Mehmet KÜÇÜKEKEN'in 25 Haziran 2023 tarihli yazısı
Dostluk; duygu, inanç, düşünce ve amaç benzerliği olan, birbirini samimiyetle, çıkar gözetmeden seven insanların el ele vererek sorunlara karşı mücadele etmesi ve mutluluklarını paylaşma ilişkisidir diyebiliriz.
Günümüzde x, y, z kuşaklarının farklı bir dostluk anlayışı içinde olduğunu görmekteyiz.
Z kuşağının kullandığı ‘’KANKA’’ kelimesi Dost ve Arkadaş kelimesinin neresinde yer almaktadır?
Dostluk, iyi duygular beslenilen, görüşülen ve birbirine yakınlık duyan insanlar (canlılar) arasında kurulan bağdır. Bu bağ kalpten kalbe gönülden gönüle bir bakış, bir nazar ile ortaya çıkabildiği gibi bazen hislerimizin ifadesi ile de kendine bir yer bulabilir. Bir kapta su verdiğiniz bir sokak köpeğinin sizi görünce yanınıza gelmesi başlayan dostluğun ifadesi değil midir? Zor zamanınızda hiç beklemediğiniz bir arkadaşınızın veya yakınınızın maddi ve manevi olarak size yardımcı olması dostluğun bir ifadesi değil midir?
Yakın tarihimizde ülkemizde yaşadığımız deprem afetinde hep birlikte yaralarımızı sarmadık mı? Görüldüğü gibi dostluk, yapısında pek çok pozitif değerleri barındıran bir ilişkinin adıdır.
Post-truth, hakikatin önemini yitirdiğini, bireylerin karar verirken ya da bir konu hakkında kanaat getirirken doğrunun, nesnel gerçeklikler yerine duygularla, inançlarla belirlenmesidir.
Post-Truth (Gerçeklik Ötesi): Yalanların gerçekmiş gibi sunulduğu bir dünyada, Dostluğun önemi nedir?
1992 yılında Post-Truth kavramını ilk kez Sırp Amerikan oyun yazarı Steve Tesich tarafından kullanmıştır. 1992 yılında yayımlanan “Government of Lies” (Yalanlar Hükümeti) makalesinde Amerikan halkının önemli bir kısmının Bush hükümeti tarafından yapılan siyasi propagandaları sorgulamadan gerçekmiş gibi kabul ettiğini belirtir.
Post-truth’un başlattığı değişim zamanın, mekanın, toplumun ve bunlara bağlı olarak pozitif kriterlerin ve değerlerin süreç içerisinde değişmesi sebebiyledir ve her toplumun ahlaki yapısı, hakikat anlayışı farklı olduğu için değişim de ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir.
Cicero, insanın dostluğa duyduğu ihtiyacın çoğu zaman ateşe, suya duyacağı ihtiyaçtan daha fazla olduğunu söylemiştir. Hiç kimsenin, kendisine dünyaları verseler bile insan görmeden yalnız bir hayat yaşamayı tercih etmeyeceğini, dolayısıyla dost ihtiyacının doğal bir ihtiyaç olduğunu özellikle vurgular. Algıların ve kuşak çatışmaklarının arttığı dünyamızda yeni dostluklar ne üzerine inşa edilecektir?
İbn Miskeveyh, insan yapısı gereği toplumsal olduğu için, en yüce insani mutluluğun ancak sevilen dostlarla birlikteyken elde edilebileceğini, yalnız kalınca mutluluğun buna kıyasla çok daha az olacağını söylemektedir.Oysa günümüzde birey yalnız kalmayı tercih etmekte sosyal medya üzerinden sanal dostluklar oluşturmakta Post-truth içeriklerin içinde öz benliğinden, inançlarından, düşünce ve fikirlerinden koparak sanal ve yapay bir dünyaya evrilmektedir.
Hakiki dost, kişinin arkadaşının ahlaki durumunu gözleyip kontrol altında tutarak, arkadaşının kötülüklere bulaşmasının önünde bir engel oluşturur. Eskiden ‘’Dost kapısına vardım. Dost meclisindeydim.’’diye tabirler kullanılırken günümüzde dost kapısı internet, dost meclisleri de sosyal medya portalları olmuş durumda değil midir? Rol modellerimizi de buralardan seçmiyor muyuz? Buralarda oluşan algılar üzerinden gündemler belirlenmiyor mu? Post-truth gerçekliği içinde yol almıyor muyuz?
“Dost bir aynadır.” demişken maskelenmiş gerçeklerin etkisinde, sanal ve yapay zekanın gölgesinde rüzgarsız havda dönen bir fırıldak gibi zamanın içinde şuursuzca akıp gitmiyor muyuz ya da ruhsuz, kimliksiz, idealsiz ve kompleksli birer zombilere dönüşmüyor muyuz internetin kesintisiz sunduğu kendimize ait olan dijital dünyamızda? Ve köleleştirmiyor muyuz kendimizle birlikte inancımızı da algıyı yöneten erklerin sunduğu sahte cennet vaadinin görselliğinin cazibesinde ve dahi müzik, film ve paranormal görseller ile yaşadığımız paradoksları umursamıyor muyuz vicdanımızla baş başa kaldığımız zamanlarda?
Razi de, kişinin yakın bir dostundan kendisini gözlemlemesini istemesini ve dostu da ona hatalarını bildirdiğinde üzülmemesi gerektiğini anlatır. Hatta kişinin, dostunun aşırıya kaçması durumunda, çok ayıplayıcı ve kırıcı bir tavır takınsa dahi bunu memnuniyetle karşılamasını ve ara ara dostuna haklı eleştirilerini devam ettirmesini hatırlatması gerektiğini söyler.
Bazılarımız günümüzde gereksiz ve kısır döngülü tartışmalara girerek dostlarını hiç çekinmeden aşağılayıp bundan mutlu olabiliyor. Eleştiri yaptığımızı sanıyoruz fakat yerdiğimizin farkında bile değiliz. “Ağız dalaşı” yaparak en doğru açıklamayı aramıyoruz, bunu yaparak karşımızdakine üstünlük kurmaya çalışıyoruz. Bilinmelidir ki, görüşlerimizin karşı görüşlerinden iyi olması bizim yine de haklı olmamız için yeterli değildir.
Edep, uslup, saygı, sevgi, hoşgörü gibi değerler okul kitaplarının metinlerinde kaldı artık zaman egonun mutluluğu. Özgürlük, bireyin alanıyla sınırlı. Yaşam, anı yaşamaktan ileri gitmiyor. Hayaller, maddi kazanımlarla sırlanmış. Vakit, insanlığın ölümüne doğru gidiyor ve tek çare dostluk. Bireyler arasında dostluk, ülkeler arasında dostluk, kültürler arasında dostluk, inançlar arasında dostluk, canlılar arasında dostluk…
Dostlukları günümüzde nasıl test ederiz?
‘’Sana ihtiyacım var.’’ Dediğiniz bir dostunuz ‘’Niçin?’’ Diyorsa gelmez, ‘’Ne zaman?’’ Diyorsa gönülsüz gelir, ‘’Neredesin?’’ Diyorsa mutlaka gelir.
Benim gözümde ‘’Ülkeler arasındaki çıkar ilişkilerinin fazlalığına dostluk, resmi makamlarla tanıdık kişiler arasındaki menfaat ilişkilerinin fazlalığına ise adam kayırma denir.’’ Mehmet Küçükeken
Öfkenin, azgınlığın ve algı oluşturan yalanların hakim olduğu günümüzü ifade eden post-truth dönemde sakinlik, mutluluk ve toplumcu bir dayanışma önerisi romantizm olarak değerlendirilebilir.
Geçmişte de olması gerektirdiği gibi dostluklar sevgi, saygı, güven, sadakat içerirken dostlukları yaralayan davranış ve eylemler de olurdu, dünyanın her yerinde kimi zaman kişiler arasında kimi zaman devletler arasında. Bu eylemlerin dostluğa verdiği yıpratıcı etkileri Mevlana; ‘’ Ey GönüI! Bir sürü dostIarının yanında eIbet ki düşmanIarın da oIacak; ama imtihan ya bu onca düşmanın var iken seni dostun vuracak.’’ sözüyle anlamlandırmıştır.
Aşık Veysel ŞATIROĞLU;
Dost dost diye nicelerine sarıldım,
Benim sadık yarim kara topraktır.
Beyhude dolandım boşa yoruldum,
Benim sadık yarim kara topraktır.
Diyerek edindiği hayat tecrübesinin, dost kavramını kendi iç dünyasında nereye getirdiğini tarif eder.
Yunus Emre ise gerçek dostu bulmuştur. Arayan bulur, bulan aramaz.
Ben dost ile dost olmuşum, kimseler dost olmaz bana,
Münkirler bakıp gülüşür, selam dahi vermez bana.
Ben dost ile dost olayım, canımı feda kılayım,
Ölmezden evvel öleyim, dünya baki kalmaz bana.
Günümüz eski dünya değil artık! Post-Truth bir dönemde sanal bir dünyada yapay zekanın kontrolünde algıya dayalı bir yaşamın parçasıyız. Ne kadar istemesek de bozulan frekanslar, genetiği değiştirilmiş gıdalar, küresel suni iklim çalışmaları, kimyasal gazlar ile bilgi kirliliğin perspektifinde metaverse bir döngünün içinde yaşıyoruz. Bu sistemin dışına çıkıp, doğal yaşamı tercih edip; az yemek, az insan, az eşya ile yola çıkan aradığı dostu bulur Yunus Emre gibi.
Dost kelimesinin sözlükte ve her kültürde bir tanımı ve bir değeri elbette var. Günümüzde ise x,y,z kuşakları arasındaki tanımı ve değeri en çok çelişen ve değişen kelimeler arasında yer alıyor. Dünya nereye gidiyor? İnsanlık nereye gidiyor? Yaşam bitiyor mu? Bu kadar büyük soruların sorulduğu ve devasa sorunların olduğu
Post-truth bir ortamda ‘’Dostluklar kayboluyor mu?’’ Diye bir soruyu sormak sanırım çok basit ve kadük kalıyor.
Ben de bir insan olarak edindiğim hayat tecrübemden ve kendi penceremden bakıp gördüğüm kadarıyla dost kelimesinin resmini çizdim yazdığım şiirimde. Metafor, söz ve ifadenin aşımı olarak tarif edilse de sözlükte
‘’DOST’’ şiirinde ayrı bir anlam kazanır ve sizi gönlünüzün en derin yerlerine kadar ulaşan duygusal bir yolculuğa çıkarır.
DOST
Zaman geçer gider, ömrün sonu gelir,
Sevilen bilmez ama seven kıymet bilir,
Bir garip değil, ecel gelir herkes ölür,
Sen “DOST” Desen de, gün gelir düşman olur.
***
Bu söylenen sanma ki, olmaz işi değil,
Her gördüğüne inanıp, kanmak akıl değil,
Doğruyu söylemek, kolay sanat değil,
Sen “DOST” Desen de, gün gelir düşman olur.
***
Bakmayın bu Memed, zavallı bir yetimdir,
Her yürüyen kul, vakit bekleyen eceldir,
Son elbise, giyilecek beyaz kefendir,
Sen “DOST” Desen de, gün gelir düşman olur.
***
“DOST” Dersin sarılırsın, ateş yanan ocağa,
Arkandan vurulursun menfaatler uğruna,
Yüreğini çıkarsan, bıçağı vurup bağrına,
“İŞTE DOST” Desen de, gün gelir düşman olur.
Mehmet KÜÇÜKEKEN
Arayan bulur, bulan aramaz.
Gerçek dostu bulmak dileğiyle!