Ahmet KÖPRÜLÜ'nün 22 Mayıs 2023 tarihli yazısı: “Minimalistler” Durgunluğa Neden Olur mu?
“Lüks tüketim” ilk kez Fransız felsefeciler tarafından iktisadi literatüre sokulmuş ve ekonomiye ivme kazandıran en önemli etken olarak olarak belirtilmişti. Günümüzde gelir düşmesine bağlı olarak lüks tüketim hem giderek azaldı hem de minimalistler (sade yaşam taraftarları) bir akım olarak ortaya çıktı. Henüz edebiyat çevrelerinde gelişse de minimalistlerin, dünya genelinde “lüks tüketim”e büyük darbe vurabileceği konuşuluyor. “Züppe” akımı olarak da nitelendirilen lüks tüketim alışkanlıkları alay konusu olurken “sade yaşam” yükselen değer olarak karşımıza çıkmakta. Çevremizdeki pek çok kişinin özellikle pandemi ile birlikte kendilerini “doğal yaşam” sürecine bırakmaları ve köy/kasaba hayatını tercih etmeleri ülkemizde de tüketim alışkanlıklarını büyük ölçüde değiştirdi.
Aslında bu tartışmalar felsefenin ve ekonominin içinde yüzyıllardır vardı sadece şiddeti dönemseldi. “Milletlerin Zenginliği” adlı kapitalizmin başvuru kaynağı olan eseri yazan İskoç Felsefeci ve İktisatçı Adam Smith’in düşüncelerinden etkilendiği Bernard Mandeville (1670-1733), bireyin çıkarının insanlığın çıkarına olacağını (homo-economicus/iktisadi insan), insanların bencil dürtülerinin genel çıkarı sağlayacağını savunmuştu. Mandeville’e göre tasarruf ve yardımseverlik gibi faaliyetler ekonomiyi durgunlaştırabiliyordu. Mandeville o kadar ileri gitmiştir ki Hristiyan ahlakına ters düşen, insanın kötü huylarının (lüks tüketim, gösteriş, hırs) toplumun sağlıklı bir yönde ilerleyişine bile işaret etmişti. Adam Smith’in “değer” teorilerine önemli katkılar sağlayan ancak ismi çok fazla bilinmeyen Mandeville’e göre kişilerin kendi çıkarını başkalarınınkinden üstün tutması toplumun da refahını artıran bir etkendi. Mandeville’den etkilenen Adam Smith’in değer teorilerinde adını koyamadığı ünlü “Görünmez El” kuramı da çıkarların etkileşimi üzerine kurulmuştu ve kapitalizmizmin de en önemli basamağı haline gelmişti.
Mandeville, sübjektif fayda teorisine uygunluğu inkar edilemez olan tüketici teorisi ve talep kavramıyla aşırı tüketimi birleştirmek suretiyle lüks kavramını açıkça övmüştü. Mandeville, çok sonraları ortaya çıkan Veblen gibi “malların kıskandırıcılık değeri” olarak adlandırdığı bir fikre sahipti ve bazı mal ve hizmetlerin tüketiminin fiziksel tatminin ötesinde manevi tatmin sağlaması ve bu sayede tüketiciler arasında karşılaştırılmalarının imkan dahilinde olmasını “malların saygınlık değeri” olarak ifade etmişti.
Yine 1647-1706 tarihleri iktisadi konuların felsefeciler arasında tartışıldığı dönemde yaşamış olan Fransız Filozof Pierre Bayle de “Zengin ve müreffeh olmak isteyen bir toplum münhasıran kötülüklere bel bağlamak zorundadır...Samimiyetle Hristiyan inançlarına gönül vermiş insanların oluşturduğu bir toplum uzun ömürlü olamaz” diyecek kadar uçuk görüşler ortaya atmıştı.
Ancak haksızlık etmeyelim, tüm bu günahı elbette ki Mandeville’in ve Bayle’in üzerine yıkmayalım; Mandeville bir politik hicivci olmasına rağmen bu konudaki düşüncelerini yek’ten yani açıkça ifade etmiş, Bayle de “Tarihsel ve Eleştirel Sözlük” adlı eserinde açık ifadelerle yazmıştı. Ancak 1929 buhranının kurtarıcısı olarak görülen ve “sosyalci” kapitalist/liberal kanadın üzerine titrediği Keynes, “Genel Teori”de lüks tüketimin gerekliliği üzerine “zımni” vurgularda bulunmuş, böylece İngiltere’nin ulusal çıkarlarını da gözetmek zorunda kalmıştı.
Sonuç olarak ticari bir toplumda “ahlaki haklı çıkarma”nın hiç bir zaman kabul olamayacağı düşüncesi dünyaya yüzyıllarca hakim oldu. Geçmiş yüzyıllarda Fransız düşünürleri tarafında savunulan “lüks tüketim” iktisadi durgunluk içinde olan bir ekonomi için “vazgeçilmez” bir atılım olarak öngörüldü. Ancak gelişen ekonomilerin alışılagelmiş tüketim çizgisini kırması sonucu ortaya çıkan “lüks tüketim alışkanlıkları” bireyin geleneksel mevcut davranışına dış bir şok olarak etki ederken, erdemde de (iyi ahlak) çözülmelere neden oldu. Zaman içinde iktisadi akımlarda “Genel Denge” öne çıksa ve ahlaki davranışlar “nötr” bir çizgi olarak kabul edilse de günümüz ekonomi kuramlarında ekonomide psikolojik/sosyolojik/felsefi/davranışsal yönelimler, bu anlamda etik ve minimalist akımlar (sadelik) önemli belirleyiciler olarak karşımıza çıktı.
Bu da günümüz toplum yapısında yeni aksiyonların gelişmesine ve sosyal dayanışma ekonomilerinin oluşmasının önünü açacaktır.