Hüseyin ALPASLAN'ın 21 Haziran 2023 tarihli yazısı: Divân-I Harbi Örfî’de İcra Olunan Diğer Tehcir Davaları ve Mahkemelerin Sonu

Mütareke döneminde görev yapan Osmanlı Hükûmetleri, İtilaf Devletleri’nin İstanbul’un işgali ile başlayan baskıları karşısında, 1915-1916 yıllarında zararlı faaliyetleri dolayısıyla savaş bölgesi dışına sevk edilen Osmanlı vatandaşlarına karşı suç işlediği iddia olunan kişilerin yargılanması maksadıyla, acele bir şekilde İstanbul’da kurulan I. Divân-ı Harbi Örfî’de gerçekleşen tehcir yargılamalarının ivedilikle sonuçlanması yönünde büyük gayret göstermişlerdir. Ancak iş yükü sadece tehcir davaları olmayan I. Divân-ı Harbi Örfî, bakmakta olduğu 96 dava dosyasını II. Divân-ı Harbi Örfî’ye devrederek iş yükünü hafifletmek ve tehcir davalarını bir an önce sonuçlandırmak istemiştir [1]. 1921 yılında davaların sayısında azalma yaşanması ve hükûmetin uyguladığı tasarruf politikaları, II. Divân-ı Harbi Örfî’nin işleyişine son verilmesine ve kalan dosyaların tekrardan I. Divân-ı Harbi Örfî’ye verilmesine yol açmıştır [2].

1921 yılında hapishanelerde yargılanmayı bekleyen ve uzun süredir tutuklu bulunan kişilerin varlığı rahatsız edici boyutta olup, özellikle tehcir suçlamasıyla siyaseten tutuklu olanların durumu, İstanbul Hükûmeti’ni Divân-ı Harbi Örfî’de devam eden yargılamaların hızlanması hususunda yeni tedbirler almaya sevk etmiştir. Bu bağlamda yargılamaların ivedilikle sonuçlanmasına yardımcı olacak şekilde iç işleri, dış işleri ve Adliye memurlularından müteşekkil bir komisyon teşkil edilmiştir. Mahkeme üyelerinin izinleri iptal edilmiş ve mahkemenin emrinde görev yapacak polisler vazifelendirilmiştir [3].

1921 yılına gelindiğinde önemli tehcir davalarının sonuçlanmış olduğunu anlıyoruz. Bu tarihe kadar görülen tehcir davalarını önceki yazılarımızda anlatmıştık. 1920 yılının sonuna kadar süren ve bu tarihten sonrada devam eden diğer tehcir davaları anlatarak yazıma devam edeceğim;

Amasya Tehciri Davası

Divân-ı Harbi Örfî’de tehcir davaları sürerken, Birinci Dünya Savaşı’nda Amasya’da uygulanan tehcir sırasında da görevini kötüye kullanan devlet yetkilerinin olduğuna dair ihbarlar yapılmıştır. Bu ihbarlara istinaden yapılan soruşturmada, Amasya eski Mutasarrıfı Sırrı Bey, Jandarma kumandanı Binbaşı Tevfik Bey ve Amasya eşrafından Hasan Bey sanık olarak tutuklanmış olup, Divân-ı Harbi Örfî’de yargılanmalarına başlanmıştır [4].  Bu davada, birçok tehcir davası gibi suçlamalara ilişkin bir delil bulabilmek maksadıyla yaklaşık bir buçuk yıl sürmüştür. Davanın makul sürenin üzerinde uzaması ve bütün zorlamalara rağmen delil bulunamaması nihayetinde mahkemeyi tedirgin etmiş ve herhangi bir suç unsuru bulunamadığı gerekçesiyle 9 Aralık 1920 tarihinde davanın düşmesine karar verilmiştir [5].

Edirne Tehciri Davası

Önceki yazılarımızda anlattığımız İttihat ve Terakki Kâtib-i Mesuller davasında yargılanan, fakat Edirne tehciri davasının devam etmesinden dolayı yargılanmaları bu davada sürdürülen Edirne İttihat Terakki Kâtib-i mesulü Abdülgani Bey ile Rifat Bey ve mülazım Kasım Efendi, Edirne tehciri davasında sanık olarak muhakeme edilmişlerdir. Mahkeme kararında, zanlılar hakkında iddia olunan suçlamanın sabit olmadığına kanaat ederek beraatleri yönünde hükme varmıştır [6].

Sivas ve Koçgiri Tehciri Davası

Divân-ı Harbi Örfî’de yapılan yargılamada eski Koçhisar Kaymakamı Nabi Bey ile Sivas jandarma kumandanı Binbaşı Ali Şefik Bey ve ticaret işi ile uğraşan Balizâde Ömer Raif Bey sorgulanmışlardır. Yargılama neticesinde sanıkların üzerlerine atılı suçu işlemediği anlaşıldığından beraatlerine karar verilmiştir [7].

Bu davalar haricinde ikinci derecede diğer davalar olarak da adlandırabileceğimiz Bursa tehciri davasında 40 kişi yargılanmış, firari olan sanıklar ceza alırken diğerleri beraat etmişlerdir [8]. Adapazarı davasında yargılanan İttihad ve Terakki kâtibi mesulü Ferit Bey [9] ile Bayburt kaymakamı Yusuf Ziya Bey, haklarında yapılan suçlamaların sabit olmadığı anlaşılarak beraat etmişlerdir [10].

Divân-ı Harbi Örfî’de süren yargılamaları bir an önce sonuçlandırabilmek maksadıyla alınan birçok önleme ve yeni düzenlemelere rağmen arzu edilen neticeye ulaşılamamıştır.  Reis Hurşit Paşa’nın emekliye ayrılmasından sonra 28 Mart 1922 tarihinde mahkeme üyelerinden Abdülkerim Paşa Divân-ı Harbi Örfî’ye reis olarak atanmıştır [11].

Mahkeme başkanının değişmesiyle beraber davaları hızlandırmak maksadıyla Bakanlar Kurulu kararı ile yeni bir komisyon teşkil edilmiştir [12]. Anadolu ve Trakya bölgesinde devam eden tehcir davalarının Divân-ı Harbi Örfî’ye getirdiği iş yükünün zaman kaybına yol açtığı düşüncesiyle; buralarda sürdürülen davaların umumi mahkemelerde görülmesine ve Divân-ı Harbi Örfî’nin yetkilerini İstanbul vilayetiyle Çatalca sancağı sınırları içerisinde görülen tehcir davalarında sürdürmesi yönünde başka bir tedbire daha başvurulmuştur [13].

25 Mayıs 1922 tarihinde alınan karar ile Divân-ı Harbi Örfî’nin yetkilerini sınırlayan tedbir ve sonrasında İstanbul Hükûmeti’nin tehcir yargılamalarını hızlandırmak adına aldığı çeşitli önlemlere rağmen, bu mahkemeler eski etkisinden gittikçe uzaklaşmıştır. İstanbul Hükûmeti’nin ve Divân-ı Harbi Örfîlerin önemsizleşmesinin arkasında yatan en önemli sebep ise Ankara’da kurulan milli hükûmetin askeri ve siyasi sahada elde ettiği başarılardır.

Misakımillî sınırları içerisinde yaşayan Türk Milleti’nin tek temsilcisi olarak içeride ve dışarıda otoritesini kabul ettiren TBMM’nin ve milli irade adına hareket eden Ankara Hükûmeti’nin, ülkenin her tarafında siyasi ve hukuki egemenliğini tesis etmesi ile beraber Divân-ı Harbi Örfîlerin hukuki mevcudiyeti son bulmuştur.

Kaynakça

[1] Vakit, 3 Aralık 1920.

[2] Ferudun Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2017, s.287.

[3] Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir, s.287.

[4] Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir, s.288; Rıdvan Akın, “İttihat ve Terakki Hükümetlerinin Divan-ı Harb-i Örfî’de Yargılanması ve Malta Sürgünleri (1918–1921)”, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Doç. Dr. Melike Batur Yamaner’in anısına armağan, c.I, 2014/1, s.85.

[5] Vakit, 9 Aralık 1920.

[6] Vakit 6 Ocak 1921; Akın, a.g.m., s.85, Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir, s.288.

[7] Vakit 6 Şubat 1921; Akın, a.g.m., s.85-86, Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir, s.289.

[8] Raymond Kevorkıan, Ermeni Soykırımı, çev. Ayşen Taşkent Ekmekçi, İletişim Yayınları, İstanbul 2015, s.1106.

[9] Raymond Kevorkıan, Adapazarı davasında İTC sorumlu sekreteri olarak Hamid Bey’in yargılandığını, davanın tanığı eski Kaymakam Necati Bey’in, sanığın tehcir edilen Ermenilerin varlıklarını gülünç fiyatlara sattığını doğruladığını, ancak sanığın 17 Şubat 1920 tarihinde beraat ettiğini ifade etmiştir. bk. Kevorkıan, a.g.e., s.1106.

[10] Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir, s.289; Vakit, 18 Şubat 1921.

[11] BOA., BEO., 353068.

[12] BOA., MV.,223/159.

[13] BOA., MV.,256/54.