Hüseyin Alpaslan'ın 16 Şubat 2023 tarihli yazısı: Divân-ı Harbi Örfî’de Yapılan Değişiklikler ve Nemrut Mustafa Paşa

Mütareke döneminde beş defa hükûmet kuran Damat Ferit Paşa, İstanbul’un fiili işgali ile Salih Paşa hükûmetinin düşürülmesinin ardından, 5 Nisan 1920 tarihinde dördüncü kez sadrazam olmuştur. İngiliz destekli Damat Ferit Paşa hükûmetinin kurulması ile beraber Divân-ı Harbi Örfî teşkilatlarında ve yargılama usullerinde radikal değişikliklere gidilmiş, reisliğe de Nemrut Mustafa Paşa getirilmiştir. Mustafa Paşa’nın reisliğe getirilmesinde güdülen maksat, Kuvâ-yi Milliye’ye destek verenlerin suçlu ilan edilerek hızlı bir şekilde etkili cezalar almasını sağlamaktır [1].

İngilizlerin etkisiyle Ankara’daki ulusal akımın temsilcilerini yok etmek isteyenler, milli direnişin kaynağını ittihatçılara bağlayarak ve onları cezalandırarak gayelerine ulaşacaklarına inanmaktaydılar. Ali Rıza Paşa ve Salih Paşa hükûmetleri zamanında istedikleri siyasi ortamı oluşturamayan ve yargıya gereği gibi nüfuz edemeyen itilaf devletlerinin temsilcileri, 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgali ile meclisin kapanmasını sağlamışlardır. İngilizler, yandaşı olduğunu bildikleri Damat Ferit Paşa’yı iş başına getirerek yargı yoluyla ittihatçılara darbe vurmak suretiyle, Anadolu’daki Milli Mücadele’ye İstanbul’dan verilen desteği akamete uğratmak istemişlerdir.

İstanbul hükûmeti, işgal altındaki şartların oluşturduğu yeni ortamda Divân-ı Harbi Örfîlerin işleyişinde köklü değişikler gerçekleştirmek için yaptığı çalışmaları sürdürürken, 16 Nisan 1920’de yeniden kurulan Divân-ı Harbi Örfî heyetini de tekrar belirlemiştir. Nemrut Mustafa Paşa’nın reisliğinde, üyeliklere Recep Paşa ile daha önce 2. Divân-ı Harbi Örfî üyesi olan Recep, Ferhat ve Fettah beyler getirilmişlerdir [2]. Ankara’da Heyeti Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal ve milliyetçiler, yeni bir milli meclis kurulması için çalışırlarken, İstanbul hükûmeti de Paris barış görüşmelerine gitmek için hazırlanıyordu. İşte bu kritik tarihlerde Divân-ı Harbi Örfî’de ittihatçılarla ilgili bir an önce alınacak kararlar, daha doğrusu verilecek ağır cezalar, Ankara’nın elini zayıflatacak ve Damat Ferit Paşa hükûmetini güçlü hâle getirecekti. İşte bu minvalde hareket eden Nemrut Mustafa Paşa, mahkemede yargılamaların derhal başlamasında acele ediyor, gerekirse gece gündüz çalışılması yönünde kararlar alıyordu [3].

Önceki Divân-ı Harbi Örfî ile ilgili en çok şikâyete maruz kalınan husus, davaların yavaş ve uzun sürmesiydi. Bu durumun, uzun savunmalardan, avukatlardan, kararların temyiz edilmesinden kaynaklandığı düşüncesiyle, sanıklara verilen bu hakların kaldırılmasına karar verilmiştir. Yeni mahkemelerin yargılayacakları suç alanlarına dair yetkileri artırılmış, Kuva-yi Milliye hareketine katılanların suçlu olduklarına ve yargılanmaları gerektiğine karar verilmiştir. Divân-ı Harbi Örfî’nin önemli işlev gören iki kurumu, savcı ve sorgu hâkimlerinin görevlerine de son verilmiştir [4]. Damat Ferit kabinesi tarafından yapılan bu köklü değişiklikler, on üç maddelik bir kararname ve padişah iradesi ile yayımlanmış olup [5], davaların aleniyeti sakıncalı bulunmuştur. Bu doğrultuda duruşmaların gizli yapılması yönünde hüküm verilirken, sanıkların avukat bulundurması ise yasaklanmıştır. Neticede Damat Ferit Paşa hükûmeti tarafından 23 Nisan 1920 tarihinde kabul edilen kararname ile Divân-ı Harbi Örfîlere, yargılamaların gizli olarak yapılmasına kadar giden olağanüstü yetkiler verilmiş, üstelik gerçeğe, akla ve usullere uymayan uygulamaların önü açılmıştır [6].

Aceleye getirilerek hazırlanan kararnamede yer alan bazı maddelerin, bazı sorunlara yol açacağı mahkeme başladıktan sonra görülmüştür. Örneğin; savcı ve sorgu hâkimlerinin görevlendirilmemesi mahkemenin iş yükünü artırmış, hızlı sonuçlandırılması istenen davaların gecikeceği anlaşılmıştır. Bu sebeple Mayıs ayı ile beraber yeniden savcı ve sorgu hâkimi istihdamına geçilmiştir. Kararnameye göre Divân-ı Harbi Örfîlerin görev bölgelerinde bulunan askeri hükûmet tarafından kendilerine teslim edilen kişileri yargılamaları esas alınmıştır. Ancak suçluların tutuklanmalarındaki gecikmelerin, mahkemelerin işleyişini etkilediğini düşünen Nemrut Mustafa Paşa, bu durumun düzeltilmesi amacıyla Damat Ferit Paşa hükûmetine başvurmuştur. Nemrut Mustafa Paşa’nın müracaatı üzerine, aynı zamanda harbiye nazırı görevini de yürüten Sadrazam Damat Ferit, 24 Mayıs’ta, kararnamenin 7. maddesine ilave yaparak Divân-ı Harbi Örfîlerde sadece teslim edilenlerin değil, sorgulama esnasında tespit edilen suçlularında celp edilerek yargılanabileceklerine dair değişiklik yapmış [7] ve böylece mahkeme heyetinin elini iyice güçlendirmiştir. Bu dönemde gazetelere ilanlar verilerek maksadı aşan bir zorlamayla, sanıklar aleyhinde şikâyetçiler ve tanıklar elde edilmesi yoluna gidilmesi ise tuhaf ve akla ziyan bir uygulamanın daha devreye sokulmasını sağlamıştır [8].

Damat Ferit Paşa hükûmetlerinin ikinci dönemi olarak da adlandırabileceğimiz bu süreçte, fevkalade salahiyete haiz Divân-ı Harbi Örfî mahkemelerinde yapılan yargılamalar, kamuoyunda çok ses getirmiştir. Bu mahkemelerde ulusal akımın liderleri hakkında alınan kararlar, Türk milletinde infiale yol açmıştır. Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin (BMM) kurulmasının ardından alınan kararlardan bir tanesi, tehcir gerekçesiyle tutuklu bulunan ve yargılanan milliyetçilerin serbest bırakılması yönünde olmuştur. Karşı atağa geçen İstanbul hükûmeti, Divân-ı Harbi Örfî eliyle, 11 Mayıs 1920 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’yı gıyabında idama mahkûm ettirmiştir [9]. 11 Mayıs 1920 tarihinde Divân-ı Harbi Örfî kararıyla, Mustafa Kemal Paşa ile beraber Kara Vasıf, Ali Fuat Paşa, Ahmet Rüstem, Adnan Bey (Adıvar) ve Halide Edip Hanım idama mahkûm edilmişlerdir [10]. Mahkemenin Mustafa Kemal Paşa hakkındaki idam kararı, padişah tarafından 24 Mayıs’ta onaylanmıştır [11].

Yargılamaların gizli yapıldığı, zorlama şikâyetçilerin ve tanıkların Ermeni patrikhanesi tarafından organize edilen ezber ifadelerinin dinlendiği, sanıkların lehine tanıkların kabul görmediği, avukat ve temyiz hakkının olmadığı, ittihatçılara peşin olarak ağır cezalar verilmesinin amaçlandığı bu dönemde, Divân-ı Harbi Örfî’de gelişigüzel yapılan üç-beş duruşmadan sonra, sözde yargılanan sanıklar hakkında göz kırpmadan idam kararları verilmiştir. Daha sonradan hiçbir suçu olmadığı anlaşılan Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey hakkında Nemrut Mustafa Paşa Divân-ı Harb-i Örfî’si, önce 15 sene kürek cezası vermişken, Mustafa Paşa’nın direnmesi üzerine bir mahkeme üyesinde değişikliğe gidilmiş, yeni yalancı tanıklar bulunarak eski karar değiştirilmiş ve idam kararı verilmiştir. Kararlara karşı temyiz hakkı verilmeyen Nusret Bey’e bir suçtan iki ayrı hüküm ile farklı cezalar biçilerek mahkeme tarafından adına hukuk diyemeyeceğimiz bir tuhaf uygulamaya gidilmiştir [12].

Kamuoyunda, hileli ve art niyetli kararlara imza attığına dair düşüncelerin oluşmasına sebebiyet veren Nemrut Mustafa Paşa’nın reisliğinde Divân-ı Harbi Örfî’de yürütülen yargılamalarda, hâkimin aynı zamanda savcılık görevini üstlenmesi, sanıkların avukat bulundurulmasına izin verilmemesi, temyizin kapalı olması gibi durumlar, bir hukuk garabeti olarak karşımıza çıkmakta ve Divân-ı Harbi Örfîlerde adaletin yerini bulmadığını ortaya koymaktadır.

Bundan sonraki yazılarımda, işte bu garip ve hukuksuz işlevlere sahip olan Divân-ı Harbi Örfî’de yapılan yargılamaları ve yaşananları anlatacağım.

Kaynakça

[1] Ferudun Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2017, s.257.

[2] BOA., BEO., 246936; Takvim-i Vekayi, 17 Nisan 1920.

[3] Vakit, 23 Nisan 1920.

[4] Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir, s.259.

[5] BOA., DUİT., 54/1.11 lef,9; Alemdar, 26 Nisan 1920; Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir, s.260.

[6 Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir, s.258.

[7] BOA., BEO., 347643; Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir, s.260.

[8] Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir, s.267.

[9] Bülent Bakar, Ermeni Tehciri, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2013, s.216; Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü III, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1995, s.35; Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar (30 Ekim1918-11 Ekim 1922), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1989, s.103.

[10] Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, 1918-1938, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2000, s.163.

[11 Kocatürk, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti, s.166.

[12] Feridun Ata, “Divân-ı Harb-İ Örfî Mahkemelerinde Ermeni Tehciri Yargılamaları”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmalar Dergisi, Sayı:15, 2004, s.319- 320.