Hüseyin ALPASLAN'ın 11 Eylül 2023 tarihli köşe yazısı: Manda ve Himaye Tartışmaları Gölgesinde Gerçekleşen Kongre
Mustafa Kemal ve arkadaşları yollarının kesileceği söylentilerine, tehditlere ve bütün tehlikelere rağmen 29 Ağustos’ta Erzurum’dan hareketle 02 Eylül 1919’da Sivas’a ulaşmışlardır. Sivas Valisi’ni tehdit ederek kongreyi basacaklarını, şehri işgal edeceklerini söyleyen Fransız Bruno Malatya’ya kaçmıştır. Halkın caddenin iki tarafında sevgi gösterilerinde bulunduğu karşılamada; Müdafaa-i Hukuk üyeleri, Sivas Müftüsü ve 3’üncü Kolordu Komutanı hazır bulunmuşlardır. İstanbul Hükumeti’nin atadığı, milli mücadeleye karşı ikircikli davranan Vali Reşit Paşa, ilk karşılamada bulunmamış, halen kimin kazanacağı belli değil hesabıyla Mustafa Kemal ve arkadaşlarını ikamet edecekleri ve Kongre’nin yapılacağı Mekteb-i Sultani önünde karşılamıştır.
4 Eylül’de başlayan Kongre’ye 120 kişi katılması gerekirken, Kongre 38 delege ile toplanmıştır[1]. Kongre’nin ilk oturumunda Rauf Bey ve Bakir Sami Bey’in karşı çıkmalarına rağmen Mustafa Kemal gizli oylamayla başkanlığa getirilmiştir[2]. Mustafa Kemal kongrede yaptığı konuşmada özetle; “Mondros Ateşkes Antlaşması’nın İtilaf Devletleri tarafından kötüye kullanılarak ülkenin işgal edilmek istendiğini, Yunan, Rum ve Ermenilerin ülkenin her tarafında zulüm yaptıklarını, Türk Milleti’ni bu durumdan kurtarmak ve onurunu korumak için Sivas Kongresi’nde ülkenin bölünmez bütünlüğünü, ulusun birliğini ortaya koyacak kesin kararların alınmasını, hiçbir dış güce boyun eğmeyen, bağımsızlığı şiar edinmiş bir yönetimin oluşturulması gerektiğini” söylemiştir.
Kongrenin ilk üç günü; delegelerin siyasetle uğraşıp uğraşmayacağı, Padişaha gönderilecek dilekçe ve Kongrenin İttihatçılarla ilişkisi üzerine süren tartışmalarla geçmiştir. İstanbul Hükumeti ve İşgal Devletleri’nin ısrarla Kongreyi İttihatçıların düzenlediğini iddia ederek ulusal akımı gayrimeşru gösterme ve itibarsızlaştırma çabaları delegeler arasında huzursuzluk yaratmıştır. İçişleri Bakanı Ali Kemal’in İstanbul gazetelerinde yazdığı yazıları ile kongrenin İttihatçıların işi olduğu damgasını vurması, kongre aleyhine bir havanın esmesine yol açmaya başlamıştı ki; Delegeler, hiçbir parti ile ilişiklerinin olmadığını, hiçbir siyasi parti için çalışmayacaklarını, vatan ve milletten başka hiçbir şahsi arzu beslemeyeceklerini yemin ederek ant içmişlerdir. Kongrenin İttihatçıların işi olduğuna dair yapılan yoğun propaganda delegelerin yemini ve ant içmesi ile sekteye uğratılmıştır.
İstanbul delegelerinden İsmail Fazıl Paşa, Bekir Sami, İsmail Hami ve arkadaşlarının 08 Eylül günü verdikleri 25 imzalı Amerikan Mandası önergesi kongrede tartışmaya açılmıştır. 38 delegenin bulunduğu kongrede 25 delegenin mandayı tartışmaya açması, haliyle Mustafa Kemal’in sinirlerini bozmuş ve çok üzmüştür[3]. Erzurum Kongresi’nden beri Türk Milliyetçi önderlerin başında Demokles’in kılıcı gibi sallanan güdüm sorunu Sivas’ta kaygı yaratmıştır. Manda görüşmelerinde söz alan Mustafa Kemal, ABD’nin bir demokrasi ülkesi olduğunu Manda almayı kesinlikle kabul etmeyeceğini söyleyerek önerge verenlere “size ne oluyor” demek istemiştir. İstanbul delegesi ve Karakol Cemiyeti kurucularından Kara Vasıf, kürsüde; Amerikan mandasının ülke lehine olacağını iddia etmiştir. Başkanlık kürsüsünde bulunan Mustafa Kemal Kara Vasıf’a cevap vererek şu sorularla meselenin açılmasını istemiştir; Devletin iç ve dış bağımsızlığından vazgeçilmesi mi kastediliyor? Devletin ve milletin zararlı dış baskılara karşı direnmesi için bir yardıma ihtiyaç duyuluyor mu, duyulmuyor mu?
Mustafa Kemal güdüm meselesini açıklığa kavuşturmak ve delegeleri bilinçlendirmek maksadını taşıyan sorularla görüşmeleri komisyona havale ettirerek, zaman kazanıp kulis yaparak, Rauf Orbay ve Hoca Raif Efendi ile birlikte delegelerin Amerikan mandasına karşı çıkmaları için çalışmıştır. Mustafa Kemal’in manda görüşmelerinde celseyi bir sonraki güne ertelemesiyle beraber gece boyu tartışmalar devam etmiştir. Mustafa Kemal, odasında topladığı delegelere yaptığı konuşmada; mandacılar için “ümitsiz, hasta insanlar, ecnebi işgali ve baskısı karşısında cesaretlerini ve ümitlerini kaybetmiş insanlar” diyerek kongreyi manda aleyhine çevirmek için uğraşmıştır.
Mustafa Kemal, odasında delegelerle toplantı halindeyken Hikmet isminde bir Tıp talebesi odaya girerek “Paşam! Delegesi bulunduğum Tıbbiyeliler beni buraya İstiklal davamızı kazanmak için gönderdiler. Mandayı kim kabul ederse şiddetle reddederiz. Farzı mahal siz kabul ederseniz sizi de reddederiz. Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı olarak adlandırır ve tel’ in ederiz” şeklinde ateşli bir konuşma yapmıştır. Mustafa Kemal, Tıbbiyeli bu gencin sözleri karşısında memnun olarak duygulanmış, Hikmet isimli bu talebeye karşı yaptığı uzun bir konuşmayı “Ya İstiklal Ya ölüm” sözleriyle noktalamıştır[4].
Bir gün sonra açılan kongrede manda görüşmeleri devam etmiş, Rauf Bey yaptığı konuşmada orta yollu bir çözüm bularak; Erzurum Kongresi’nde alınan kararların 7’nci maddesinde bulunan “Büyük bir devletin fenni, sınai ve iktisadi yardımını bağımsızlığımıza müdahale edilmemesi şartıyla kabul ederiz” cümlesinden yola çıkmış ve bu maddede yazılı hususların Amerika’ya bildirilerek bir araştırma kurulunun gönderilmesinin talep edilmesini teklif etmiştir. Rauf Bey’in bu teklifi oybirliği ile kabul edilmiştir. Atatürk yıllar sonra 1927’de okuduğu Nutuk’ta bu durumu manda isteklerine karşı “ortalama bir çare” olarak düşündüklerini, Amerika’da senelerdir aleyhimize yapılan menfi propagandaları önlemek ve düzeltmek için inceleme heyeti istendiğini söylemiştir[5].
Kongrenin son günü olan 11 Eylül’de; mali kaynakların durumu kararlaştırıldı, Sivas’ta İrade-i Milliye gazetesi için delegeler görevlendirildi ve yapılan oylamayla Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Heyet-i Temsiliyesi genişletilerek temsil kurulu sayısı Başkan Mustafa Kemal ile beraber 16 kişiye çıkartıldı[6]. Bu heyetin görevi; düşmanı yurttan kovarak Türk Milleti’nin bağımsızlığını elde etmesi için tüm ulusu seferber etmek, Milli iradenin tecellisine dayanarak çalışmak, bütün milli kuvvetleri birleştirmek, Cemiyetin varlığını ve ilkelerini tahakkuk ettirerek müstakil bağımsız bir Türkiye hedefine ulaşmaktır.
Sivas Kongresi Bildirisi
Sivas Kongresi’nde; daha önce Erzurum Kongresi’nde alınan kararları tüm yurt için geçerli hale getiren bir bildiri yayımlandı. Bu bildirinin maddeleri özetle şöyledir[7];
1. Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında yapılan Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalan ve her noktasında çok büyük bir İslâm çoğunluğunun bulunduğu Osmanlı ülkesinin parçaları birbirinden ve Osmanlı topluluğundan parçalanamaz ve hiçbir sebeple ayrılmaz bir bütündür. Bu ülkede yaşayan bütün Müslüman halklar, birbirine karşılıklı hürmet ve fedakârlık duygularıyla dolu, birbirlerinin ırkî ve sosyal haklarına saygılı, yaşadıkları muhitin şartlarına tam olarak riayetkâr öz kardeştirler.
2. Osmanlı toplumunun bütünlüğü, milli istiklalimizin sağlanması, Hilâfet ve Saltanat yüce makamının dokunulmazlığı için Kuvayı Milliye’yi etkili ve milli iradeyi hâkim kılmak esastır.
3. Osmanlı topraklarının herhangi bir parçasına karşı yapılacak müdahale ve işgale ve özellikle vatanımız içinde müstakil birer Rumluk ve Ermenilik kurulmasına yönelik hareketlere karşı, Aydın, Manisa ve Balıkesir cephelerindeki milli cihatlarda olduğu gibi, elbirliğiyle savunma ve direnme esası meşru kabul edilmiştir.
4. Öteden beri aynı vatan içinde birlikte yaşadığımız, bütün gayr-i Müslim azınlıkların her türlü hakları bütünüyle mahfuz bulunduğundan, bu azınlıklara siyasî egemenlik ve toplumsal dengemizi bozacak imtiyazlar verilmesi kabul edilmeyecektir.
5. Osmanlı Hükümeti bir dış baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk ve ihmal etmek zorunda kalırsa, Hilafet ve Saltanat makamı ile vatan ve milletin dokunulmazlığını ve bütünlüğünü sağlayacak her türlü tedbir ve kararlar alınmıştır.
6. İtilaf Devletleri’nce Ateşkes Anlaşması’nın imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalıp İslâm çoğunluğunun oturmakta olduğu, kültür ve medeniyet üstünlüğünün Müslümanlarda bulunduğu ve bir bütün teşkil eden vatan topraklarının taksimi görüşünden büsbütün vazgeçip, bu topraklar üzerindeki tarihi, ırki, dini ve coğrafi haklarımıza riayet edilmesine ve buna aykırı teşebbüslere son verilmesine ve böylece hakka ve adalete dayalı bir karar alınmasını bekleriz.
7. Milletimiz insani, muasır (çağdaş) gayeleri yüceltir, teknik, sınaî ve ekonomik durumu ve ihtiyacımızı takdir eder. Böylece devlet ve milletimizin iç ve dış bağımsızlığı ve vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak şartıyla, altıncı maddede yazılı sınırlar içinde, milliyet esaslarına saygılı olan ve memleketimize karşı istila emeli gütmeyen herhangi bir devletin teknik, sınaî, ekonomik yardımını memnuniyetle karşılarız.
8. Milletlerin kendi geleceğini bizzat kendilerinin tayin ettiği bu tarihi dönemde İstanbul Hükumeti’nin de milli iradeye bağlı olması zaruridir. Çünkü milli iradeye dayanmayan herhangi bir hükümetin keyfi kararlarına milletçe baş eğilmediği gibi, böyle kararların dışta da muteber olmadığı ve olamayacağı, şimdiye kadar geçen olaylarla ve sonuçlarla ortaya çıkmıştır. Böylece, milletin içinde bulunduğu sıkıntı ve endişeden kurtulmak çarelerine bizzat başvurmasına gerek kalmadan, İstanbul Hükümeti’nin milli meclisi hemen ve hiç zaman yitirmeden toplaması ve böylece milletin, memleketin geleceği üzerinde alacağı bütün kararları milli meclisin denetimine sunması mecburidir.
9. Vatan ve milletimizin maruz kaldığı zulüm ve elemler ile ve hepsi aynı amaç ve maksatla milli vicdandan doğan vatansever ve milli cemiyetlerin birleşmesinden oluşan genel topluluk, bu kez “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adını almıştır. Bu cemiyet her türlü particilik akımlarından ve şahsi ihtiraslardan uzaktır ve arınmıştır. Bütün Müslüman vatandaşlarımız bu Cemiyet’in tabii üyeleridir.
10. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin 4 Eylül 1919 tarihinde Sivas’ta toplanan Genel Kongresi tarafından, mukaddes maksadı takip ve genel teşkilatı idare etmek için bir Heyet-i Temsiliye seçilmiş ve köylerden il merkezlerine kadar bütün milli teşkilatlar takviye edilmiş ve birleştirilmiştir.
Temsil Kurulu Başkanı Mustafa Kemal, 11 Eylül’de Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin bildirisini Sivas Valiliği’ne vermiştir. 23 Nisan 1920’de TBMM açılana kadar Cemiyet’in Temsil Kurulu Anadolu’da ikinci bir hükumet gibi çalışacaktır. Alınan kararların yer aldığı bildiri Sivas Kongresi imzasıyla; İngiltere, Amerika, Fransa, İtalya, Sırbistan, Felemenk, İsveç, Danimarka ve İspanya’nın İstanbul’da bulunan temsilciliklerine telgrafla gönderilmiş ve Osmanlı Mebusan Meclisi’ni toplayamayan Damat Ferit Hükumeti’nin milleti temsil etmediği, milleti birbirine kırdırdığı, zülüm ve şiddetle ayakta kaldığı, bu yüzden de İstanbul Hükumeti’nin tanınmadığı, her türlü ilişkinin kesildiği bildirilmiştir.
Sonuç olarak; Sivas Kongresi Türk Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında önemli bir dönüm noktasıdır. Kongre’de; Türk ulusunu bağımsızlığına kavuşturularak ana ilkeler ile içeride ve dışarıda izlenecek siyasetin temelleri atılmıştır. Türklerin yoğun yaşadığı bölgelerde din, soy ve kültür birliğine dayanan yeni bir Türk Devleti’nin sınırları (Misak-ı Milli) belirlenmiştir. Sivas Kongresi’nde Millî Mücadele hareketi; parça parça direniş örgütlenmesinden çıkarak, tüzüğü ve aldığı kararlarla ülkenin bütününü kapsayan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile tek çatı altında birleşmiştir.
Mazhar Müfit Kansu’nun “Milli tarihin büyük Türk Rönesans’ı, ihtilal ve kurtuluş kongresi” [8] dediği Sivas Kongresi; öncesinde yapılan birçok engelleme çabaları üzerine güçlükler içinde başlayıp sekiz gün boyunca şiddetli çatışmaların, tartışmaların, manda meselesinin, Ali Galip olayının gölgesinde, Mustafa Kemal’in çok yorulduğu, üzüldüğü, sinirlerinin bozulduğu, olumsuzlukların yanında moral veren hadislerin de gerçekleştiği, sonunda tüm yurdu kapsayan ve Türk Milleti’ni kurtuluşa ve bağımsızlığına kavuşturacak kararların alındığı bir kongre olmuştur.
_________________:
Hüseyin ALPASLAN;
Tarihçi- Yazar.
Kaynaklar;
[1] Sina AKŞİN; “Kısa Türkiye Tarihi”, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları-s.136.
[2] “İrade-i Milliye Gazetesi” 21.09.1919, Sivas.
[3] Mazhar Müfit KANSU; “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber Cilt I”, Türk Tarih Kurumu, 2019, Ankara.
s.255.
[4] Mazhar Müfit KANSU; “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber Cilt I”, s.248.
[5] Nutuk, s. 104, Ege Yayınları, 2007, İzmir.
[6] Zeki SARIHAN; “Kurtuluş Savaşı Günlüğü lI”, s.97, Türk Tarih Kurumu, 1994, Ankara.
[7] Zeki SARIHAN; “Kurtuluş Savaşı Günlüğü lI”, s.98.
[8] Mazhar Müfit KANSU; “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber Cilt I”, s.211.