendirmesinde bulunmuştu ancak bunun yanında beşeri sermaye de teknolojik gelişmeye katkı sağlamaktaydı. Zaman içinde çeşitli ülkelerde nitelik ve nicelik kavgası başlasa da testler üzerinden beşeri sermayenin efektifliğinin ölçülebilmesi yöntemleri geliştirildi.  

Buradan vardığımız sonuç, eğer bir ülkede teknolojik gelişme yoksa büyüme de yoktur. Bu noktada Devletin aksak rekabet ortamını sağlaması, üniversiteler, şirketler, bilim kuruluşlarının ARGE’ye de daha fazla zaman ayırması gerekmektedir. Anlaşılıyor ki yılda birkaç kez tekrarlanan paneller, konferanslar yeterli gözükmemektedir.