Mert Can DUMAN'ın 4 Ekim 2023 tarihli yazısı: Sorunun Tespiti Çözümün İlk Adımı
Yegâne evimiz dünyamız gerçekten artık çok ciddi bir şekilde alarm veriyor. İklim krizine karşı ‘Dur’ diyemediğimiz her saniye, bir olimpik havuz büyüklüğünde buzul erirken milyonlarca canlının yaşam alanları tehlikeye giriyor. Tabii ki insanların da…
Küresel iklim değişikliğindeki gidişat böyle giderse daha bu yüzyılın ortalarına geldiğimizde dahi milyonlarca insanın yaşam alanları suların altında kalma riskiyle karşı karşıya kalmış olacak. Kuraklık, kıtlık, sayısı hızla artan afetler de iklim değişikliğinin diğer yıkıcı sonuçları. Böylesine büyük sorunlar nefesini şimdiye dek hiç olmadığı kadar yakından hissettiriyor ensemizde. Peki çözüm istiyor muyuz? Aslında soru şu: Çözümü gerçekten isteyip ona ulaşmak için kararlılıkla hareket ediyor muyuz?
Geçtiğimiz yıllarda düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda (kısa adıyla COP), dünya ekonomisinin %90’ını temsil edecek kadar geniş bir yelpazeye yayılan ülkelerin 2050 yılına net sıfır emisyon hedefiyle bu amaç doğrultusunda üretim, enerji, sanayi ve diğer alanlardaki yatırımlarını şekillendireceklerini “taahhüt ettiler”. İsveç bu hedefini 2045 olarak belirlerken Hindistan gibi bazı ülkeler ise hedefi 2070 olarak belirledi. Ancak şunu biliyoruz ki küresel konsensüs bu gidişatın sürdürülebilir olmadığı ve içinde bulunduğumuz yüzyılın ortasına gelene kadar artık her şey çok daha geç olmadan aksiyon alınması gerektiği yönünde hemfikir.
Ancak gerçekleşmelere baktığımızda altına büyük bir kararlılıkla imza atılan uluslararası politika metinlerde yer alan hususların hayata geçme noktasında büyük sıkıntılar olduğunu görüyoruz. Öyle ki Birleşmiş Milletler, küresel sera gazı emisyonlarının 2030 yılına kadar 2010 yılına kıyasla %16 artacağını öngörüyor ve bu çelişkinin ardındaki sebebin de ülkelerin net sıfır emisyon hedeflerini koyarken aynı zamanda bu hedefe ulaşılacak somut planları aynı kararlılıkla ortaya koyamaması olduğunu ifade ediyor.
Avrupa Birliği tarafından hazırlanan rapor da bu olumsuz durumu bir kez daha gözler önüne seriyor. Kopernik İklim Değişikliği Kurumunun hazırladığı rapora göre 2021 yılı tarihin en sıcak beşinci yılı olurken 2021’de atmosfere salınan sera gazları rekor seviyeye ulaştı. Ülkemizde TÜİK tarafından hazırlanan çalışmada 2021 yılı verileri henüz açıklanmadı ancak salgın sebebiyle çoğunlukla kapanmalarla geçen 2020 yılında dahi ülkemizin sera gazı emisyonu 2000 yılına kıyasla %75,2 düzeyinde, 2010 yılına kıyasla ise %31,4 artmış durumda.
Hani bir söz vardır ya “Sevgi, eylem gerektirir” diye. Önümüzdeki dönem, şimdilik sahip olduğumuz tek gezegen olan dünyamızı ne denli sevdiğimizin sınavını verdiğimiz bir dönem olacak. 2050 yılı uzak bir zaman gibi görünse de hatırlatmakta fayda var: Her şeyin sıfırlanıp da dünyanın duracağını sandığımız 2000 yılından 23 yıl, gezegenimizi daha da tahrip etmeden kurtarmak için son çaremiz olan hedeflere ise 27 yıl uzaklıktayız. Yani harekete geçme vakti çoktan geldi de geçiyor bile.
Güzel ve sağlıklı bir hafta geçirmeniz ümidiyle…